Sedef kakma sandıklarda kilitli kalmış zaman… 
Güzel sesler gömülmüş servili sessizliğe… 
Nihavendi, hüzzamı hatırlamıyor keman… 
Gramofon alışmış artık kimsesizliğe… 

Tavanın oymasından hâlâ terleri damlar, 
Elleri öpülesi o büyük üstatların… 
Vitraylı pencerede çiçek açarken camlar, 
”Bismillah” ı duyulur duvardaki hatların... 

Ne eskimiş, ne solmuş, dayanmış onca yıla, 
En kutsal emaneti nur yüzlü dedelerin; 
Seslerini duyan yok, gözyaşları nafile, 
Sandıklarda en altta kalmış seccadelerin… 

Hor görülen şu kilim, basıp geçilen halı, 
İlmek ilmek sevdadır ve düğüm düğüm emek… 
Hoş olurdu mutlaka, onlardaki masalı 
Cumbalarda oturan ninelerden dinlemek… 

Ebru, tezhip, minyatür, dantel, nakış ve oya, 
Bunlarla yansır bize mazinin altın çağı… 
Pili yok boyası yok, oynasın doya doya, 
Dedenin el emeği torunun oyuncağı… 

Öksüz kalmış zamandır aslında mazi denen… 
Köksüzlük kaderidir onu öksüz edenin. 
Boşa kürek çekersin, heder olur her senen; 
Gövdesi mi olur hiç kökünü kaybedenin? 

İhsan Gürbüz - 11.10.2011 / Alanya
 


( Öksüz Mazi başlıklı yazı İ.G. tarafından 5.02.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.