Bir Besleme köşe yazısında (Büyük Sahip adına) “ÇAPULCULAR DİYOR Kİ” makalesini yayınlamıştır.

 

Makaleyi olduğu gibi yazıp okuyor, bu makaleden ne anladığımın tahlil ve analizini yapmaya çalışıyorum… Yanlışlarım ve yanılgılarım olabilir ama yazdıkları bende böyle bir anlam uyandırıyor ki, onu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

Neden besleme diyorum? Besleme manasının bir hakaret olarak algılanmasını da istemiyorum. Peki, besleme kelimesinden ne anlıyorum.

 

Buna elbette “evlatlık olarak alınarak ev işlerinde çalıştırılan” diye tarif edilebilir veya sizler buna başka bir anlam da yükleyebilirsiniz. Sizleri tutamam ki!

 

Benim aklıma daha çok “Yaşadığı ülke değerlerinin aksine, ülkesine düşman ülkelerle maddi/manevi göbek bağıyla olan beslemeler aklıma geliyor…

  

Türkiye Başbakanına hitaben diyor ki,

 

“Kendisi gelmeden sözü geldi Türkiye’ye …”

 

Eh, doğrudur. Erkek adamın kendisinin gelmesine gerek yok, sözü bile kendisinden önce gelir… Namı ve şanı duyulur…

 

“Kendisinden çok arzulanan ‘anlayış’ yerine ‘gerginlik’ titreşimleri ulaştı. Taksim-Gezi Parkı ve tüm ülke sathına.”

 

Türkiye Başbakanından beklenen ‘anlayış’ nedir? İslam’a ve Türk’e düşman ülke ajanslarının beslemesi ve satılık kalemlerine ve onların güdülediklerine göre: o ‘anlayış’ ne olmalı?  

 

‘Son yüz yıldan beri özellikle Siyonizm’in ağında debelenen İngiltere ve kaba kuvvet kullanıcı badigardı ABD’nin bu topraklarda dizayn ettiği derin yapının; boyun büktürüp, el etek öptürdüğü bakan ve başbakanların halini, çıkarılıp indirilişini, hükümet yıkıp hükümet yıkmalarını öksüz ve sahipsiz çocuklar gibi seyrettik…’

 

“Osmanlının nasıl yıkıldığını, bir Çanakkale’de ne kadar taze genç, ilim erbabı ve teknik adam varsa soğan gibi doğrandığını…

 

Bu topraklar için ölenlerin ölmeleri yetmediği gibi, geride kalan yakınlarına ne galiz küfürler edildiğini, hakaretlere uğradığını, ecdad mal ve vakıflarına el konduğunu, ellerinden mallarının ve ekmeklerinin zorla alındığını…

 

Tekke ve zaviyelerin bir kanun çıkararak yasak edildiğini…

Cami, mescit ve ibadet yerlerinin ahıra ve meyhaneye çevrildiğini, içlerinde şaraplar içildiğini, karı kız oynatıldığını, kirli postallarıyla girildiğini, Kutsal kitaplarının yakıldığını ve küfür edildiğini…

 

Bu ülkeyi kurtaranların kafasından takke ve sarıkların zorla çıkartıldığını, yine zorla bu insanların kafalarına küfür alameti şapkanın giydirildiğini, Hacı, hoca ve Allah bile demenin yasak edildiğini…   

 

Başörtülü kızların üniversitelere sokulmadıklarını, horlanıp, coplandıklarını… Namaz kılıyor diye nice gencin subay olarak orduya alınmadıklarını, hasbel kader elekten geçenlerin görevlerinden yaş karalarıyla sorgusuz sualsiz uzaklaştırıldıklarını…

  

Bu ülke ve bu ülke insanına bir şeyler yapmaya çalışan Menderes’i yargılamadan darağacında sallandırdıklarını, Özal’ı zehirleyip öldürdüklerini…

 

Bu ülkenin gerçek sahipleri ne zaman bir şeyler yapsa darbeler yapıldığını, servetlerinin yağmalandığını, sayısız işkence ve zulme uğradıklarını

 

Sıranın Tayyip ’de olduğunu… Onun da sonunun öncekiler gibi olabileceğini… Ayağını denk alması gerektiğini…   

 

Adam gibi dik durmayı -o besleme- ‘gerginlik’ adıyla kışkırtarak nasıl dayatmalı bir pazarlama tekniği ile sunduğunu görüyor ve çok iyi anlıyoruz…

 

Sen kimsin ki, bunu Taksim-Gezi Parkı ve tüm ülke adına konuşabiliyorsun? Sen kimsin ve nesin ki, bu gerginliği ölçebiliyorsun? Sen kimsin beyim kimsin?

