Kırdıysan düzeltebilirsin

Düştüysen kalkabilirsin

Üzdüysen güldürebilirsin

Küstüysen barışabilirsin

Sustuysan konuşabilirsin

Öyle bir devir ve fırtınalı hayatın içinde yaşıyoruz ki, aslında olumsuzluğa alıştırıldık. Olacak şeylere bile olmayacak gözüyle bakabiliyor ve olumsuz anları çoğaltıyoruz. İçimizden gelen bu baskın güce karşı gelemiyoruz. Çünkü dışımızda onu destekleyen yandaşları o kadar çok ki… Duyduğunu zannettiğimiz kulaklarımız o pozitif sesleri duymaz olmuş, gördüğünü zannettiğiniz gözlerimiz o ilahi nuru kucaklayamaz olmuş… Dokunuyoruz ama onu ne hissediyoruz nede tanıyoruz. Zengin cevherlerimizi ortaya çıkartacak bir özgüven nerede bile diyemiyoruz. Güzel bir şeyi yapmak istediğimizde acaba bu güzel olabilir mi gibi garipsellikler ruhumuzu sarıyor. Doğanın cömertçe sunduğu görsellikler bile yitik ışık renkselliğinde anlık bir haz verir oldu.

Oysa bir yükseltici alsak, kulaklarımız duymaya başlayacak,

Oysa dereceli bir gözlük alsak gözlerimiz ışıklarda dans edecek!

Ama ona gidecek yollarda “Ayıplarlar” ön yargısıyla bentler önümüzde engel oluyor.

Karmakarışık olmuş renk ve ses karmaşasına bir filtre gerekli. İşte sağdan gelen melek bu filtreyi sağlayacak diyorum. Ama ilk önce biz bunu bir yerden okuyup, inceleyip keşfetmememiz lazım. Hazıra ne dayanır ki… Başkasının malı sadece ağız yorar. Biz üretmeliyiz ve araştırmalıyız onu, kendimizde kalıcı olması için.

İlk önce temiz akan bir su kaynağı bulmalıyız ki, yüzümüz, tenimiz ve kulağımız temizlensin, gül kokulu olsun. Sonra yeşilin her tonuna uzanıp, kimselerin olmadığı aykırı bir yer bulmalıyız. Bizi şaşırtmalı gördüklerimiz ve duyduklarımız. İçimizde korku olacak elbette ama varsın olsun. Zaten her masalda, hikâyede, dramda korku var ya, bizde yaşayalım ne kaybederiz ki, kazanmaktan başka!

O temizliğin ve güzel kokuların içinde şer yavaşça bizi terk ediyor.İşte o an pozitif düşünmeye başlarız hissederek. Her ses güzel bir melodi, her ışık bir dans, her nefes yeniden doğan baharı sembolize edecektir. Geçmiş hafızamızdan çıkacak, uçacak kapkara zindanıyla arşa doğru. Zindan duvarları yıkıldıkça özgürlüğün baş döndürücü hafifliğini hissedelim olur mu? Yürümeyi unutmuş, hareketi özlemiş bedenin hissiyle, doğaya karışalım.

Bir ağacın altında oturalım. Yapraklardan gelen zikirleri, otlardan gelen tekbirleri, rüzgârdan gelen cennetsi esişleri göz ve kulakta bütünleştirelim. Newton’un elması değil de, bir tespih düşsün elimize. Onun her tespih taşı arasındaki manyetik alanını parmaklarımıza o ses ve görüntüyle besteleyelim. O besteyi hem söyleyip hem de dinleyelim. Bak o zaman keşfettiğimiz enerji formülüne. Dünyaya sığmayan sonsuza dar gelen ruhun coşkusu saracaktır kalbimizi. Hep hayal ettiğimiz sanki gerçek olmuştur ve yanı başımızdadır sanki.

Sağ yanımızdan seslenir melek, yine der “pozitif ol!” Hiçbir şey olumsuz değildir, yanlış değildir, amaçsız değildir… Sen tezatları arama, sen Bir olan Rabbi’nde birleştir her duyduğunu ve gördüğünü. Hem her tezat bir bütündür tersiyle. Sen var olanı keşfetmek yerine, sana rehber verilenin dediğine yönel ve dünyada yaşayacağın her şeyden fazlasını iste. Sınırlanmış bu yarışma zincirlerinde sona en kısa yoldan giderek ikramiyeleri çeşitlendir. Hepsini sen kazan, kaybedende seni kazansın. Hep hareket et, şikâyet etme asla… Verenin mülkünü ancak, hakkıyla gören ve işiten keşfeder. 

Boşuna ruh hapsedilmemiş. Bu yüzden zindanları istemez. Özgürlük yanlısıdır. Kendisi bedenle hapsedildiği günden beri dünya donanımlarını hiç istemez. bedenin her sahiplendiği ruha fazlalık ve hararet yapar. Ruh ancak bedenden çıktığında özgür olur. Her ruh mutlaka özgür olacaktır ama özgürlüğün değerini anlayabilen ancak, bunun kıymetini bilecektir. Bedende esaret ruh, gerçek zenginliğini özgür olduğunda anlayacaktır. Ama ya bu özgürlüğü gerçekten tadacak ya da ah deyip, kurtulduğunu sandığı başka esaretin içinde hoplayıp zıplayacaktır, esas gerçeği hissedene kadar.

Bu yüzden sağdaki sesi duyalım, dinleyelim ve pozitif olalım. Yanlışa, negatife, sinire, kavgaya, savaşa… Ve daha nicelerine kanmayalım. Anlık heyecanlara değil, ebediyetin verdikleriyle sevişelim. Etrafımızı saran ve her gün belirli olaylarla meydana gelen ölümcül haberlerle sarsılan zavallı beynimize ve aklımıza acıyarak onu yıkayacak temiz bir bengisu bulalım. Yanlışın sesine, onun görüntüsüne değil, sağdaki meleğin sesine ve gösterdiklerine yönelelim.

Newton’u gibi elma düşerken şaşmayalım, onu aşalım. Einstein’ı geçelim enerjide… Biz eğer pozitif olursak neleri başarmayız ki?


Saffet Kuramaz

( Sağımdaki Melek Diyor Ki, başlıklı yazı safdeha tarafından 3.02.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.