Atlarım eski bir motora. Kask falan da takmam sana gelirken. Rüzgar saçlarımı bozar, biraz da toz toprak olur yüzüm. Ve sana gelirim. Üstündeki tarihi köprüyü yansıtarak karşılarsın beni. Biraz yeşile biraz maviye çalar suların. Yüzündeki benler gibi kayalar ilgimi çeker yanına gelirim usulca. Sonra daha da yaklaşırım. Aslında bene benzettiğim kayalar da birer canlıymış gibi gelir bana. Durur beklerim, suların o kayalara vuruşunu izler kayalara çarpan suyun sesini dinlerim. Kayalar çığlık çığlığa can çekişirken bir cesaret kaplar içimi. Akarsuyun en ortasındaki büyük kayaya kadar zıplaya zıplaya giderim. Sonra ayakkabılarımı çıkarır tenine yollarda toza toprağa buladığım tenimi değdiririm. Yüzüme çarparım yazın ılığa yakın kışın çelik gibi suyunu. Şifaya erir sanki yaralı bedenim. Ayaklarımı da sokarım sıcaklığı beni davet eden suyuna. Beklerim orda sessizce, dakikalarca. Kayaları dövüşünü ve dövdüğün kayaların sana sövüşünü dinlerim. İnsanlar yosun der ya kayaları dövdüğün yerde çıkan nemli yeşilliklere bence öyle değil. Bence o kayalara vura vura benliğini vermek istersin. Senin hiç saçların olamayacak ihtiyar akarsu. O yüzden kayalara vura vura saç ekersin renginden çok daha koyu bir yeşile. Sana daha da saygı duyar bir parçan olmak isterim adeta. Sularına alışan ellerimle saçlarını tararım sonra. Severim seni bayramda dedesinin elini öpüp te dedesinin ikram ettiği kahveli şekeri yercesine. Yada babasının işten dönüş saatinde pencerede onu bekleyen babası geldiğinde ona çikolata verecek olan bir çocuk gibi. İşte seni öylesine seviyorum yaşlı akarsu. Bir denizcinin aylar sonra izne geldiğinde çocuğunu ilk gördüğündeki sarılma gibi huzur veriyorsun bana. Ah o çocuklar yada torunlar gibi sadece bana ait olsan. Yanına başka biri geldiğinde elinden elma şekeri alınmış bir çocuk gibi oluyorum. Dudaklarım titriyor masum bir üzüntüyle geldiğim gibi uzaklaşmak istiyorum senden o zaman aldatılmış bir kadın gibi. Biniyorum yine o eski motora tam geri gideceğim ki kokun sarıyor beynimi gitme dercesine. En güzel olduğun vakitse ikindiyle akşam arası. Kırgın bir şekilde içine doğru giderken ormanının, ağaçlarının kokusu esir alıyor beni. Daha da içine doğru ilerliyorum. Kokun öyle saf öyle temiz ki az daha dursam havan beni çarpacak ve burnum kanayacak gibi. Ormanının sonuna gelip de asfalt yola çıkıyorum en sonunda. Bir yanım yavaş yavaş gitmek isterken oradaki dakikalarım sayılıymışcasına. Diğer yanım kabul ettiğin insanlardan dolayı sana kızıp hızlıca terketme telaşında seni. Ne güzel yersin sen. Tenin hep aynı yaşınsa akan sular kadar çok. Toprak ve bozuk yollarını da çok seviyorum üstünde giderken beni titreten. Sanki derinliklerinde birşey var ve onu korumak için herkes gelmesin diye bozuk yolların. Yolları kesiyor akarsuyundan ayrılan kolların. Ve ben ne zaman senden uzak düşsem sana gelmek için vakit kollarım

( İsmini Dedesinden Alan Akarsu başlıklı yazı zayiat tarafından 25.11.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.