Mehmet ne bilirdi?
Mehmet ne düşünürdü,
ne hayal eder,ne düşlerdi?
BU MEHMET'İN DESTANI
MEHMET'İN DÜŞLERİ
MEHMET'İN YÜREĞİDİR
Acep şimdi
köyde vakit yatsımı ola.
Hatçem gözü yaşıdır .
Yaşlı anam sağ mı ola.
Köyde yiğit galmadı ki.
Köye çete inmiş mi ola.
Garabaş gocamış mı ola.
Hala canavar mı ola .
Gece başlarına dura mı.
Acep hoca Yusuf,
goca Yusuf sağ mı ola.
Eğer öldü ise,
mıhtar zorbamı ola.
Asılanım güççüktü.
Çifti çubuğu sürmüşler mi ola.
Asılandır benim asılanım emme.
Hastaydı goca öküz,
yosam öldü mü ola.
Eğer öldü ise
halleri nice ola.
Zaten
yedikleri bulgur aşı,
soğan başı
onu da bulamaz oluverilese.
İKMAL YOLU
Sıra, sıra fidan serviler ikmal yolunda.
Anaların duası vurmuş sağ yanlarına .
Kınalı elifler gölge olmuş sol yanlarına.
Yiğit daha dün yatıyordu kundağında.
Yiğidim şimdi yatıyor kanlı toprağında .
Es de getir rüzgar kurbanın olayım.
Kucağında salla savur al getir bana.
Bir avuç toprak alayım avucuma.
Ver de yiğidimi sallayayım kucağıma.
Servilerin dallarına asılı tütün kesesi.
Yarısı yarin zülfü yarısı tütün kesesi.
Servinin başı duman her hücum ertesi.
Yarısı duman yarısı da elifin gül nefesi.
Yakıver de bitsin vermeden son nefesi.
Yiğitler gelmiş buraya ardına bakmadan.
Kiminin aslanı doğmuş daha duymadan.
Kimi de gonca yarin koynunda yatmadan.
Elif geçer iki gözlü çeşmenin başından.
Başını eğer zülüflerine saklar gözlerini.
Ağlar kaçar yiğit anası daha bakmadan.
Moskof'un
ılık denizlere ulaşma emelleri;
İngiltere’nin
denizlere egemen olan,
dünyaya hâkim olur hevesi.
Üşümüş kafaların, hayali için
yarım milyon masum candan
oluk, oluk ılık kan akacaktır.
Gemiden dürbünle bakan amiraller
kendilerine soğukkanlı bir biçimde bakan
bir çift nazar bocuğuyla karşılaşırlar.
Boğazı geçip ulaşmak istedikleri
ülkenin soğuğunu hisseder ve ürperirler.
Rütbenin sarhoşluğu konyak gibi
dolaşır kanlarında.
Kargadan rezil olacakları
akıllarına bile gelmez.
Cüret ve cesaretin alevi sönecek
sırf onlar ayılsın diye
binlerce can ebedi uykuya dalacak.
Bu Habil ile Kabilin kavgası değildi.
Kardeş kavgası o rezil günün şafağında
Habil Kabil'i Kabilde Habil'i biliyordu.
Kimin neye hizmet ettiği baştan belliydi.
İngiltere Deniz Bakanı Winston Churchill’
savaştan sonra verdiği bir demeçte:
"İngilizlerin toplam kaybı ölü ve yaralı olarak 61 subay ile erdir"
diyecekti.
Hani güneş batmayan ülkenin sahibiydiler.
Batan binlerce Anzak güneşi onlardan değil miydi.
Savaşa dahil oldular da toplama niye dahil olmadılar.
Ölen 33.665 can kayıp değil miydi.
joe ya propaganda için afişler bastılar.
Avusturalya kıtasının her yerine astılar.
"Baba büyük savaşta ne yaptın "diye
zavallı yetimlerin dilleriyle sordular da.
Dünyayı versen değişmeyecekleri babalarına
"öldüm evladım" dışında cevap bırakmadılar.
Hani demiştiniz ya ilanlarda:
"Savaşa katılmayanlar sizin şanınızı kıskanacak."
"Bir gün gelecek orada olmayanlar utanacak."
Hani bu sözlerle kandırarak
Güneş batmayan ülkenin canlarını toplamıştınız ya.
Şimdi orada olanların şanını kıskanmıyor musunuz?
O gün orda olmadığınız için utanmıyor musunuz?
Mehmet öğretti joe ya Vatan sevgisini.
Mehmet ispatladı ona kandırıldığını.
Bu Habil ile kabilin kavgası değildi.
Kardeş kavgası o rezil günün şafağında
Habil Kabili, Kabilde Habil'i biliyordu.
Kimin kime bilerek hizmet ettiği baştan belliydi.
Şeytana hizmet edenler Anzakları kandırmış,
iki kardeş aslanı birbirlerine salmışlardı.
Yerde kanları oluk, oluk birbirine karıştı.
Onlar kan kardeşi bizler kuzen olduk.
Kızıl gerdanlı bir kuş vardır .
Onlarda ismi Robin.
Bizde bazı yerde Türk kuşu ,
bazı yerde kanlı mustafa denir.
Toprak kazarken yanınıza gelir.
Arkadaşlarını arar gibi bakar.
Sanki çık, çık diye öter.
