KALİTELİ YAŞAMDA DİLENCİLİK ÜZERİNE
Dilenmek, yasalarımıza
göre suçtur (kabahat). Yüce dinimize göre de sevimsiz bir davranıştır. Birçok
hadis-i Şerifte Efendimiz dilenciliğin olumsuz bir davranış olduğunu
belirtmiştir.
Esasen yüce dinimiz
çalışmayı, üretmeyi, paylaşmayı, dayanışmayı, destek olmayı öğütlemektedir. Kendi
çalışmasının ve alın terinin meyvesini yemek kadar güzel bir eylem olmasa
gerek. Hazırcılık, insanı tembelliğe, pasifliğe, sömürmeye, emeğin değerini
anlamamaya doğru götürür. Halbuki emek kutsaldır, alın teridir ve getirisi
anamızın ak sütü gibi helaldir.
Hani bildik dini
hikayedir. “Efendimiz bir gün eshablarıyla birlikte giderken bomboş oturan
birinin önünden geçerken ona selam vermez. Gelirken ise ona selam verir. Eshab sorar:
Ya Muhammed (sav), dönerken selam verdiniz ama giderken vermediniz neden acaba?
Efendimizin cevabı
manidardır ve çalışma ve hareketin önemini vurgular: “Giderken hiçbir iş
yapmıyor, boş boş oturuyordu. Gelirken birşeylerle meşguldü”.
Dilencilik ülkemiz için
sosyal bir yaradır. Yufka yürekli insanların iyi niyetlerini suiistimal eder. Derin
manevi donanımı olmayanları, “iyilik yaptım”, “yardım ettim”, “sadaka verdim”, “günahlarımdan
affedildim”, “kazancımın kirlerini temizledim”, gibi temelsiz avuntulara ve düşüncelere
sürükler.
Bazı insanlar
dilencilerin canhıraş bağırışlarından ve ettikleri dualardan etkilenerek,
yardım etmezlerse işlerinin iyi gitmeyeceğine veya merhametsiz sayılacağına
inanarak dilencilere para verirler.
Ne hazindir ki,
dilenenlerin çoğu birileri tarafından dilendirilmekte ve topladıkları paralar
ellerinden alınmaktadır. Dilenenlerin çoğunun topladıkları paraları harcamaya
güç ve takatları dahi yoktur. Hatta dilenme yerine birileri tarafından
getirilmekte ve akşamleyin aynı kişilerce götürülmektedir.
Bazı dilenciler özürlü
veya yaralı organlarını, adeta milletin gözüne sokarak dilenmektedirler. Bazıları
ellerinde bir reçete ilaçlarını alamadıklarını söylemekte, bazıları ağızlarına
bir lokma koymadıklarına yemin etmektedirler.
Halbuki bütün
hastanelerimizin acilleri ücretsizdir. Belediyelerimizin sığınma evleri ve aş
evleri vardır. Gerçek bir muhtaç veya aç kişi, hangi restorana haline arz etse
mutlaka onun karnını doyuracak nitelikte, necip bir millete sahibiz.
Verilen parayı küçük
diye beğenmeyip geriye fırlatan, “abi bi iki lira versene diyen sarhoşa;
vereceğim ama gidip yine içki içeceksin diyen kişiye; ne yani iki lira ile San
Fransısco’da tatile mi gidecektim” diyen isteyicileri Allah’a (cc) havale
etmekten başka çaremiz yok mu diye düşünüyorum.
Dilenenler insanlarımızın
yüce ve nazik duygularına iyi işleyebilmek için, canı gönülden, yırtınarak,
ağlayarak, enfes güzelliklerde dualar etmektedirler. Bunlara itibar edilmemesi
gerektiğine inanıyorum. Çünkü, önce o güzel duaları kendilerine etsinler ve bu
rezilliklerden kurtularak, toplum içerisinde başı dik, karnı tok, üreten,
çalışan, paylaşan, onurlu ve gururlu bir birey olarak yerlerini alsınlar.
Bu konuda
belediyelerimize çok iş düşmektedir. Zabıta dilenen her kimseye mani olmalıdır.
Yaşlıları belediyenin bakım evlerine, hasta ve yaralıları hastahanelerin
aciline, genç olanları ise önce adliyeye, sonrada işkura vaya rehabilitasyon
merkezlerine teslim etmelidirler. Ama asla dilenmeye izin verilmemelidir.
Gerçek mümin
karakterlidir, onurludur, şereflidir, çalışkandır, üretkendir, yardımseverdir,
merhametlidir ve ekmeğini taştan çıkarır. Apartmanların merdivenlerini silerek,
fırında ekmek satarak, tarlalara yevmiyeye giderek, hallerde sandık taşıyarak,
inşaatlarda malzeme taşıyarak, hasta ve çocuk bakarak geçimini rahatlıkla sağlayabilir.
Dilenenlerin çoğunun
kötü niyetli olduklarını düşünüyorum. Zabıta ile celallenip kavgalaşanları
görünce, “çalışsana dediğimizde, akıl verme para ver” diyenlere rastlayınca,
belediyeye, kaymakamlığa veya acile gitsene dediğimizde; gittim almadılar,
bakmadılar dediklerini duyunca bu sonuca
vardım.
Piyasada dengeler arz
ve talebe göre oluşur. Onlara para vermeye devam edildiği sürece, onlar dilenmeye
devam edeceklerdir. Üç gün hiç para toplayamasın bakalım bir daha dilenecek mi?
Televizyon proğramlarında çok gördük. 10 dakikada 10 lira topluyorlar. O kadar
çok kazanıyorlar ki, bu sevinç ve kazanç; zabıta korkusundan da, hapis korkusundan
da, toplumsal aşağılanma korkusundan da üstün geliyor maalesef.
Bazıları arından mıdır,
yoksa zekasını kullanarak yön saptırmasından mıdır, mendil satarak
dileniyorlar. Gerçekten mendil satıcı olsalardı. Uygun bir yere mendillerini
dizerler ve üzerine 1 lira yazarlar ve usluca müşteri beklerlerdi. Ama mendili
alıp gözümüze sokarak, çok aç ve muhtaç olduğunu ağlamaklı sözlerle inleyerek,
verilen paranın üstünü vermeyerek, gerçekten dilenci olduklarını kendileri ifşa
etmektedirler. Haa onlara para vererek mendil almayanların davranışları ise,
dilenciliği özendirmek ve mükafatlandırmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.
Eğer onların içerisinde
hiç çaresiz kalarak, aç ve susuz olan, hasta ve bakıma muhtaç olan, arlı,
duyarlı olup da son çare dilenmek zorunda kalanları yakından tanıyanlar; onları
o zelil hale düşürenler ve yardım elini uzatmayanların hallerini ise düşünmesi
bile zor.
G 20 içerisinde yer
alan, Avrupa’nın gelişmiş 8 ülkesi içine giren, GSMH’dan kişi başına düşen payın 20-30 bin
dolara çıktığı günümüzde, yüce dinimizin dünyadaki en iyi temsilcisi olmakla
öğündüğümüz ülkemizde; dilenmek, dilencilik ve dilenciye para vererek
arındığımızı zannetmek bizlere gerçekten hiç yakışmıyor.
Selam, sevgi ve
dualarımla… Allah’a (cc) emanet olunuz…
11 Şubat 2016 Saat:
07.00. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı