İKİZ BEBEKLERDEN BİRİ…
Adam evde canı
sıkılmış, hem hareket edeyim hem de oksijen teneffüs edeyim düşüncesiyle
evinden ayrılır. Epeyce yürüyerek şehrin kalabalık caddelerinden birisine
gelir. İnsanlar kalabalıktan zorlukla yürüyebilmektedir. Hele ellerinde bebek
arabası olan anneler, tekerlekli sandalyeleriyle gitmek zorunda olan
engellilerin durumu çok daha zordur.
Adam çevresini
izlemeyi, gözlem yapmayı ve bundan kıssalar ve hisseler çıkarmayı seviyordu.
Gördüğü her manzarayı tahlil ve analiz ediyor, üzerinde düşünüp bir takım
yargılara varmaya gayret ediyordu.
Birden gözü ikiz
bebeklerini arabasıyla taşıyan bir anneye takıldı. Anne, ikizler için dizayn
edilmiş bebek arabasını hüzünlü bir şekilde, kalabalıklar arasından sürmeye
gayret ediyordu.
Arabada ikizlerin
ikisinin değil de bir tanesinin olması, adamın dikkatini çekti. Hemen annenin
yüzüne dikkatle baktı. Annenin görüntüsünde galiba bir hayat yorgunluğu vardı.
Adam iyi niyetliydi.
Katkı sunarak, destek vererek ve pozitif yaklaşarak, anneye moral vermeyi
düşündü. Gayet kibar, tebessümlü ve naif bir şekilde bebeğin başını şefkatle
okşayıp, annenin yüzüne doğru tebessümle:
“Annesi ikizlerin
kardeşini evde mi unuttunuz? Yoksa yolda mı düşürdünüz?
Dedi. Amacı şaka
yaparak annenin asık yüzünü tebessüme çevirebilmekti.
Ama durum zannettiği
gibi değildi. Annenin beti benzi attı, yüz hatları gerginleşti, yutkundu,
üzüldü, bir şeyler söylemek istedi. Söyleyecekleri boğazına düğümlendi.
Adam bir hoş oldu. Annenin
durumuna bir mana vermeye çalıştı ama veremedi. Sadece çok üzüldüğünü anladı. Acaba
hata mı yapmıştı. Hata yaptıysa neydi ve nasıl telefi edebilecekti.
-
“Çok özür dilerim sizi üzmek değildi
niyetim” diyebildi.
Annenin hüznü iyice
artmıştı. İkiz arabasının tekinde masum bir şekilde, hiçbir şeyden habersiz oturan
yavrusunun başını okşayarak:
“Beyefendi iyi
niyetinizden kuşkum yok. Ancak, üzüntümü de saklayabilme gücüm ve yeteneğim
yok. Duygu yoğunluğu yaşıyorum. Keşke sizin espirinize aynı ölçüde cevap
verebilseydim ve mutluluğumuzu hep beraber artırabilseydik.”
Adamın heyecanı ve
merakı had safhaya ulaşmıştı. “Aman Yarabbi, sakın ikizlerin eşi hastanede hasta
falan olmasın” diye geçirdi içinden.
“Merakımı bağışlayın
annesi ama neler oluyor” kelimeleri istem dışı bir şekilde dudaklarının
arasından çıkıverdi.
Anne daha da
hüzünlendi. Titrek, ürkek ve hüzünlü bir sesle: “iki gün önce kardeşimizi
kaybettik” deyiverdi. Adam olduğu yere çakıldı kaldı. Düşmemek için kendisini
zor tuttu. Ne diyeceğini bilemedi. Ağzını bıçak açmıyordu. Hiçbir kelimeyi
ağzından çıkarabilecek gücü kendinde bulamadı. İş nereden nereye dönmüştü.
Ailenin başına İlk defa
böyle bir durum gelmişti. Bebek sayısı teke düşmüştü. Hazır arabaları da vardı
ama, ikizler içindi. Yeni tekli bir araba almak maliyeti yükseltecekti. Ekonomik
durumları da iyi değildi. Üstelik babamız da Güneydoğu’da Vatanımız için yeni “şehit”
olmuştu.
Anneye iyi niyetli
adamın vermiş olduğu üzüntü ve yük ise, tekli bir araba fiyatını çoktan
geçmişti.
(NOT: Olay gerçek
değil, eğitim amaçlı tarafımdan geliştirilmiştir.)
Selam sevgi ve
dualarımla… Allah’a (c) emanet olunuz.
5 Ekim 2015 Pazartesi.
Saat 10.00. Antalya.
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı