İlyas Sayli, Sayli Köyü’nün en çirkin genciydi. Çirkinliği azıcık İlyas Salman’ı andırıyorsa da, az biraz ondan daha yakışıklıca sayılabilirdi. Fukaranın tekiydi; ne bir karış toprağı, ne de bir baş sığırı vardı. Köyün sığırtmaçlığını yaparak kazandığı üç beş kuruşla hem yaşlı anasını, hem yaşlı babasını, hem de kendini geçindirmeye çalışıyordu. Ama ve lakin o, aynı zamanda kaderinin de sığırtmacıydı. Onun kaderinin sığırtmaçlığını nasıl yaptığını çok kısa bir cümleyle şöyle özetleyebiliriz:

İlyas Sayli, bir atasözümüzde, "Allah, insana Kadir İnanır yakışıklılığı verip de ’akil adam’ yapacağına, İlyas Salman çirkinliği verip ’akıllı adam’ yapsın," diyen atalarımızın çok doğru bir lakırdı ettiklerinin en canlı kanıtıydı; çünkü, fukara dul anasının fukaralık yüzünden okutamadığı ve kızı Elezer Emekli’nin kocası Sami Emekli’nin, "eve Elektrikli Epilasyon Aleti al," "Eve Elektrikli Saç Bakım Aleti al," "eve Tuvalet ve Güzellik Sabunu al," eve Misafir Kolonyası al," "eve Tuvalet Kağıdı al," "eve Hijyenik Kadın Bağı al," "eve şemsiye al," gibi devlet babanın enflasyon oranını hesaplarken baz aldığı tüketici kalemleri için verdiği paralardan aşırarak yolladığı paralarla büyüttüğü yıllarda maruz kaldığı zır cahillikten sonra, büyüyüp bir ergen olduğunda başladığı sığırtmaçlık işinde dağlarda, meralarda dolaşırken sığırların kıçlarındaki damgalardan önce alfabeyi sökmüş, sonra da bulduğu her söğüt ağacı gölgesinde, hatta her pitaya, cocona, çerimoya, duku, jabuticaba, mammee, marula, noni, platonia, rambutan, safou, duku ağacı gölgesinde oturup ilkokul kitaplarını yiyip yutarak dışarıdan ilkokul diplomasını, ortaokul kitaplarını yiyip yutarak dışarıdan ortaokul diplomasını, lise kitaplarını yiyip yutarak dışarıdan lise diplomasını almış ve daha ilk girdiği üniversite seçme sınavında açık öğretimin iktisat bölümünü tutturarak kayıt olmuş, bütün açık öğretim kitaplarını yiyip yutarak içeriden aldığı lisans diplomasıyla iktisatçı olmuş, hemen askere müracaat edip altı aylık kısa dönem askerliğini tamamlayıp dönmüş, en sonunda da KPS sınavlarında çalınan sınav sorularını elde edememesine rağmen kazanmayı başararak memur olmuştu. 

İlyas Sayli, bir atasözümüzde, "Allah, yürü ya kulum dedikten sonra o kulunun yolunu açarmış!" diyen atalarımızın çok doğru bir lakırdı ettiklerinin en canlı kanıtıydı; çünkü tayini, bir devlet dairesinin Ayvalık’taki şubesinde Muhasebe Müdür Yardımcılığına çıkmıştı. Köylerinin bağlı olduğu kasabadaki imam hatip lisesindeki tarih öğretmenine âşık olarak, henüz on beş yaşındayken ona kaçan ablası Elezer’in kocası olacak tarih öğretmeni emekli olduktan sonra Ayvalık’ın Sarımsaklı mahallesine yerleştiğini duymuştu. Bu uhrevi yardımın sayesinde, çocukluğundan beri görmediği ablasını ve hiç görmediği/tanımadığı eniştesini görmek imkânı olacaktı.

Yola çıkmak üzere hazırlanmaya başladı. Odasındaki sandıktan oya işlemeli ak bohçasını açıp içindeki bayramlıkları ele aldı. Duvarında asılı ortaçağdan kalma antika aynanın karşısına geçip, üstündeki çoban urbalarını çıkararak bir kenara attı. Uzun paçalı donunu çıkartmadı, o kıçında kaldı. Sonra, beyaz gömleğini giyinip askerlikten terhis olduğunda tabur komutanının hediye ettiği lacivert benekli gri kravatını bağladı. Laci takımının pantolonunu giyerken uzun paçalı donunun paçaları yukarı doğru sıyrılıp kalçalarında topaklandı. Elini pantolondan içeri daldırarak donunun paçalarını aşağı doğru çekiştirerek indirdi. Lacinin dört düğmeli ceketini de giyerek dört düğmesini de ilikledi. Kafasında unuttuğunu fark ederek kirli kasketi de alıp attıktan sonra saçlarını John Travolta tarzında tarayarak jöleledi. Gitti, ayağına akşamdan boyayıp hazırladığı iskarpinlerini geçirdi. Büfenin üstündeki james bond çantasını alarak tekrar aynanın karşısına geçti. Başlayacağı işe dair hayaller kurarak kendi kendine konuşmaya başladı.

"Merhaba İlyas Bey! Nasılsınız?"

"Valla teşekkür ederim! Ya siz nasılsınız?"

Nihayet yola çıkıyordu. Uğurlamaya davul zurna ekibi getirilmişti ve ortalık davul zurna sesiyle inim inim inliyordu. Köyün bütün sığır sahipleri onu uğurlamaya gelmişlerdi. Hepsinin teker teker ellerini öptü, helallik aldı. "Hakkınızı helal edin ağam!"

Sığır sahiplerinin kimisi, "Bu köy seninle iftihar edecek İlyas!" dedi. Kimisi, "Makamında fakir fukarayı koru," diye nasihat etti. "Memur oldun diye rüşvet yemeye kalkışmayasın haaa..." diye tehdit edenler de çıktı aradan.

En nihayet köy minibüsünün kapısında bekleşen anasıyla babasının huzuruna vardı. "Öpem ana,"diyerek anasının elini öptü.

Anası bir güzel sarılıp öptü onu. "Ablanlara gidersin, onlarda kalırsın belki de," diyerek hazırladığı bir sepet köy makarnasını tutuşturdu eline. "Ablan pek severdi makarnayı, ona götürüver," dedi. "Söyle ablana mektup yazıp makarnaları teslim alıp almadığını haber versin," diye de tembih etti. 

İlyas, "peki ana, merak etme sen," diyerek babasına geçti; onun da elini öptü. Babalar sululuktan haz etmedikleri için sarılıp öpüşmedi onunla.

"Berhudar ol evladım. El öpenlerin çok olsun!"

"Sağ olasın baba!"

"Vatanına milletine yararlı ol! Doğruluktan ayrılırsan, harama el uzatırsan, hakkımı helal etmem, bilmiş ol!"

"Merak etme baba! Yüzünü kara çıkarmam..."

Köylülerin para katışarak satın alıp hediye ettikleri kuzuyu da bir çocuktan teslim alarak minibüse bindi.

"Allahaısmarladık köylüler!"

"Güle güle İlyas!"

"Yolun açık olsun!"

Yol açıktı zaten. Minibüs hiçbir engele takılmadan, davul zurna eşliğinde yollara koyuldu.

*

Sarımsaklı’daki evinde Sami Emekli salondaki ceviz kaplamalı sekiz kişilik yemek masasında tek başına oturmuş, başkanlığını yaptığı cami yaptırma derneğinin makbuzlarını kaşeliyordu. Az sonra okunacak ezanla birlikte camiye koşturacak ve cami cemaatinden topladığı paralara karşılık kaşelediği makbuzları dağıtacaktı. Kaşeleme işini bitirince yeğenini çağırdı. 

"Ayşe! Ayşe kız!" 

