Ne çok acı var. Şu gökkubbenin en belirginsiz halinde bile büyük
acılar saklı. Göremiyor musunuz? Her yağan yağmur, her doğan güneş, her açan
çiçek, her baharın sonu gelen yaz ve peşini kovalayan güz, hiç olmadı bir sabah
uyandığımızda gözlerimizi kıstıran kış, kısaca tüm her şey bize insanlığın
ağıtından kalan koskocaman bir yadigar.
Tarihlerden ve
tarih kitaplarının içerisinde saklı kalan savaşların getirdiği ölümlerden
bahsetmiyorum. Heybeden ölen insanları anlatmaya çalışıyorum. Güne uyanmış
çocukların cıvıltılarını bozan bomba seslerinden, hiç bilmedikleri bir adamın
icadı delikli demir ile kafasında kocaman bir delikle toprağa koyulan yeni
doğmuş sabilerden, bir annenin karnına son kez dokunduğu o andan bahsediyorum.
Ne çok acı var diyorum işte. Ne çok acı var ki bu dünyada gökkubbede bir sedâ
yankılanıyor o da acının tanımlanamayan cismi, ismi, sesi, rengi, kokusu.
Acıyı koklayabilir misiniz? Bir bahar sabahı bahçenizde yeni çiçek
açmış nar ağacının kokusundan farklıdır acının geniz yakan, ciğer söndüren
kokusu. Elma, portakal, narenciye kokularıyla pek alakası da yoktur. Hatta pek çok insan onu koklayamadığı
için hissedemez. Hissedemediği için fark etmez, fark edemediği için durdurmaya
yeltenmez.
Peki, acının rengini tarif edebilir misiniz? Kan kırmızısı mı dersiniz yoksa
kırmızının tüm tonları size acıyı mı hatırlatır? Bir renk seçecek olsanız bu
dünyadaki cümbüşten hangisini alır yakıştırırsınız acı denen mefhuma? Ben gök
mavisini seçerdim. Acıyı mavi ile
bütünleştirir, içine biraz da ebemkuşağından renkler serpiştirirdim. Öyle
ki turuncunun dört bir tonu bana acıyı, yeşilin en koyu rengi ajanslarda haber
değeri bile olmayan bir yerlerde öldürülen insanın gözlerini anımsatır bana. Beyaz,
saflığı ve duruluğu değil; gözlerini dünyaya açtığında bilmem kim tarafından
icat edilmiş kimyasal silahlarla öldürülen o çocuğun sarıldığı bezi gözlerimin
önüne getirir. Siz kefen diyebilirsiniz, başkaları örtü, diğerleri cennete
giden kayık; ama benim için beyazın en pis, en kirli halidir o bez. Bir çocuğun
yaşam hakkı, acının en büyük karmaşası, bu dünyadaki teamülüdür, düzenidir.
Acı, aşka en yakın olandır. Ondan parçadır. Onun gibi ama ondan en
ayrı olandır. Aşk ile yarattığı büyük bir paradoksun en büyük ütopyasıdır. Ama
benim için acı, anasının ve babasının ocağından ayrılmış yeni yetme yahut fark
etmez gencecik bir çocuğun gözlerindeki aşktır. Onunla ilgilidir. Aşk ile
acının en büyük ortaklığıdır şu soluk alıp verdiğimiz dünya.