Sevgili Günlük…


Günlerden gurbet,
aylardan gurbet, saatlerden hatta saliselerden gurbet dediğim bir gün daha..

“Doğduğun yer değil doyduğun yer” derdi babaannem..
Nerde ekmek varsa teknemizi oraya götürürüz misâli..


Başlamalıydık biz de bir yerlerde tekrar tutunmaya hayata. Burası kahverengi ve siyah tonların ağır bastığı gri renkli gökyüzü ve güneşin birkaç hafta yüzünü çekinmeden gösterdiği ama onun sonrasında mumla arasak yüz vermediği bir yabancı memleket.



“Kapının ardı gurbet” derdi bir de annem, bu sözü de anladığımda üşüyen ellerimi cebime sıkıca sokmuş, yolun bitmesini bekliyordum vagonun bir köşesinde ağır ilerleyen trenin bitmek bilmeyen seyrinde. Sanki götürmek istemiyor da çaresizce yapmak istiyormuş gibi bir yol alışı vardı, hâlâ aklımda..


Yaşadığımız yer sessiz bir yerleşim kentiydi… Neden bu insanların çocuktan çok yanlarında köpek gezdirdiğine bir türlü anlam veremediğim bir yerdeydim;  bir sabah uyanıp da küçük ahşap penceremin alabildiği kadar bana gösterdiği manzaraya bakarken.


Dilini çözmüştüm ama yaşımın söylememe müsaade etmeyen düşüncelerini saklıyordum manasız bakışlarımın kahverengisinde. Okul dediler okula gidip tamamlamam gerekiyordu eğitimimi. Her şey gibi buranın okuluna alışmakta zor oldu, ne öğretmenleri yurdum öğretmeni gibi şefkat bakıyordu ne tahtası karaydı ne de öğrencilerin disiplini ve saygısı vardı.. farklıydı. (o konuya girip de şimdi insanların Avrupa’da çocuk okuttum havalarını zedelemek istemiyorum o yüzden içimdeki ses nar sus diyor)



 İlk önce evleri dikkatimi çekmişti, küçük pencereli oyuncak evler gibi hepsi aynı ressam yahut kalemden çıkma resim gibi öyle güzel öyle düzenli, boyasından tutun ki bahçesi, kapısı, çiçekleri..

Hepsi ama hepsi çok güzeldi. Burda dedim yaşamak istemez mi insan, tertemiz… Herşey yerli yerinde.. insanlar ince… insanlar…
İnsanlar ! insanlar dedim ve sussakaldım bian..


 Herşey iyi hoş da insanlar nerdeydi ? Öyle boştu ki o güzel evli sokaklar boş denecek kadar az insanlar, öyle yalnız bu büyülü şehir…  Arada bir saati hatırlatan kilise çanları ile irkiliyordum. Tüylerim diken diken Allah’ım ne kadar daha dayanırım diyordum yaşamımın belirli zamanlarında kendime.


Tarihi seven bir yerdir bu memleket. Öyle korur ki her kalıntıyı öyle sahiplenir ki değerlerine işte bu yönü en çok etkileyen yanıdır beni.


Sosyal yaşam robotlaşmaya dönmüş cinsten olsa da hayat değişik bir şekilde akıyordu Almanya’nın Berlin sokaklarında.  Alışabilirdi insan, her şeye, her yere… Tıpkı acıya alıştığı gibi, mutluluğu aradığı gibi hep meraklı sözler ve gözler ile uyanıp günü akşam edebilirdi insan burada da.
Alıştım mı ? Evet alıştım ama vatanın ezan sesi, toprağımın şehitli nefesi hiçbir zaman çıkmadı aklımdan.


Burda yolunu kendi halinde çizmiş küçük bir dere misâli sularımın beni akıp sürüklediği yere doğru yaşıyorum. Plansız güne uyanıyor yine bir kahve kokumla bomboş bir aynada gözlerimi arıyorum. Bulduğum huzur okuduğum kitapların sayfalarında yaldızlı birer efsaneydi.. işim hayat telaşımın merkezi ama eve dönüş yolunda rastladığım o herzaman ki beyaz boyalı evin kırmızı panjurunun hemen önüne kıvrılan gri kedinin keyfi beni de gülümsetmeye yetiyor, birde sabah balkon tarafımdan duyduğum ve asla nerden geldiğini bulamadığım kuşun sesi.. Dedim ya herşeye alışıyor insan ben de alıştım soğuk kaldırımlı bu şehrin sokaklarına, ah bir de insanlar biraz daha biz gibi baksaydı ve kadınlar annem gibi salınsaydı yürürken..


Alıştım eve, ekmeğine suyuna, tadına ve tuzuna. Böyle olması gereken herşeyi böyle, öyle olması gereken herşeyi de öyle yaşamayı öğrendim.


Unutmamayı, unutmadığım gibi kırılmamayı da öğrettim kendime. Sabahları belki ezan sesi ile uyanmıyorum ama dualarımla içimi ferahlattığımı başucumda duran annemin resmine hergün anlatıyorum..


Bilir misiniz gurbetten de acıdır bir annenin toprağıyla kokusunu yerleştirisi belleğe, ben bu kokuyu da yaşamayı da annemsizliği de boş sokaklı bu şehri de benimsedim… yaşadığım hayat ve hayatımdakiler bana hediye idi yetinmeyi öğrendim..


Eksiklerimle sevinmeyi, fazlamın hiç olmayıp ihtiyacımı aramayı öğrendim sabırla.


Son sözüm şudur sana günlük :
Umarım gerçek vatanında yaşayan herkes kıymetini bilir cennetimizin ve annelerin ve ezan sesinin ve de aldığı nefesin, şükür diyerek..
şükür …



* * * * * * *


Z. Nâr
( Berlin De Hayat başlıklı yazı Nar-ı Çiçek tarafından 10.02.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.