 

“Başbakan Tayyip Erdoğan, 1 Haziran Cumartesi günü öğleden sonra gelişmeler konusunda ağzını ilk kez açtıktan sonra, ‘Hiçbir şey anlamamış’ hükmünde bulunmuştum.”

 

Diyor ki “Ey Tayyip ağzının büzülüşünden senin Omar diyeceğini biliyorum. (Besleme aynı zamanda bir dudak okuma uzmanı ya…) Biz senin gibilerin ruhunu biliriz. Ciğeri kaç para ede onu da biliriz. Kalbinden geçenleri, ağzından bir söz çıkmadan ne diyeceklerini alasıyla biliriz” demek istiyor.

Ben o beslemeyi tebrik ediyorum. Dersine gayet iyi çalışmış… Düşmanını iyi analiz etmiş… Nerede ve ne zaman yükleneceğini, ne zaman hakaret edeceğini, ne zaman yağ yakıp yaltaklık edeceğini ve ne zaman darbe indirebileceğini iyi biliyor…

 

Tunus’tan gelen sese bakılırsa Başbakan, ‘anlamama’yı sürdürüyor.”

 

Sayın Başbakan, sen neye ve niçin inat ediyorsun? Ne kadar da inatçısın? Bak biz senin için neler yaptık neler… Ona göre bir dur ve düşün… Aklını başına topla… Sen bizim harcadıklarımızın yanında bir çerez bile sayılmazsın…

 

Devri zamanında Göktürkleri ve Hunları biz yıktık…

 

Selçuklu ve Osmanlıyı biz tarihe gömdük… Atilla, Fatih Sultan Mehmet’i ve Özal’ı zehirleyerek biz öldürdük…

 

Müslümanların birleştirici gücü Hilafeti biz kaldırdık. Söz dinlemedi diye yine Menderes’i biz astık…

 

Abdi İpekçi’yi, Uğur Mumcu’yu, Necip Hablemitoğlu’nu da biz öldürttük… Aselsan’daki hızlı gençlerinizi biz etkisiz hale getirdik… Eşref Bitlis’in, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ve diğer birkaç uçak ve helikopter kazalarının tamamını biz hazırladık…

 

1961 ihtilalini, 71 Muhtırasını, 12 Eylül’ü ve 28 Şubatı biz diyazn ettik… PPK’yı ve Asala’yı biz kurduk ve yine biz besledik… DHKP-C ’yi elde tutan yine biziz…

 

Senin etin-butun kaç para eder Tayyip? Bizi, bizim gücümüzü hala anlayamadın mı Tayyip? İdrak edemedin mi? İstersek seni bir lokma ederiz de ruhun bile duymaz be Tayyip...

 

Yandaş veya vatandaş olarak gördüğün Müslüman paçavralarının içini biz boşalttık. Senin ‘O çapulcuları’ dediklerini biz besledik ve biz büyüttük. Sarhoş, başıboş bir nesli biz yetiştirdik…

 

Senin ipini biraz serbest bıraktık, bakalım ne yapacaksın diye… Sen kendini bir şey mi zannediyorsun… Kendi kendinize milli top, tüfek ve uçak yapmaya kalkarsınız ha… Bizim kıblemiz İsrail’e kafa tutar söz söylerin ha… Öyle mi?

 

Devri zamanında Saddam’ı ve babasını da biz adam etmiştik, Kuveyt’e yine biz saldırtmıştık ve bir yalan ile Irak yine biz işgal ettirdik. Fas’ı, Tunus’u, Libya ve Mısır’ın başına o diktatörleri biz koyduk ve bir sokak hareketleriyle yine biz aldık…

 

Esad’ı biz getirdik, Suriye’deki Müslümanları gözünüzün önünde biz yok ediyoruz, taşın üstüne taş koymayan, müdahale etmeyen yine biziz. Evlat Esad’ı da götürecek olan da yine biziz…

 

Dikkatinizi çekmek için Reyhanlı’da iki bomba patlattık da sesi kulağınıza kadar ulaşmadı mı? Sen veya etrafındakiler de kim oluyor?

 

“Tayyip Erdoğan’a ‘Taksim-Gezi Parkı Direnişi’nden önce derhal, ‘en hassas terazi’ tepki verdi ve daha hiç kimse ekranlarda Başbakan’ın sözlerini yorumlamaya başlamamışken, borsa düştü, dolar ve euro yükseldi!”

