I.
Bozkırda yüzdürmektir
kağıttan tekneleri
Karadenizin göbeğine
hamsi ekmektir hiçlik...
Akşam meyhanelerinde
içerken
dönülmez ufuklarda
yitip gitmektir hiçlik...
kırklara karışırken
azizemin ermiş ruhu,
temennaya durmuş
yüreğimdedir hiçlik...
mezar taşına yazılmadan evvel Azrail'in cinayetleri,
son nefese yetişememiş kelime-i şahadettir hiçlik...
yıpranmış aşklar
- renksiz çiçekler
- ışıksız yıldızlar-
ayrılığı heceleyen şiirler hiçliktir…
Hiçlik
ehemmiyetsizliktir,
hiçlik kişisizliktir,
hiçlik
hiçsizliktir...
Hiçsizlik, hiçbir
şeydir,
yazmaz klavye
hiçsizlikte,
hiçliği...
Hiçlik burnundan kıl
aldırmaz ki,
bir halt zanneder
kendini...
Edebiyattaki
hata kabul etmez,
çok bilmişler gibi...
II.
bir hiçliğin
içindeyiz hepimiz
bir başka hiçliğe
gidiyoruz koşarak...
aşkı, yüzsüzlüğü ele
almışken,
öldürmeye arsızken hüsünü, yüreği,
koşmaya devam et,
bulursun belki benim bulamadıklarımı...
bak yine canlandı
yüreğimde acılarım,
sevişmelerimizin
hiçliğini
tam da hiçliğime
gömmüşken
ve unutmuşken eskimişliklerim,
balık hafızasında belleği yitik,
toprağa darılmış bir solucan gibi...
Güneş yeniden doğduğunda, inan ki,
aşk da doğmayacaktır...
ama yine de,
bana bakma sen,
koşmaya devam et!
sokaklara attığın adımların yorulsa da,
ve feryadın seneleri
arttırarak çoğalsa da,
savrulsa da yansımaların hiçliğe,
etin kemiğe bürünük kaldıkça adresinde,
şair yazacaktır
elbet nostaljik sevişmeleri....
koşmaya devam et, kalabalık şiirlerde!
seni karşılayacaktır bir köşedeki açgözlü fahişeler...
yalnızlığını giderebilirsin gölge altı sohbetlerle,
anason sıvaşmış cam tokgözlülüğüyle,
suskun bir birliktelik işte, şairin yazdığı gibi...
koşmaya devam et sen, aşkı arayan bulur...