El
aziziye çölünde yarı çıplak
ve
elli sekiz santigrat derece hava
yürürken
kumlar çıplak ayaklarımı yakmakta…
Bense
yurdumu özlüyorum,
kışını
özlüyorum
gözü
göze göstermez tipilerini,
doya
doya hasretimi gidermek için
don
tutmuş soğuğunu…
özlüyorum
kendim için,
düşüncelerimi
seçmeyi özgürce,
hiç
kimsenin düşündüklerini umursamadan,
hiç
kimsenin
düşündüklerimi
şekillendirmesine izin vermeden…
yurdumun
soğuk suskunluğunu
ormanlarının;
özlüyorum
özgürlüğünü
ormanlarının
karanlık
korkunçluğunda
düşlerinin…
özlüyorum
kayalıklar
üstünden
oltalarını
sarkıtıp
bana
ikram etmek için
balık
tutmaya çabalayan balıkçı dostlarımı,
özlüyorum,
iki
taş aralığında ateş yakmayı
çalı
çırpıyla
ve
simsiyah isli çaydanlıkta
yosun
kayganlığında dere suyuyla
çay
demleyip
balıkçı
dostlarıma ikram etmeyi…
seni
özlüyorum,
seni,sevdiğimi
söylerken
bakışlarından
gözlerinin
ışıltısını
yakalamayı…