Günler dile gelsin istedim çoğu zaman. Dile gelsin de hayatı
anlatsın bize. Dile gelen her gün geçmişten bir anı olmaya başladı. Aşk kokan
her dakika ve her saniye de dile geliyordu günler. Sonra aşk derinlere bir
yerlere gömüldü. Üstüne toprak attık. Yine de bitmiş değil. Yalnızca onu
incitmeden çıkaracak usta bir arkeolog’a ihtiyacımız var.
Ben kendimi bildim bile tarihi seviyorum. Yaşanmışlıklar,
yaşanacaklar ve asla bir daha yaşanmasını istemediğimiz olaylar yatıyor tarihin
derin sayfalarında. Aşka düşüşümün adı tarih oldu!
Seni sevdiğim kadar kimseyi sevmem sanıyordum. Şimdi kendime bile yetmiyor sevgim. Her şeyi
elimden alıp da gidenimsin. Bari aklım başımda kalsaydı. Oda gitti sen
giderken. Şimdi hiç kimseye eyvallahım yok. Eyvah eyvah diye yaşarken. Kabusum
oldu yokluğun. Varlığın desen zaten saatlik işçi. Yalnız sevgili bilmediğin bir
şey var. Ben işveren değil gönül verendim. Gidişinle gönlümden oldun.
Sessizlik ölü çığlıklar biriktiriyor içimde. Öylesine
büyüyor ki içimde sessizlik. Feryatlarımı duyamıyorum. Sensizliğin bir açıklaması olmalı. Acı çeken
benken sefayı hak eden sen mi olmalısın?
Alışmak çoğu zaman birkaç dakikalık iştir. Çay içmeyen biri
çayı içtiği gibi sevebilir. Bir kahve en büyük yorgunluklara bile birebirdir.
Ama ayrılık hiç kolay değil. Her sabaha birlikte uyandığın insanı sanki hiç
yokmuşçasına hayatından silip atmak yürek ister. Gerçi sen beni tek kalemde
sildin. Yürek işi miydi? Sırf sen gül diye nelerden vazgeçtim ben. Ne
fedakarlıklar yaptım yarısını unuttuğum. Ama senin için feda kârdı. Bu yüzden feda ettin en güzel yarınları bir heves uğruna.
Hülyalara dalarken, Rüyalardan uyandım. Kabusa döndü hayatım.
Koca bir hiçken ömür. Bir bütün olmuştuk seninle. Şimdi tek başınayken bir
anlam ifade etmeyen kelimeler gibiyiz. Ne yapsak da hep anlamsız oluyor.
Kuru bir dal yeniden yeşermez biliyorum. O yüzden son verdim
gözyaşlarıma. Faydası olmayan hülyalardan da vazgeçtim. Gerçekler kaldı elimde.
Oda hiç olmadığı kadar acı veriyor. Ve sen artık dünya ahiret acımsın