Zamanın arsız ve çalıntı sığlığına yerleştirdiğim hüzün yumağı o farkındalıkları demet yaptım ve her gece dönümünde yoluyorum yaprak yaprak.

 

Aykırı üzünçleri sağaltıp, demleniyorum vakur bir bilinmezliğe rast gelmenin da ötesinde, sığıntı ve marazi bir yalnızlığı boykot ediyorum, günü birlik derlemeler iken en hazinli makam ki kayıp bir şarkının niyaz bellediği nakaratına nasıl da paye veriyor üzünç yüklü çığlıklarım.

 

Adsız ve savruk bitimlerinde gecenin, aydınlık iken o boğuculuğu bir üst kademeye taşıyan, anlam veremediğim ve anlam olamadığım tutanaklarda yer tutuyorum ki; adımın yanında onlarca çentik ve göreceli bir sevgiyi bile yok sayan imtiyaz sahipleri.

 

Kürediğim yanılgılarımı siper ediyorum hayata ve boykot ediyorum sesli düşüncelerimi, aniden kıpraşan bir hüzün dalgasının boyutsuz tecellisini teselli addeden o münafık saldırısı yine ezici çoğunluğun.

 

Oysaki bir ömür kılı kırk yarmış bir ahalinin son mensubuydum ve son belge yine kayıtlara geçirdiğim ve zaman aşımına uğramış gönülsüz bir aşkın sağdıcı iken şu pervasız kara bulutlar.

 

İmlediğim, gölgelendiğim, göremediğim…

 

Sormadığım, sorgulandığım ve görmezden gelindiğim…

 

Düş balyası bir sessizlik ki tüm pervasızlığını bir kalemde yok sayan en aykırı soy kırımı o yalnız ve meftun düşler.

 

Nur yağması gerekirken, hüzne delalet bir sanrının konuşlandığı en kara izlek.

 

Tanrılar coşkulu, diye haykıran nice münafık.

 

Asaletin depreştirdiği o temsili sahnede boy gösteren laf cambazları ve her nasılsa adsız bir gürültü iken çalıntı sevinçlerimden arda kalan…

 

Türeyen bir insan seli ama türetilen sevgi dili.

 

Tüneyen bir aşkın sağdıcı iken o büyülü yorgunluğun en tatlı tezahürü, yitip gitmelerden ibaret bir coğrafyanın en kıdemli ahvali iken, görmez gözlerle süzen.

 

Batıl bir öngörü ve sessiz bir çığlık.

 

Kırağı çalan mı gönül çelen mi?

 

Boykot edilen bir hayalden öte değil mi yoksa sıdkı sıyrılmış gölgelerde kaybolduğum ama kaybetmekle yükümlü olmadığım hangi imge ise, düşlemsel uzantılarda anlık bir varlığın en hicap yüklü taarruzu iken…

 

Hiçliğin coşkusu, asalet yüklü imlerde kaybolmuşluğum ve tükenen dirayetimin en meftun imgesi iken şu berduş ümitlerden arda kalan en demli haykırış ki duyulmayan ve mimlenmiş suretlerden ibaret iken sırdaş kelamı şu sefil faninin…

 

Şaibeli bir şarkının girizgâhında hatta istilasında gönle ziyan bir düşün pervasız konaklığında, kanayan bir tümceyi de esir aldı mı isyan yüklü tezahüratı ile hayat ile aramıza nifak sokan öylesine bir kelam iken yine dünden arda kalan. Dünü geçiştirmeden ulaşamadığım yarının savsakladığı bir rüyanın tekelinde yine de düşünmeden geçemediğim anlık bir hezeyan, görmekle bakmak arasında kararsızlığımı da es geçip sadece duyumsamakla yüreğimi rehin bıraktığım.

 

Bir pergelin izdüşümünde, geride kalan rehavet iken yorgun bir ruhun sürüklendiği ve her nasılsa doya doya tırtıklarken gönlün arka odasını.

