Bazıları, kıymetliler kıymetlisi masmavi ve güzel gezegenimizi geçici bir gölgelik gibi görür. Bu görüş tümüyle haksız değiller elbette... Cismani varlığımıza fanusluk yapan dünyamıza, insan denen varlığın kesif ve karanlık gölgesi düşünce; ortalığa çirkin, kötü, kirli ve içler acısı hâl saçılıyor ki bundan, bir türlü kâmil insan olma erdemine erişemeyen insanlığın tekâmülünü tamamlayamadığı gibi bir çıkarımda bulunabiliriz. Üstünün alttakine, güçlünün güçsüze, gelişmişin gelişmemişe tahakkümü, savaş, kıyım ve sömürüyle baskılanan insanlık büyük bir yara almıştır. Vicdan, atımızın terkisinde ebediyen yitmeyecek yanımız…


İnsan olup da pişmanlık tuzağına düşmeyen var mı acaba dünya sürgünümüzde? Oysaki gücümüzün yettiğine duyacağımız merhamet, kalp aynamızı cilalar. Bencilliğini törpüleyen insan huzura kavuşur, gereksiz kıskançlıklarını bertaraf eder, şefkat ve yardımlaşma duygularıyla yaklaşır çevresindekilere. Habil ve Kabil’den bu yana nefsimizi güdemiyoruz, koşulsuzca sevemiyoruz, kalbimizi kirden ve pastan muhafaza edemiyoruz, kulluğumuzun gereğinden haberdar değiliz. Durum böyle olunca yaşanılası dünyamızı dar ediyoruz birbirimize…


Aramızda nice yitik, mağlup ve mahzun kişiler vardır, hayat denen acımasız savaşın içinde. Dünyanın en şansız insanı addederler kendilerini. Bir şeylerini yitirmiş, bir yerlerde yitip gitmiştir hepsi. Bu yüzden kendilerini mağlup sayarlar, bu yüzden başkalarınca mağlup kabul edilirler. Mahzun ve melül gezerler kalabalıklar içinde. Gönül; kırk kapısı, kırk kilidi olan billur bir köşktür. Kolay kırılır, anında tuz buz olur. Vefa, anlayış, tevazu, sabır, sadakat, fedakârlık, sevgi, saygı gibi değerli cevherden yapılmıştır sırça köşkün kırk kilidinin kırk anahtarı. Düşmanı da bir kötü söz, bir yan bakıştır.


Şairler gamzesiyle öldüren, tebessümüyle güldüren sevgililerden az mı söz etmişler şiirlerinde? Bazı insanların gönülleri doğuştan, daha doğru bir ifadeyle yaratılıştan sevmeye eğilimlidir. İnsanoğlu kavga etmeye, olmayacak şeylerin peşine takılıp gönül yıkmaya gelmemiştir dünyaya. Yâr-i Mutlak vasfıyla mesken tuttuğu kalp ülkesini yüceltmeye gelmiştir. Sevgi insanlara ait hislerin içinde en vefalısıdır. Şu âlemde heba olmayan bir zenginlik varsa o da kalplerimizden davranışlarımıza süzülen sevgimizdir. Sevebilen kalple, sevemeyen kalp hiçbir zaman aynı kefede tartılmaz. Sevmek her kapıyı açan tılsımlı bir anahtardır. “İncinsen de incitme” diye nasihatte bulunan Hacı Bektaş-ı Veli’yi, “Ne olursan ol yine gel” diyen Mevlana’yı, “Sevelim, sevilelim; dünya kimseye kalmaz” hakikatini haykıran Yunus Emre’yi sevmeyenimiz var mıdır?


Ruhumuzu öfkeden uzaklaştırmalı, sabrın ve tevekkülün limanında dinlendirerek terbiye etmeliyiz. Eşref-i mahlûk olan biz insan nesli var oluşumuzun hakkını ancak Allah’ı bilmek ve lâyıkıyla sevmekle verebiliriz. Kimimize gerçek gibi görünse de, dünya hayalden bir bahçe, göz açıp kapatıncaya kadar geçen nefsimizi imtihan -açlıkla, hastalıkla, yoklukla- yeridir. Kavgayla, hırsla, vahşetle, şiddetle geçenlerimiz var bu gurbetten. Sövenlerimiz, sayanlarımız; hiçbir zaman nefsi de, gözü de, gönlü de doymayanlarımız var… Benlik davasına düşmek, sonlu oluşu su götürmez olan dünya konukluğumuzda ev sahibi olduğumuzu sanmak yanılgıların en hazini olsa gerek…


Değerli eğitimci / yazar-şair Hatice Eğilmez Kaya Hocam; naneli şeker tadına benzetir hayatı “Naneli Şeker” adını verdiği deneme-inceleme kitabında. Hayatın içinde, naneli şekerin nüvesinde saklı olan burukluk da mevcuttur, serinlik de. Şekeri az, serinliği daha ziyadedir kör döğüşü peşinde sürüklendiğimiz hayatın çoğumuza göre. “Yaşamak bir yanılsamadan ibaret olmalı. Bir büyük uykudan uyandırılıyoruz birer birer. Ne yazık ki bir birinden hoş şekerler de eriyip gidiyorlar vefadan haber etmeden.” der kitabıyla aynı adı taşıyan denemesinde… Birbirinden farklı gibi gözükse de ortak paydası insandır, denemelerinin konusu. Hayatın faniliğini, sevginin önemini, tekâmülünü tamamlanmış insan olma özlemini, anlam derinliği olan denemeleriyle ele almıştır Hatice Eğilmez Kaya. Olgun bir bakış açısıyla bakar insan denen cevhere ve bir çağrıda bulunur Naneli Şeker adlı kitabı aracılığıyla:

“Böylesine karamsar bir tabloda ümit var olmaya mecburuz yine de. İnsanlıktan ümit kesmek olmaz.”



Sitemiz yazarlarından, Hatice Eğilmez Kaya'yı bu güzel eseri için tebrik eder, nice başarılı eserlere imza atmasını temenni ederim.

( Naneli Şeker Tadındadır Yaşamak başlıklı yazı F.TÜRKDOĞAN tarafından 30.11.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.