Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-56


...

“Bu saatte ne yapıyor olabilirdi ki?” diye düşündü. İçindeki bir ses “Vardır onun bir bildiği…” diyerek, Safa’dan yana bir paye çıkarıyordu. Bir süre durdu ve onu izledi. Hiçbir hareket yoktu. Bir süre tereddüt etti gitmekle kalmak arasında… O arada Safa ellerini kaldırarak sessizce dua etmeye başlamıştı. İyice bakınca dudaklarının kıpırdadığını görebiliyordu.


Daha önce birkaç kez Tokyo camiinde ki sohbetlerini dinlemiş, nasıl ibadet ve dua ettiklerine şahit olmuştu. Onu ürkütmemek için kısık bir sesle; “Benim içinde dua eder misin?” dedi. Arka tarafında onun gibi diz çökerek oturdu.


O duasını yapıp bitirdikten sonra durdu bir nefes aldı. Ayumi’ye baktı. “Nasıl olurda senin için dua etmem ki… Bırak seni, akşam ekmeğini yediğimiz ve evinde istirahat ettiğimiz bu ailenin çocuk ve yakınları için olduğu gibi tüm Japonya için de dua ettim.” “Rabbim şu kızı hidayete erdir, dininle şereflendir…” diye dua etmişti içinden…


Sabah kalktıklarında Ayumi sanki hem bedenen ve hem de ruhen değişmişti. Kendini bir tüy kadar hafif hissediyor, içindeki huzur yüzüne yansıyordu. Hem şen şakrak ve hem de kıpır kıpırdı. Ayumi’nin bu hali Başhekimin ve eşinin de gözünden kaçmamıştı.


Başhekim “Kızım gece bir şeyler mi oldu? Sanki enerji küpü yüklenmişsin gibi… Yerinde duramıyorsun. Nedir seni bu kadar enerjik ve formda hissettiren? Var mıdır bir sırrı?” 


“Kendimi gayet zinde ve huzurlu hissediyorum, sadece o kadar…”


“Sabah kahvaltısından sonra Devlet Hastanesinin kuzey kısmında ve derenin üst tarafında yer alan Kawasaki Gönül Hastanesinde geçtiler. Öğleden sonra bir süre saha çalışması yapmışlardı. Gün o kadar yoğun geçiyordu ki, zamanın nasıl geçiverdiğine şaşırıp kalmışlardı.


Başhekimin tüm ısrarlarına rağmen eve gitmeyi kabul etmeyen Safa ve Ayumi’ye baraja yakın devre mülk evlerden birinin anahtarını vermişti. Gün batımına doğru market alışverişinden sonra kendilerini devre mülk eve atmışlardı.


Yemekleri Safa yapmıştı. Yayla çorbası, Mantar sote ile çevirmeli pirinç pilavı pişirmiş, servisi Ayumi yapmıştı. Neredeyse ilk defa yalnız ve baş başa kalıyorlardı.


Yemekteyken İslam’ın ve imanın şartlarını anlattı. Ayumi sorular sordu, Safa cevapladı. Bu arada Murat Usta aradı sohbetleri yarım kaldı.


“Civanım nerelerdesin?”


“Kuzeyde Kawasaki adlı bir kasabadayız…”


“Kasabadayız derken, tek değilsin yani…”


“Evet, Ayumi ile birlikteyim…”


“Oh oh… Hah bu ya işte… Bak gelinimi sakın üzmeyesin! Külahları değişiriz sonra… Hem şu gelinimi telefona ver bakalım…”


“Nasılsın aşkım…”


“İyiyim Murat Baba…”


“Bizim oğlan üzmüyor değil mi seni?”


“Üzmez oluru mu? Bana kan ağlatıyor?” derken bir yandan da tebessüm ederek Safa’ya bakıyordu. Onun şakadan anlayıp anlamadığını, sabırlı olup olmadığını bilmesine rağmen test etmek istiyor gibiydi.


“Nasıl üzer seni? Onu telefona ver…”


“Telefonun mikrofonu açık… O da duyuyor seni…”


“Civanım nasıl olur? Gül gibi birine onca eziyet niye ki? Hem kadına eziyet erkekliğe sığar mı? Beni oraya kadar getirmeyin yoksa…”


“Yok, bir şey Murat Baba… Ayumi Hanım işin latifesinde…”


“Ne bileyim ben! Aranızda çözülmedik bir nokta kalmasın… Gelinceye kadar her şey hallolmuş olsun. Bu işi çok uzattınız. Sizi bir an önce baş göz etmemiz lazım…”


Ayumi “Yok Murat Baba yok… Hem bu ‘baş-göz etmek’ ne demek ben anlamadı.


“Ne olacak deli kız… Evlendirmek…”


“Bizi siz evlendirecek?”


“Evet ya!”


“Ne zaman? Ben artık dayanamıyor… Bu senin oğlan var ya! Çok cimri biri… Bir kere öpeyim diyorum… Tutturmuş olmaz diye…”


“Bırak oğlum kız öpsün bir kerecik… Aşınacak değilsin ya!”


“Seni niye seviyorum Murat Baba biliyor musun?”


“Niye severmiş benim gelinim?”


“Hep açık sözlüsün de ondan… Ne varsa dilinde… Kalbin tertemiz…”


“Kapalı olandan kim fayda görmüş ki kızım? Bu akşam ne yedirdi sana? Tutturdu Türk yemekleri yapacağım diye… Ne çorbasıydı? Ha yayla çorbası, mantar sote, bir de çevirmeli pirinç pilavı…”


“Öyle otla falan adamın karnı mı doyarmış? Neden şöyle bir mangal sefası yapmadı ki sana? Hatta bir kuzu çevirmesi de olurdu… Ah ben olacaktım orada… İlla ben mi geleyim ta oralara?”


“Valla Murat Baba… Burada hayat sönük ve silik geçiyor… Beyefendinin gözü çalışmaktan başka bir şey gördüğü yok… Sanki Japonya’yı tek başına kendisi kurtaracak... Sizin sesinizi duyunca neşe geliyor bana…”


“Civanım şans kapını bir defa çalar… Böyle özel anlar az bulunur… Kıymetini bil… Sizi fazla meşgul etmeyeyim… Hadi kendinize iyi bakın… İkinizi de öptüm… Sayanora…”

...


Devamı Var

...

Ant-150815

( Jap. Sevdiren Kadın-56 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 10.10.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.