Ne De Özlemişim Seni
O kadar içten
yazıyordu ki adam, kalbe dokunmak derler ya tam da adamın yazdıkları için
söylenmişti sanki! O kalp adamıydı, kalıbının adamıydı. Saman kağıdından bir
not defteri vardı cebinde taşıdığı. Hüzünlendikçe yazardı bu deftere her şeyi.
Gözyaşlarından müteşekkildi bu defter, Papatya'dan, aşktan...
Herkes içkiden
sızıp kalırdı o aşktan sızardı. Aşkta artık öyle bir noktaya gelirdi ki
pervanenin kendi canını yok sayıp kendini mumun alevine atması gibi oluyordu
O'nu düşününce. Yanardı içten içe, kül olurdu etten kemikten, azade olurdu her
türlü dünyevi şeyden. Varlığını O'nun varlığında eritip yok ederdi. İsterdi ki
bu âlemde adı Papatya ile bir söylensin. İçi; onunla bahardı, onsuz hazandı.
Yine bir aşk
sarhoşluğuyla kendinden geçmiş bir vaziyetteyken, aklı başında değilken, kalbi
deruni alemlerin seyyarelerinde seyahat ederken, cebinden defterinin düşmek
üzere olduğunu gördüm. Yere düşmek üzereyken, havadayken, defteri yakaladım. Adamın ruhu bile duymadı, çünkü ruhu elimdeydi.Yani
defterde...
"Tek O'na" diye bir ithaf vardı
tertemiz sayfanın tam ortasında, yani Papatya'ya... Rast gele açtım bir sayfayı
heyecanla ve birazcık da mahcubiyetle. Adamın özeline giriyordum tam da
defterin sayfalarını açtığım anda. Rabbim var mıydı buna benzer aşklar
yeryüzünde, yaşanmış mıydı sahiden? Her bir cümle kalpten çıkmış bir mermi
gibiydi, değdiği yeri felç ederdi.
- Ne
de özlemişim seni? Bulut bulut olmuşum hani sıksan beni var ya! Alemi sel
götürür korkarım, sicim sicim sen akarım. Rüzgâr rüzgâr olmuşum. Hani senden
yana bir essem var ya, aşkın tozunu atarım, beni kollarında görürsün o an.
Hızlı hızlı açıyordum
defterin sayfalarını, her satırı ve dizeyi hafızama kazır gibi
inceliyordum. Tezhibi güzeldi, hattı da!
Ne de çok papatya resmi çizilmişti kağıdın dört bir yanına. Papatya kokuyordu
her satır! Bir adam bu kadar sevebilir
mi? Bu dünyada hayır! Ama adamın yazdıkları biz ne söylersek söyleyelim bizleri
mahcup edecek olgunlukta ve güzellikteydi. Ve her iki cihanı kapsayan bir aşkı
anlatıyordu. Aşk ise yakıyordu adamı bir mağma gibi, eritiyordu mum gibi,
tüketiyordu para gibi.
- Ne
de özlemişim seni? Köpüklü, tuzlu ve buzlu
bir ayranı içer gibi yaz günü... Ciğerine çeker gibi oksijeni bol bir
dağ havasını... Mum eriyip dökülür,
lavlar akıp gider, çığ kopar gelir ya, öyle! Özlemişim seni gürül gürül akan
bir su gibi, pırıl pırıl bir güneş gibi .
Özlem
bu denli içli olunca, elbette bu özlemi yüreğinde hisseden de o denli güçlü
oluyordu. Adam kendisini kadında keskinleştiriyor, evcilleştiriyor ve netleştiriyordu. Kadın adamın mihenk taşıydı
bir bakıma, sarrafıydı.
- Seni andığım her an yüzüm gülüyor. Seni yanımda sandığım her an ise yüzüm ağlıyor. Çünkü gerçekte sen yoksun. Sen hep ol ve gül bana; bir güneş gibi doğ,
bir yıldız gibi ak; bir gökten başka bir gök'e... Yüzüm hep gülsün diye bir
istekte bulunuyorum sana, bencilliği tavan yaptı şimdi. Sensiz her şey yavan
herkes yaban!
Size
aktardıklarımın dışında da nice inciler vardı
yazının içinde. Maharet o ki o
incileri bulasınız.Ve gerdanınıza kolye yapıp bir ömür boyu onu taşıyasınız.
- Sancı
giriyor yüreğime. Bir bıçak saplanmış gibi orta yerine yüreğimin, betim benzim atıyor, sesim soluğum kesiliyor.
Bir sisli hava gibi sarıyor beni güzelliğin. Hani dokunsan var ya! Yaprak
yaprak döküleceğim sen toprağına. Çiçeğe duracağım baştan ayağa, meyveye... Hani sesini duysam var ya, kıyametim kopsun ondan
sonra, canım çıksın.
Tüylerin
diken diken oldu bu kitap elime geçince. Hele okuyunca.... Her sayfada ayrı âlem
saklıydı. Her satırda gizli bir elem vardı. Adam kendine gelir gibi oldu. Defterin onlarca sayfasını bitirmem
mümkün değildi. Ama gördüğüm, bu defterin her satırının altının çizilecek ve
tekrar okunacak kadar kıymetli olduğuydu.
-Daha
ne isterim şu sensiz dünyada. Tek gülüşüne, tek bakışına dahi canımı veririm. İçim
zehir zıkkım şimdi! Sende kalmış aklım fikrim, bu alemde seni sevmekten başka
işim gücüm yok! Seni içimde büyüterek seviyorum, çoğaltarak... Aşığın tek
varlığı canıydı. Gerekirse o canı da onun için harcamaktan imtina etmezdi.
Durdum
tam da burada. Sonra sustum uzunca,
adamın yüzüne baktım, kıvrımlarına, kırışıklıklarına ve aklaşmaya başlayan
saçlarına. Adamın her hali zaten yazdıklarının resmiydi adeta. Defteri adamın cebine koydum. Belki de
bu hareketimi anlamıştı. Belki de okunsun diye cebinden düşürmüştü. Okunsun ve
yayılsın aleme sevdalı bir kuş gibi. Bir aşk, bir kağıtta nasıl da kendisini
belli ederdi bu kadar! Adam,
"Kaderimi
yazanı severim." diyordu. "Kederimi
bana hediye edeni!"
Adamı
derdiyle baş başa bıraktım ve ayrıldım oradan. Bizler de "Seviyoruz"
diye kendimizi bir şey sanmışız meğer!
(
Ne De Özlemişim Seni başlıklı yazı
GürhanGürses tarafından
29.12.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.