Yeğeni, "Geldim dayı, geldim," diyerek koştura koştura geldi. 

"Toparlayıp kaldır şunları!"

"Peki dayı!"

Kız, kaşeyi, ıstampayı, makbuzları falan toparlarken, bu defa da mutfaktan Elezer yengesi seslendi."Ayşe! Ayşe kız!"

Ayşe, "geliyorum yenge!" diye seslenerek mutfağa koşturdu.
Mutfağa daha girerken yengesinden zılgıtı yedi. "Bulaşıkları yıkamamışsın daha!"

"Şimdi yıkarım yenge!" diyerek lavabonun başına geçti.

Ezan okunmaya başladı. Sami Emekli, kaşeleyip hazırladığı makbuzları cebine yerleştirerek, camiye gitmek için ayaklandı. "Elezer! Elezer... Takkem nerde?"

Elezer, her zamanki gibi adına yakışır biçimde, "ne bileyim be! Bu evde de her şey benden soruluyor. Koşturmaktan yoruldum be!" diye bağırırken Ayşe takkeyi alıp getirdi.

"Buyur dayı!"

Sami Emekli takkesini alırken kıza, "Ayşe çok yaşa sen," dedi.

Ayşe, hemen bulaşıkların başına döndü.

Elezer, "biz ölelim mi yani?" diye söylenince Sami Emekli ona:

"İyi hadi madem, sen de çok yaşa!" dedi. Kapı ardında asılı ceketini alıp karısına uzattı."Yavrum, sen ölürsen bana yaşamak haram! Tut bakiim şunu!"

Elezer ceketi tutarken söylenmeyi de sürdürüyordu. "Hım... Hadi!. Hadi! Ben ölürsem, daha ertesi günü başkasını bulursun sen!"

"Yok canım, nerde... Hadi Allahaısmarladık!"

"Güle güle!"

Sami Emekli mutfağa doğru bir bakıp Ayşe’nin görünmediğini görünce uzandı, karısının yanağından bir öpücük aldı.
Elezer, "Dur yapma!" diyerek onu itekleyip kendinden uzaklaştırdı.

"Noldu ki, bir öpücük aldık..."

"Utanmıyorsun da, ev çoluk çocukla doluyken..."

"Hani, kim gördü ki"

Elezer, "gelirken iki deste iskambil kâğıdı getiriver, yarın komşularla konken partimiz var!" diye tembih ederek kocasını sokağa attıktan sonra kapıyı çarparak örttü.

Ayşe bulaşıkları bitirmiş, evin avlusuna yaktığı ateşin üstünde kazan kaynatıp önündeki leğende çamaşır yıkıyordu. 

Sami Emekli’nin torunu Elif Nur, okuldan eve geldiğinde, "anneanne, karnım aç!" dedi.

Elezer, "tamam, otur masaya da Ayşe bir şeyler koysun önüne," diyerek avludaki Ayşe’ye seslendi. "Ayşe! Elif Nur’un karnını doyur!"

"Olur yenge..."

"Ben Hanife hanımlara geçiyorum." 

Zavallı Dolap Beygiri, pardon; zavallı Ayşe, çamaşıra kısa bir mola vererek ağrıyan belini tuta tuta küçük torunun karnını doyurmaya, eve girdi.

İlyas Sayli, ellerinde sepet ile James Bond çantası ve kucağında kuzuyla sokak boyunca gelip evin kapısına dayandığında kapıyı çalacak boş bir eli bulunmadığından, evin kapısını tekmeleyerek çaldı. Kapıyı açan Ayşe’yi karşısında görünce pek şaşırdı.

Ayşe ise, "Aa!... Ne kadar güzel!" diyerek onun kucağındaki kuzuyu sevmeye başladı. 

Kuzu o an meledi. Sanırdınız ki, onun sevgisine teşekkür ediyor, meleyiş biçimi aynen öyleydi.

İlyas Sayli, ablasını görmeyi umarken karşısında Ayşe’yi görünce yanlış bir eve geldiğini zannetti."Yanlış bir eve mi geldim ben?" diye sordu. "Burası Elezer ablamın evi değil mi?"

Ayşe, "Yok, dayımın evi," dedi. "Elezer de dayımın karısı olur." 

İlyas Sayli onun ne demek istediğini anladı, onun için ona, "anladım!" diye karşılık verdi. "Ben Elezer hanımın kardeşiyim. Sami Bey benim eniştem olurlar."

"Öyle mi? Ben de Sami beyin kız kardeşinin kızıyım. Sami Bey... Şey, yani, Sami dayım benim de dayım olurlar. Yengem komşuda. Buyurun siz, içeri geçin."

İlyas içeri girer girmez kız dışarı çıktı. İlyas, onun evde kendisiyle yalnız kalmaktan çekindiği için evden çıktığını sanarak, "canım, siz çıkmayın! Dışarıda ben beklerim," dedi.

Ayşe, "Yok... Öyle değil... Ben komşudan yengemi çağırmaya gidiyorum," diyerek onu rahatlattı.

Komşu evine doğru koşa koşa gitmeye başlayan Ayşe’nin ardından, kucağındaki kuzuya, "güzel kız, değil mi?" diye sordu.
Kuzu da ona, "Me!" dedi.

*

Akşam yemeğinde aile bireylerinin hepsi masanın etrafında oturmuşlar, Ayşe’nin sunduğu yemeklere ekmek banıyorlardı. Bu arada İlyas Sayli, bir ev tutacağını söyleyince, ablası Elezer, onun bu düşüncesine hemen karşı çıktı.

"A! Üstüme iyilik sağlık. Burası dururken başka ev tutmak da ne oluyormuş?"

Sami Emekli de aynı anda karısını destekleyerek, "Bak işte şimdi ayıp ettin kayınço! Hiç yakışık aldı mı? Avluda tek göz bir indirme var. Kiraya veririz diyorduk," diye lafa karıştı.

İlyas, "İyi, ben tutayım madem," deyince Sami Emekli tam kira parasını konuşmak için ağzını açıyordu ki, ablası buna da karşı çıktı.

"A! a!"

Sami Emekli karısının sadistliğinden korktuğundan anında kıvırttı. "İşte bu hiç olmaz."

"Olmazsa ben de kalmam. Burada yiyeceksem, yemek masraflarına da katılırım."

Elezer hanım bir cigara yakıp tüttürmeye başladı. "Okumak bunun aklını bozmuş vallahi!"

"Sen bu akılla gidersen kayınço... Hani ne demişler? Bedava sirke baldan tatlıdır. Biz sana bedava bal veriyoruz..."

"Valla dediğim gibi olursa... Tamam mı enişte?"

"Neyse, konuşuruz... Sen bir yerleş de hele... Köşeyi dönünce sen de beğenmezsin ya..."

"Nasıl köşeyi?"

"E, sizin dairede düzen böyledir, Hayvan değil ya bunlar, sana da bir pay düşecek elbet."

"Ne payı?"

"Valla... Aslan payı şimdilik sana düşmez kayınço... Sen gözünü açarsan... Ben müdüre söylerim. Benim pek samimi ahbabımdır kendisi..."

"Gözümü açarsam, ne? Anlamıyorum... Gözümü açıp ne yapacağım ki?"

"He he he! Yahu kayınço, sen işletiyor musun bizi?"

Elezer hanım, konuya müdahale ederek, "Hadi, daha ilk günden karıştırma oğlanın aklını..."deyip güldü. Sonra da Ayşe’ye dönüp ciddileşerek, "Sen kalk da İlyas’ın yatağını hazırla!" diye emretti.

Ayşe kalkıp giderken İlyas, "Zahmet olmasın!" diyerek ona engel olmak istedi.

Ablası Elezer buna da karşı çıktı. "Ne zahmeti? Zaten hiç bir iş yaptığı yok..."

