Anlık teamüllerin
sarkacında yitip giden
Efsunlu, yosun tutmuş,
kimliği kayıp
Peşi sıra gözyaşı
döktüğüm, naif bir çiçeğin
Boynu bükük
tecellisinde toz konduramadığım:
Kırık bir lehçenin
kırık bir hecesi yalnızlık,
Devingen ruhun
telaşında saklı o yeknesak hüzün.
Tümden gelen ne varsa,
hidayet addedilen
Güne devredip aradan
çekilen o işkence;
Anlamsızlığın kıyısında
hepten karıştım toza dumana,
Yoksun iken yüzüne
suyuna hürmeten,
Girizgâhında demlensem
de sona eremediğim,
Son bilip de başını
göremediğim:
Ne çok imge
yalıtılmışlığıma nazire edercesine,
Bir kum zerresi adeta,
azat edildiğim ölümün pençesi.
Tefekkürü yüreğin
tecellisi,
Safran sarısı o ölgün
gece belki de,
Olmazın oluru bir
bileşke:
Hüzün ve sevgi,
Her yâd ettiğimde geçen
ömrü
Ruhuma pelesenk olmuş
bariz bir öfke,
Hâşâ, ne isyan ne
yalan,
Gıyabımda karşı
koyamadığım ne çok terennüm,
Hükümranlığında dünyevi
nimetlerin
Geri durduğum ne çok
insan;
Varsıl hâkimiyetlerinin
tek göstergesi,
Devindikleri anlık
tahakkümleri
Saymışçasına bir ganimet.
An’dan uzak, olası bir
istikamet adeta,
Hırpani yoksunluklar
mademki hüznün mezesi,
Kırptığım yıldızlara
yükledim ölgün düşleri,
Olur da yağar başıma
Yaradan’ın rahmeti:
Az ötede, bir başıma,
Görmez gözleri hayat
neferlerinin.
İmgelerin tezahüründe
yanılsamadığım gün gibi aşikâr:
Kıble bildiğim
bulutlara sığdırdığım günü birlik kederler,
Yaftalanan mizaçların yankısında
çalkalandıkça
Hükümranlığında hele ki
bir kez meyletmişken
Aslına rücu ettiğin her
misal,
Gönül gözüne pelesenk
olmuş.
Tek bir izlekte saklı
bilip bilmediğim
O vakur dokunuşu teamül
ettiğim.
Bir nebze de olsa
yitirmeye dayanamadığım,
Öbek öbek siluetler
karanlıkta gölgem olmuş
Nazarında yitip
gitmelerin,
Varsıl bir ikametgâh
belki de o soğuk mezar:
Ansızın sızan ruhun
telaşı,
Varlık bildiğim
sevdanın inkârı:
Hele ki dost bilip
sakındım mı gözümden,
Kula kulluk yapandan
korkmalı
Fıtratında onca zulüm
biriktiren.
Anlık hezeyanlar ve
canhıraş kelamlar
Sırıtan boydan boya,
Ellerinle yıktığın
mabedim
Bir yanım eksik görmez
misin,
Saklı kıldığım gizemin
en derininde gömülü
Ufacık bir yürek iken
Sığdırdığım ne varsa
haddinden fazla engin.
Revnak düşlerin
kamberli yalnızlığına hürmeten,
Defolu ne çok yanılsama
belli ki boyutsuzluğumun
Girdabında zamana yenik
düşen:
Sivri ökçeli ve öfkeli
kalabalığın tezahürü iken
Nefret güdümlü nice
tümce,
Ansızın sızan o
boşluktan
Gönül koyduğum cafcaflı
aşkların kırık mizacı.
Devingen ve ötelenmiş
rahvan hanidir demli
Sıfat yüklü
karmaşalarda yürekten taşan.
An’ı kıymete bindiren
bir dost dokunuşunda,
Yüreği dolduran heyecan
değil mi aşk’ın tınısı.
Hadi susma ve söyle o
tekerlemeyi.
Mızıkçılık yaptığım dünkü
çocukluğumun kıvancı iken
Sarmalında gömsem de
dünleri,
Hanidir susadığım ve
her nasılsa susmadığım,
Gönlün hicreti bir kez
meyletmiş iken dibine gölgelerin.
Nükseden sefil bir
tını, aşk iken hasret yüklü,
Görkemli bir yalnızlık
benimki
Her yeni gün nöbete
durduğum.
Çaldığım çırptığım sevi
dili, gömülü üzünçlerin
Rest çektiği o kırık
niyazı.
Yâd ettiğim dünlerin
yarenlik bildiği,
Sırça köşkümün son
ahalisi, hanidir
Yol bilip de
kaybolduğum.
Yoksun kılındığım
gönülsüz imgelerin tezahürü kadar
Ateş saçan gözlerimin
derininde gizli bir boşluk belki de
Mütemadiyen gömüldüğüm
ve görünmezliğimin nezdinde.
Sırra kadem bastın
basalı,
Yine de yeniden deyip,
köşe bucak seni aradığım:
Tecellisi belli ki şu
kararsız yalvarışların
Ardına yığıp da
gözümden sakındığım,
Kim bilir kaçıncı
yenilgi, ömre rest çekip
Bir adım geriden
seyrettiğim kıyısı yine de
Devingen ruhun esrikli
mizacı.