Gölgeler sır gibi saklar gözleri.
İçinde meçhul ikiyüzlü bir fikşın,
ya in, ya cin; ya da
ceberut...
Kim seslenir? Kim hâlleşir?
Büyüdüler
öylesi bir gizlilik döneminde, bîçare,
yıkandı
beyinleri...
Sağır
kaldılar muhalif seslere ,
at
gözlükleri kuşandılar,
Fikirsiz zikirlerle
şeytanı tanrı yaptılar...
Marsıktı vicdanlarındaki
örtüleri,
pıstılar kaldılar kansız gibi, tabansız gibi;
ufukları dardı, perişandılar; kalkınmaya hasımdılar...
Abanoz dipliydi
dünyaları,
alçaktılar, hukuk
tanımazdılar,
Henüz yaratılmadan insanlık, dölünü kurutandılar.
Altı yaşında sabiyle evlenmeye kalkışandılar.
şeytanın bile daha
vahametli olması gayrimuhtemeldi;
çünkü onlarınki insanlığın delirdiği andı...
Şeytanın en değerli
kuluydular, anlamazdılar beşeriyetten...
Anneleri birer yarasaydı,
insan görünümlü birer yarasaydılar
nefreti yarasa
memelerinden içmiştiler, insana düşmandılar...
Tetikçileri vardı,
hükümranlığında,
gözbağcıları, hipnozcuları vardı,
terazisiz, kılıçsız
savcıları, yargıçları vardı,
aydınlığı karartan
lambaları vardı...
lâkaytılar şeytanlığa, biat etmiştiler,
yazgılarına rıza
göstermiştiler.
Tapınakları saraydı,
şeytana inanmıştılar.
İnanmamıştılar bu şairin
göz yaşlarına...
Hazır mısın
yoz düşüncelerin üstüne kepenkleri çekmeye?
Sokma
karanlığı kapından,
karanlıkla
konuşma, tartışma...
Yak
ışıklarını kafanın!
Mademki
aydınlandın ketum kal bundan böyle
Namın yürüsün bilgeliğe...
Koyuver
gitsin geçmişte kirleri,
gölgenin
koynundaki 'sır' gibi sessiz.