İlyas Sayli esnerken, "sahiden yorulmuşum ya," diyerek yatmaya gitti. Sonra da yattı. Hatta yatar yatmaz uyuya kaldı.

Sabah ezanının sesiyle uyandığında işe gitmek için hazırlandı.

 

Sami Emekli, evden camiye gidecekken, kayınçosu İlyas Sayli'nin odasına uğradı. "Selâmün aleyküm kayınço, müsait misin?"

İlyas Sayli, "Buyur gel enişte, müsaidim," dedi.

Sami Emekli, içeri girip İlyas Sayli'nin yanı başına ilişti. "Kayınço, benim yeğene yiyecekmiş gibi bakıp durduğunu görüyorum hep. Yalan mı?"

İlyas Sayli suçüstü olmuş gibi hissederek mahcup oldu. "Yok valla... Olur mu hiç?" diyerek inkâra teşebbüs edecekken, Sami Emekli, onun bu mahcup hallerine gülmeden edemedi.

"Ulan namussuz! Niye bakıyorsun, diyen mi oldu sana, şimdi? Kız da sana bakıyor. Sen ona bakıyorsun, o sana bakıyor, habire bakışıyorsunuz namussuzlar, görmüyoruz sanmayın. Genç insanlarsınız, bakışacaksınız elbet... Daha fazlasını yapmayın da..."

"Nasıl yani?"

"Yani, mercimeği fırına vermeyin sakın, diyorum!"

"Estağfurullah! O nasıl söz, enişte!"

"Öyle, öyle... Sizi böyle karşıdan karşıya bakışaraktan vakit kaybetmekten kurtarmaya karar verdim ben."

İlyas Sayli, bir şey anlamadı. "Neye karar verdin enişte, anlamadım?" diye sordu.

Sami Emekli sırıtarak, "sizi evermeye karar verdim ulan, namussuz!" dedi.

Bu haberle küçük bir şok geçiren İlyas Sayli, ağlamaya başladı.

Sami Emekli, onun bu haline daha çok gülmeye başladı. "Sevinçten mi ağlıyorsun ulan namussuz?"

"He enişte, sevinçten... Allah bin kere razı olsun senden! Allah tuttuğun her şeyi altın etsin!"

"Allah korusun! Her tuttuğum altın olursa pogu yerim ben oğlum! Şu duanı vücudundan dışarıda tuttuğun her şey altın olsun, diye değiştirsen?"

"Allah, vücudundan dışarıda tuttuğun her şeyi altın etsin inşallah!"

"İnşallah! İnşallah! Hemen düğün hazırlıklarına başla madem, tez günde kıyarız nikâhınızı..."

"Olur enişte..."

"Yalnız kayınço, ufak bir detay var ki, çok önemli..."

"Buyur enişte, emret!"

"Estağfurullah! Emir değil, rica... Kız için on bin kayme başlık parası vermen icap ediyor da..."

"On bin mi? Ben nereden bulurum o kadar parayı, enişte?"

"Hadi madem, sen yabancı değilsin, beş bin olsun."

"O da yok enişte!"

"Yok, yok, kayınço! Bankalar kredi çekecek memur arıyor habire... Çekersin kredi, ödersin başlık parasını!"

"Ha bak o olur. Ama bir de acele ev tutup döşemem gerekecek; bu odada olmaz."

"Krediyi biraz fazla çekiverirsin olur biter kayınço..." Ayaklanarak kapıya yöneldi. "Mademki başlık parasında anlaştık, ben ezanı kaçırmayım. Hadi eyvallah!

"Güle güle enişte!"

Sami Emekli kapıdan çıkarken durup, "ha, başlık parası aldığıma dair ablana sakın bir şey deme, emi kayınço; yoksa vallaha vazgeçerim kızı vermekten ha!" diye tembih etti.

*

( Dolap Beygiri-1 başlıklı yazı AliKemal tarafından 4.10.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.