Buğulu camlara yazardım seni, yüreğime kazırken.
Ay ışığı dökerdim gözlerine her gece,
Gülüşün gece buğusuydu.
Parıldayıp sarıverirdin karanlığımı.
Kirpiklerimle martılar tutardım, denizleri sustururdum.
Seni dinlemek isterdim hep…
Yıldızçiçeğimdin benim, yıldızlarca biriktirirdim gözlerimde,
Salt lepiska yumuşaklığıyla toplardın gözyaşlarımı.
Fehvasınca, her birini avuçlarında biriktirmeni dilerdim.
Biriktirirdin.
Kıyamazdın akıtmaya…
Her şiirde dudağımdaki ıslık olurdun,
bin sevda masalında arardım seni.
Bulamazdım.
Ağlardım…
Bitsin isterdim artık bana olan inançsızlığın,
anlıyor musun?
Yok…
Tabii ki, anlamıyorsun!
Anlamış olsaydın bunca mısraı yazar mıydım,
Sana aşık olduğumu anlatabilmek uğruna?
Anlayamıyorsan,
ben gideyim;
senin tanrından izin alıp geri geleyim,
sana güneş açmak için...
sen de gel, içmeye,
iç susadıkça yana yana,
dudaklarımdan aydınlığımı...
Namaz vaktini kaçıran peygamberlerin telaşsızlığında
günah işle benimle...
Dilinden düğüm çözülsün,
ilk kez konuşan bebe kibiriyle,
kaç günah işlediğimizi konuş...
Konuş Safinaz abla,
sen konuş...
Sen konuş Safinaz abla, bir tek sen konuş benimle
gırtlağıma kadar borca batmışım gıyabında
şu öksürük kriziyle sökerim belki son nefesimi,
sen tutarsın düşerken beni Safinaz abla!
Ah be Safinaz ablam,
ah be... sevgili...
şu an, hemen, tüm aşkların kulakları çınlasın
mümkünü yok, eline su dökemez hiç biri
Nefertiti ve Amenhot aşkının,
Anthony ve Cleopatra'nınkinin de öyle...
bizimki sadece,
aşktan da beter...
Savaşımı hep kaybettirdein bana,
küçüktü uyaşım...
Ah be Safinaz ablam,
Bak, bugün elli yaşımdayım
Ve artık sen yoksun,
Ve ben hala aşığım sana…
Bağışladım seni Safinaz abla,
Sen de beni
bağışla,
hikayenin finalinde de
görüşebiliyorsan Azrail ile orada,
çok çok selamımı söyle,
sana ulaşmam için, lütfen refakat etsin bana...