Taksim anıtının dibinde oturuyorum

demir parmaklıklara.

İstanbul’u yeni öğrenen her yabancı kadar şapşalım.

Gün güzel başlamalı benim için,

dudağımda gene gülümsemeler belirmeli,

kendi özüme dönmeliyim, benliğimi bulmalıyım.

Gözlerinden gönlüne akmalı, göz yaşlarında boğulmalıyım.

 

Bakla falına bakayım mı, diye geliyor kadın.

Bakmıyor, vaz geçtim, diyerek.

Gönlü kör olasıca!

Kötü bir şey görmüş olmalı.

Fallar yalan söylemez.

Ölüm uykusu çok derin.

Keşke annemle vedalaşabilseydim.

 

 

Ayine  davet etti cümle  müntehir;

sesim çirkin olduğu için itibar etmedim.

Davete itibar gerek.

Biber gazı sıkmaları,

tazyikli su sıkmaları,

dayak atmaları ve tabii ki, öldürmeleri

şebeklerin tekâmül etmişine tanınmış haklar.

Çocuklar öldürülmediğinde ‘gezi parkları’ güzelleşecek.

İçimdeki telaş direnişim.

Günbatımında haylazlığımdan saklanan

rengarenk misketlerimle doldurdum kefenimin ceplerini. 

Çokluk somurtkan çocuklar geldi.

Yüzünde gözlerim, kaybolmuş bir çocuğum ağlamakta.

Kırkikindi inince karanlığa arınmadan pustular koynumda.

Tüm sabiler toza, çamura bulanmış.

Üşürler güneşsizlikle.

Gerçi şampuanımız da yok.

Güzlek damlaları misketlerimi kırdı.

Al bedenini git dediler cennete. 

Bedenler için cennete daha var.

Çürüyen etleri onarmayı beklemeli.

 

( Fallar Yalan Söylemez başlıklı yazı AliKemal tarafından 3.03.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.