 

“En hassas terazi” olarak bilinen borsalarınız bizim paracıklarımızla ayakta duruyor. Bizi çok kızdırmaya kalkmayın, vallahi bak borsanızı bile yerin dibine çakarız da bir daha asla yukarılara çıkaramazsınız…

 

Hangi cesaretle İmf’mizin kıçına tekme vurmaya kalkarsınız? Ülkemize/pardon/ülkenize rahat rahat girip çıkıyorduk… Bir daha rahat yüzü göstermez, para musluklarını diğer köle ülkelerimize doğru çeviriveririz de avucunuzu yalarsınız… Bilmiş olasınız…

 

İster isek sizi yeniden beş on sent dilenmek için siyahi kölemiz Obama’nın beyaz kulübesi önünde sizleri süklüm büklüm el açmaya mecbur kılarız…

 

Haddini bil Tayyip haddini… Titre ve kendine gel… Bırak diklenmeyi falan… Biz çok gördük senin gibi kendini yiğit zanneden nice zavallıları…   

 

“Gerçeklerle ilişkisi bulunduğu mevki ve çevresi nedeniyle zaten bir hayli kopmuş olan Başbakan’a anlayış göstermek de gerekebilir.”

 

İster isek -senin etrafına kendi adamlarımızdan- senin kendi adamlarınmış gibi gördüğün insanlardan taştan bir kalın duvar öreriz de, ruhun bile duymaz… Senin halkınla bağlarını koparır, sokakları istediğimiz şekilde yeniden dizayn ederiz. Göremez ve duyamaz olursun…

 

Kalabalıklar arasında tek başına yalnız kaldığını görürsün… Biz; yalnızlık ne demekmiş,  acının en ağrını da tattırmasını da biliriz. 

 

Sana acıdığımız için sana biraz olsun müsahama gösteriyorduk. Hatta seni “halk kitleleri nazarında beyni sulanmış, on yıllık iktidarıyla yorulmuş, hasta adam, sürmenaj veya frijit olmuş gibi bir yığın etiketle/yaftalara mahkum eder halkının nazarından itibarını siliveririz de etrafındakilerin ‘Aaa… Kral çıplakmış” bile dedirtiriz…   İster misin Tayyip ister misin?

 

Türkiye’de olayların başlangıç noktası olan Taksim-Gezi Parkı’nda gerçekten ‘tarihi’ bir gelişme cereyan ediyor. Kolay anlaşılır nitelikte değil. Ancak son derece yaratıcı, sempatik ve kendine özgü. Herhangi bir ülkede benzeri olmayan nitelikte.

 

Bizim Osmanlı’yı yıkma, hilafeti kaldırtma ve çapulcu bir nesli yaratmak için kullandığımız Beyoğlu, Pera ve Taksim bizim için bir mabet hükmündedir.

 

Oranın bırak ağacını, çöpüne bile karışamazsın…

 

Nankörlük etme Tayyip, nankörlük etme sana yaptığımız iyiliklere… Deniz Baykal’a komplo kurup ayağını kaydırdık da, karşına adım başı pot kıran cahilin birini muhalefet lideri olarak koyduk… Ekmeğimizin hiç mi hatırı veya tuzu yok?

 

Millet ve milliyetçilikle hiçbir alakası olmayan Devlet gibi hizmetkâr bir evladımızı MHP’nin başında tutuyoruz ki, halk sana teveccüh etsin diye… Sen kendini hala bir şey mi sanıyorsun?

 

Şunu da bilmelisin ki, biz kızdırılmaya hiç gelemeyiz… Bunu sen de bilirsin… MHP’nin başına adam gibi birini koyarsak sana gelecek oyların en az yarısını oraya göndeririz de sap gibi ortada kalıverirsin…

 

“Taksim-Gezi parkında gerçekten tarihi bir gelişme cereyan ediyor” sen hala birkaç çapulcunun işi olarak görmeye devam et… Bak, oğlum git, dinlen biraz… Aslında seni ne kadar sevdiğimizi sen de bilirsin…

 

Çerçeve ve camları yere indiren, önüne gelen aracı ateşe veren, azgın bu gençlerimizi biz “Son derece yaratıcı, sempatik ve kendine özgün” olarak nitelendiriyor ve görüyoruz.  Ve ister isek böyle de pazarlarız… Nasıl olsa iç ve dış basın bizim emrimizde…

 

Tüm sosyal paylaşım sitelerini biz kurduk. Müsaade et de onları yine biz yönetelim… İstediğimiz ülkede istediklerimizi iktidar, istediklerimizi rezil ve rüsvay ederiz. Hani sezin kaç sosyal paylaşım siteniz var? Anla be evladım… Artık anla… Bak…

 

Ant-070613

( Bir Besleme Diyor Ki başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 27.11.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.