Mehmet'le Joe iki temiz kalpli arkadaş kader dostu......
Asker sırasını biraz yana kaydırarak göçmen kuşlar gibi
kanlı Mustafa olarak uçup gittiler cennete hevesle .
Bilirler ki orda aldatmaca yok.
belki yolda tartışırlar
kim yolu daha iyi biliyor diyerek
Bence Mehmet kazanır.
Vatan sevgisini öğrettiği gibi yolu da öğretir onlara.
ne dersiniz.
KUZEN AVUSTRALYA'YA
Biz onlara yılan soyu dedik,
Onlar bize yamyam dedi.
Çarpıtışça Anladık ki
Anzaklar da bizde yiğittik.
Bir birimize hediyeler attık,
Yaklaşınca gönüllerin arası.
Türkü söyledik,gitar dinledik,
gece ateşkeste iki siper arası.
Ateşkes arası ölenleri defnettik.
Kopmuş eller kollar bacaklar.
Kimin elli kimin kolu belli mi bilemedik?
Gövde başına bir ona bir buna pay ettik.
Birinin uzvu öbüründe defnettik.
Bomba hafriyatı altında kalanlar,
müşterek toplu mezarlarda yatanlar,
artık tek vücut tek iskelet yatarlar.
Kimin nesi kaldıysa karıştık gittik.
Ayrışmak tekrar bütün olabilmek,
artık ancak Allahın huzurunda,
hesap gününün sırrında yatar.
Anzaklarla kaynaştık gittik.
Biz atalarınızı yek vücut ettik .
Nefretimizi gömdük,terk ettik.
bağımsızlığın Vatanın değerini
Anzaklara örnek olup biz öğrettik.
İki tarafta birer nesil kaybettik.
İki kardeş Vatan elde ettik.
Akan kanlarımız yerde karıştı.
Birbirimizi kan kardeşi ettik.
Savaşın acısını unutmayın diye.
Biz kan kardeşiyiz diyerek sizleri.
Birinin kolu öbürünün omuzun da
ötekinin bacağı diğerinin dizinde
yapışmış kaynaşmış yek vücut yatan
ortak atadan iki kuzen ilan ettik.
Kaç kez değişirse değişsin dünyada düzen.
Çıkmasın aranızda bir daha birbirini üzen.
Eğer varsa Gelibolu nasıl merak eden.
Artık kanlı cıvık çamurdan eser yok.
Baharda Gelibolu'nun tepelerinde
bomba, mayın,top,tüfek yerine
kır çiçekleri patlar kırmızı beyaz mavi.
"İkimizin de beyazı anlımız kadar ak" der gibi.
sert bahar rüzgarıyla bayrak gibi
dalgalanan binlerce kır çiçeği.
Sanki yarısı su üstünde yüzer gibi.
Parlak göz alıcı renkleri haykırır.
"Hangimiz Mehmet hangimiz Joe
bilin bakalım der" gibi.
Keklikler öter durur susmadan
"gururla bak", "gururla bak" der gibi.
Yaşlı kaplumbağalar toslaşır,
"biz göğüs göğüse çarpışan
ne yiğitler gördük" der gibi.
Kekik kokusu gelir yerden
"bir zamanlar et" yedim der gibi.
Tavşanlar çıkar çukurlardan korkusuz
Buradan çıkanlar aslandır der gibi.
Yeşil ölüm sinekleri yok artık
Yeşil başlı iri kertenkeleler dolaşır.
Başları dik "onları ben yedim "der gibi.
Artık bal arıları kelebekler dolaşır,
çiçekten çiçeğe sıhhiye telaşı gibi.
Mart rüzgarı sert eser
savrulan kum taneleri
yaprakları deler kurşun gibi.
Sesi "artık barışşşş" der gibi.
gökten yağan çiviler yerine
Ilık nisan yağmurları gelir
yetimlerin göz yaşları gibi.
Yaz gelince bakar yerden
toplanmamış zeytin taneleri.
Bir zamanlar açık kalmış
kara ,yeşil gözler gibi.
Ağustos böcekleri öter.
Bize gidenleri "çağır,çağır" der gibi.
Kuraklık gelince çayırlar
sararır Joe'nun saçları gibi.
Hem kardeş hem tek vücut
biri diğerinin evveli gibi.
Son bahar gelince çayırlar
kararır Memet'in saçları gibi.
Gökyüzü çavuş olur terfi eder.
Kuşlar asker sırasına girmiş göç eder.
Cennete uçup giden masum canlar gibi.
Ağaçların sararan yaprakları
sevinçle çırpınarak düşer.
"Yatacağım yer şanlı" der gibi.
Zemheri gelince kar örter
Gelibolu'nun hüzünlü tepelerini.
analarının helal ak sütü gibi.
Dallar kütükler vurur sahile
denizin yutup çıkardığı
"alın yakın bunu kül olsun,
içinden tahta at çıkmasın" der gibi
Gelibolu artık barış madalyonu
"Yurtta sulh cihanda sulh" der gibi.
“Bu Memleketin Toprakları Üzerinde Kanlarını Döken Kahramanlar! Burada, bir dost
vatanın topraklarındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetlerle yan yana
koyun koyunasınız.
Uzak Diyarlardan Evlatlarını Harbe Gönderen Analar! Gözyaşlarını dindiriniz.
Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat
uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız
olmuşlardır.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK