Çin atasözü der ki "Çin çan çun (!)"


Keşke Çince bilseydim. Çince bilmesem de esnaf nasıl olmalı az çok bilirim. Esnaf, güler yüzlü, doğru sözlü olmalı. Kul hakkından korkmalı, yaptığı işi yarım yamalak yapmamalı. Esnaf dediğin paradan önce müşteri kazanmayı amaç edinmeli... Hatta müşteri borcunu sorduğunda 'ne borcu' der gibi şaşırmalı, 'acelesi ne Allah aşkına?' der bakışı atmalı, önemli olanın müşterinin memnuniyeti olduğunu karşısındakine hissettirmeli. 

Biliyorsunuz ben Kayseriliyim. Kayserililer müşteriyse zor beğenir, malı didik didik inceler. Bir Kayseri fıkrasında balığın gözüne parmağını sokup "şu kör balığa nii istiyon?" (bu kör balığın fiyatı nedir?) diye sorularak ucuza getirmeğe çalıştığı da anlatılır. Müşteri olarak daima haklı olduğu gibi takdiri de bilir, tüketici koruma derneklerini de. Kayseri esnafı da Allah var güler yüzlüdür, müşteri kazanmak için önce çay, kahve ısmarlar, malını abartırken kendini övmeden, kimseyi karalamadan insanın hiç aklında olmayan şeyi bile müşteriye satmayı başarabilir. Basit bir ceket bile alacak olsanız "hele siz giyin, beğenin de... Parası mı, yahu hiç mühim değil, anlaşırız" diyerek insanı "ah ne iyi insan yer yarılsa da yerin içine girsem" dedirtecek kadar mahcup ve mahzun eder.

 

 

Türkiye'nin bir çok yerinde esnaf da bir garipleşti son yıllarda. Adana’da biri kardeşime anlatmış. Eşi gebe kalan bir adam, beşik yapması için ustaya çam ağacı tahta götürür. Çocuk doğar, büyür, okula gider, yirmi beş yaşına gelir halen beşik yok. Genç evlenir onun da eşi gebe kalır. Bu kez dede olarak sıkıştırır ustayı; “Usta, bizim çocuğa yetişmedi, bari toruna yetiştir şu beşiği,” der. Usta gayet rahattır; “Yahu ne aceleniz var, iki ayağımı bir pabuca sokuyorsunuz?”

 


İvrindi'ye geldiğimden beri satıcı değil de özellikle yapıcı esnafın işten kaçan, sözünde durmayan, karnı da gözü de tok kesimin çoğunluk olduğunu söyleyenler hayliceydi. İnsan inanmak istemiyor ama yazık ki tecrübe ile sabitledik. 

İvrindi'de iyi bir usta yokmuş diye duydum. Olanlar da tabiri caizse koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi dedirten cinsten. Diyelim bir duvar örülecek, malzemeleri aldınız, tuğlanız, taşınız, kumunuz, çimentonuz velhasıl her şey hazır. Usta sözü de verdi "yarın geliyorum," dedi ama o yarın hiç olmuyormuş. Anlaşılan burada yarın olması 24 saatin geçmesiyle olmuyor. İşe başlayıp ‘Nasıl olsa devamı için beni beklemeye mecbur’ düşüncesiyle aylarca bekletenler oluyormuş. 

Öyle hikâyeler duydum ki inanamadım. Elektrik prizini dahi yarım yamalak bırakıp tehlike arz ettiğini bile bile aylarca insanı Azrail'le yakın arkadaş yapanlardan tutun ki kaş alırken göz çıkarır misali bulaşık iş yapanları mı ararsınız. Gerçi aramanıza gerek yok elinizi sallasanız ellisi. Bazıları bu nedenlerden dolayı yağmurda ıslanan çimento torbalarının akıbetini anlatırken hala küplere biniyordu.

 

 

Ev sahibemiz mutfağı büyütmeye karar verdiğinde çok sevindik. Bizim mutfak da kedi girse kuyruğu dışarıda kalır tarzında inşa edilmiş olanlardan. Ev sahibimizin bu mükemmel kararını sevinçle karşıladık. Nerdeyse bayram geldi sanıp eve şeker kolonya alacaktık. 

Yollar kapandığı için (!) gelmeyen camlar nedeniyle bir türlü yapılamayan balkonumuz için sık sık arayıp "camlar geldi mi" diye sormaktan, tanıdık tanımadık herkesi aracı koymaktan, gelecekleri güne(!) işlerimi ayarlayıp beklemekten yorulduğumda iş işten geçti. Çünkü balkonun tavanını iki arada bir derede yapmış beni de beklemeye mecbur bırakmışlardı. 

Beklemenin insan psikolojisini bozduğunu bilirsiniz, dolayısıyla insanlığı da bozuyor. Belki de gerçekten çok yoğunlar bilemiyorum. Bir on yıl sonra camlar kesinlikle geldiğinde “Takmayacak mısınız?” diye sorsam belki de “Yahu ne aceleniz var, iki ayağımı bir pabuca sokuyorsunuz” diyecekler. Bizim mutfak yapılır mı yapılmaz mı yapılırsa güzel yapılır mı bilemiyorum ama İvrindi'de yaşamak bu açıdan çok zor onu anladım. Bir müşteri olarak diyorum ki Allah müşteriye de esnafa da sabır versin.


Bir Çin atasözü der ki "Çin çan çun" Ama dedim ya ben Çince bilmiyorum.

( Türkiyemin Esnafı Yok Mu Bilmem İnsafı başlıklı yazı F.Ç.Kabadayı tarafından 1.02.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.