 

Karanlığın sırnaşık ahkâmları mı yoksa ben cebelleşmekten bitap ama aydınlık ulu orta haykırırken bir düş’ün pervazında ve ağzım açık rahmet imgeleri teyelleyip, hani olur da atlas yalnızlığı şu vazgeçişlerin temerrüdünde bir nifak iken an’a kavuşamadan yarını olmayan bir sızıntı iken, o dağınık benliğin rüzgârında, konduramadığım en rahvan kimlik bir o kadar işkillenip bir yandan sokulduğum sıcak kolları beyhude varoluşları sancak yapmış ucunda usul usul salınırken bu da yetmezmiş gibi, boyutsuz bir güncenin merkezinde, en acı yarayı tüm kaygılarla donatıp, sıra dışı bir hüküm ile cezalandırıldığım…

 

Aşkın kırıntısı bile mubah bir kaygı iken…

 

Esintisi gölgelerken boyutsuz geceyi yine de şaha kalkan bir imgenin nazarında adsız bir coğrafyaya mal etmişken o berduş teselliler kadar akla zarar sakıncalarını da hasıraltı edip. Niyazımda en hikmetlisi dileklerin yine de küçümsenen bir varlığın izdüşümü onca münafık reddedişleri görmezden geldiğim.

 

Görüntü itibariyle sorgulanan yetmedi o ruhani tufanda yerle bir olan bir vicdan kadar taşınmak bilmeyen üç beş sakıncalı düşünceyi maruzat sayıp, en afilisinden tokalaştığım iken kaderin uzantısı o serzeniş yüklü beyanatlarına insan izleklerinin tahayyülünün de ötesinde.

 

Bir kere denemekle ne mi olur, demenin ötesinde sayısız deneme ile iz sürdüğüm kaderin yalın tınısı iken en asil sağanağı rahmetten saymayanlar iken gölge eden. Bir kıyımda son bulan bir hayatın tecellisi iken en katı sitemden öte bir buluta rast gelip, sonsuzluk iken kavuşmayı şart koştuğum. Sebepsiz olsa da yok oluşum, sona erse de o hezeyan, bir kerelik bile sevmeye tenezzül etmez iken rast geldiğim ömrün miladı iken, tüm sarsıcılığı ile beyan edilirken nefretin tezahürü ve o asılsız, rencide edici bir pervasızlığı da dâhil edip, yoldan çıkmış iken insanlığın yitimine seyirci kalmak kadar asılsız bir rota iken tayin etmekten öte, çaptan düşen o muhafazakâr yankısı bilinmezin…

 

Gömülü mü fazlasıyla mı gönülsüz?

 

Sondan bir önce mi yoksa henüz başlangıç olduğunu kestiremediğim?

 

Bir gölgede mi saklı o buhran ya da isyan addedilen bir itiraf mı aşkın çağrısı?

 

Çağ atlayan bir rötuş kadar da dokunuşu gıybet yüklü her halükarda görmezden gelinen belki de asaleti gönülde taşıyan bir fani görünenden çok öte…

 

Kıyamet koparcasına, beyanlarda nefret solumakta hanidir unutulan bir şarkı ile mest ederken hayatın anlık bir karesine sığdırdığım çekinceli ve silik detayları yine insan olmak adına sahip olmayı dilediğim belki başardığım belki de en acımasız dayatması aslını inkâr etmeye doyamazken âdemoğlu.

 

Düne kilitlenmiş bir hayat kadar da cebbar. Asılsız bir sakınca iken sükûtu mesken etmiş iken hele ki o mesafeli duraklarda soluklanmaktan geri kalmayıp, yeniden attığım çentiklerle saydığım berduş iç çekişlerim.

 

Bir kıvılcıma esir düşen hezimeti mi yoksa varlıksız düşüşlerde, yeniden adlandırma gayreti ile soluklanırken müjdecisi mutluluğun?

 

En zayıf halka mı da zarureti yok sayılan?

 

Bir menkıbe mi adı sanı olmayan o tesellinin kucağında yarına ulaşmaktan muzdarip?

 

Sevgiyi teyit eden bir ebemkuşağının isyanı mı da gök alacalı bulacalı sağanaklarla dağıtmakta hayatın isini, karasını…

 

Ne çok badire saklı iken mazide, yolda kalmış bir ömrün tıpasında saklı aslında zehri o tamah yüklü gönüller iken en sisli havada görmezliğini rencide eden hangi dokunuş ise aslını inkâr eden.

 

( En Zayıf Halka başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 21.05.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.