Dün yine rüyama girdin. Anılarım çıplaktı. İnsan kapıya
vurup da girer içeri. Ellerinde pişmanlık dolu bir bavul vardı. Saçlarını benim
sevdiğim gibi örmüşsün. Üzerinde ilk sevgililer günümüzde aldığım yeşil elbise
vardı. Bir tek gözlerinden akan yaşlar bana ait değildi. Bavulu yere atıp koşar
adım sarıldın bana. Bir an nefesim kesildi sandım. Sonra elimde olmadan
ellerini tuttum. Nasıl bir rüyaysa artık!
Kitap kokulu bir parfüm almıştın bana. Japonya da bile daha
yeni piyasaya sürülmüşken. Gözlerime yine o ilk günkü saf liseli âşıklar gibi
baktın. Tek bir cümle dahi kurmadan saatlerce konuştu gözlerimiz. Kimi zaman en
güzel anılarla rengârenk çiçekler gibi gülümseyişler sunduk mehtaba. Kimi
zamanda en büyük hüznü yağmurun dahi rahmetini kaçırmasına neden olurcasına ahlara
boğdurduk.
Sonra uyandım birden. Baktım ki hala karşımdasın. Ne
yapacağımı bilemedim o vakit. Sanki rüyada gibiydim ama rüya değil. Birden
yatağımdan fırlayıp sana sarılmak istedim. Senden geçerken kendim oldum. Bir
beden de çift başlı çift gibiydik. Sonra bedenimden uzaklaştı ruhun. Anladım ki
ancak senden geçersem kendim olacağım. Kabul etmesi güçte olsa…
Serap mı gördüğüm. Yoksa bir kelebek, son demini benimle mi
geçirmek istiyor?