Rehavet konuşlanmış, o makberde gizliydi teminatı,

Hükümsüz dirayeti iken garip bir yanılsamanın tefekkür bildiği,

Kırık sarnıcında ne çok gel-git

Ve kayıp sarkacın tezahürü

Gömülü hidayetin huşu yakasında

Tahakküm yüklü bir çehre ile

Galip gelmiş iken menfi ve gayri ciddi

Ne çok imge:

Sağaltan kaynakların miraç bildiği

Ve belki de görmezden geldiği,

Dirayeti kadar yeknesak, hüzne rahmet yükleyip

Gölgelerin mizacı kadar kısık ve tehir eden

Tüm bildirgesi.

 

İnsanlığın kayıp merhamet imgelemi kadar kayıtsız

Zaman zaman ve sabırsız bir tezahür,

Düş perilerinin ihanet addettiği.

Gömülü hükmün yenik sureti,

Aşkın naif ve yeknesak hükümranlığı

Kadar çatlak bir ses:

Duvarlarımın bitiminde

İhanet ettiğim gölgelere son bir serzeniş:

Sakil ve hudutsuz muharebelerin siperinde,

Muhafız alayı imgelerin kıskacındaki o sıradanlık

Kadar kayıt dışı ve muzaffer bir eda,

Hanidir kayıp o izleğin ufka riayet eden

Edimi kayıp edilgen bir muafiyet kadar

Asılsız olsa da kimine göre.

 

Kindarlığın istila ettiği yürek sesi,

Duyulmazdan önce dokunduğum tek bir gölge:

Aslı kayıp ve ansızın sızıp derinden

Sağaltan zamanın yüklü tezahürü iken

Kayıp bir milat alabildiğine,

Görmezden geldiğine kani olduğum

Yerli yersiz o debdebeli yürek sesi:

Olmazın oluru, gecenin sarkacı

Kırık asaletini yok sayıp

Gözden düşen üç beş damlaya rest çeken,

Hanidir gizli hanidir kayıp

Sondan bir önce,

Kayıtsızlığının mizacı kadar devingen bir ruha eşlik eden

Ve bir adım ötende örselerken devran,

Gözden düşmek kadar hicap edilesi bir yenilgi.

 

Rahmet tecelli ettikçe,

Tek tesellisi ömrün,

Gıybetinde saklı üç beş söylem;

Hanidir yitik o kâfir yetilerin nezaretinde

Gözden ırak bir aşk iken

Yüreğin mızrabı:

Terennüm eden usulca.

 

Titrek ışıldaklar, günün sarkacında devinen

Varsıl bir hidayeti hikmet bilmenin eşiğinde

Ve hüznü devingen bir milat iken ölümün tecelli

Ettiği her yenilgi kadar muğlâk ve baştan çıkarıcı:

Saklı kaygıların girdabında yeknesak bir hüzün

Her dem başımın tacı:

Hikmet bildiğim ne çok imge, ne çok tezahür,

Saflığın gıybetinde, huşu içinde salındıkça

Mihrabı yâd ettiğim tefekkürü yürekte saklı:

An’ın sarkacı, dün’ün yargıcı

Ömre delalet ne çok çekince,

Sızan muğlâk bir gölge kadar kayıt dışı,

Hanidir yüzü hürmetine sakındığım bir rivayet:

Koşullu koşulsuz ne çok insan, ne çok ihanet.

 

Makber, diye haykırırken devran

Sarkıtırken ipin ucunda ölüme şart koşmuş bir kez

Yine de takındığı son bir izlek

Ağlak sancıları adam ve kadınların,

Aşka ihanet kadar yadsınamaz bir tevekküle nispet,

Korunaklı dünyaların kırık ve kilitli kapıları:

Sızan, sızdıran gün ışığı,

Hüznü yâd edip yoksunluğun taçlandığı

Bir miraç iken tereddüt edip yok saydığım,

İklimsiz mevsimlere düşmüşken yolum:

Aşka dirayet yükleyip de soluklandığım şu köşe başı,

Olmazın oluru ne çok rivayet,

Sakındığım yüklemi kayıp devrik cümlelerin

Sakıncalı gizeminde yok sayıldığım ahenksiz bir tını

Kadar şu yalnızlık en saçma, en ucube bir o kadar debdebeli

Bir muafiyet belki de kalabalık gölgelerin taarruzunda

Hükmen yenik sayıldığı:

Sancılı bir doğum bir gün sonrası yitim,

Girdabında saklarken ölü ve çalıntı sevinçleri,

Arsız iklimlerin şatafatlı ve çalkantılı ölüm sancısı.

 

 

 

( Makber... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 28.11.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.