SEVGİNİN GÜCÜ...
Tarihte ve günümüzde icra edilen meslek gruplarına bakıldığında, Eğitim hep ön plana çıkmıştır, bu Eğitim faaliyetleri Medreselerde, Dergâhlarda, Okullarda aktif olarak uygulanmış ve çevresine ışık saçmış ve geleceğe yön vermiştir.
Her meslek gurubu mesleğini icra için Araç-Gereç gereksinimlerine ihtiyaç duymuştur. Ama Eğitim ve Onun erbapları olan öğretmenler muhatabına sevgiyle yaklaşmış, Çalıları Güle, en sert taşlara değer kazandırmış, kara kışın ortasında dahi bahar çiçekleri yetiştirmişlerdir.
Bir Demirci demir döverken, demire karşı hep tebessüm edemez. Bir marangoz ağacı yontarken ağaca sevgiyle bakıp yongalarını okşayamaz. Bir terzi kumaşı kesip biçerken, tebessümle kesemez. Ama öğretmenlik çok daha farklıdır. Sorumluluğunu aldığı çocuklara hep sevgi ile yaklaşıp, onların başlarını okşamıştır, bundandır ki ilkokul çocuklarının birçokları hep öğretmen olmak istemişlerdir.
Öğrencisinden tebessümünü esirgeyen, öğrencisinin başını okşamayan bir eğitimcinin öğrencisi ile bütünleşemediği için çok faydalı olabileceği düşünülemez, çünkü iletişim kanalları kopmuştur.
Kendi yaşadığımız günlük hayatımızda çevremizi gözlemlersek, alışveriş yaptığımız bir esnafın bize ve müşterilerine karşı çok lakayt ve asık suratlı olması hangimizin hoşuna gider. Bu esnafa belki son uğrayışımız olabilir.
Bir hayvan eğitmeni bile eğiteceği bir hayvana öncelikle sevgiyle yaklaşıp, daha sonraki evrelerde o hayvana istediği işleri ve komutları öğretme aşamasına geçmektedir.
Bahçıvanın sevgiyle ve itina ile bir çocuk sever gibi yetirdiği çiçeklerin rengi kokusu elbette çok farklı ve sağlıklı olacağı kesindir. Bir çiçek, bir hayvan bile sevgiden anlıyor ve sevgiyle yaklaşıldığı zaman daha iyi sonuçlar alınıyorsa bir öğrenciye nasıl davranılmalıdır sizce?
Bütün insanlara özellikler öğrencilere sevgiyle yaklaşılmalı ve sevgi sunulmalı, öğrencilerin gönüllerine sevgi tohumları ekilmeli, sevgi aşısı yapılmalı ki eğitimcinin kendisini sevdirmesi mümkün olsun. Eğitimci kendisini sevdirmezse öğrenciye verebileceği pek fazla bir şeyleri yoktur.
Bir öğretmenimizin derse ki; Ben dersimi verir çıkarım gerisine karışmam, öğrenci ister alır isterse almaz. Yazılıda konuları cevaplayamaz ise zayıfı basarım derse. Bu eğitimci kardeşimiz geleceğe açılan yola set çekmiştir
Öğretmenlik mesleğin kutsiyetine inanmış, idealist ruhla mesleğini icra eden o kadar çok eğitimci arkadaşlarımız var ki, bunların sayesinde gençlerimiz ve ülkemiz istikrarlı bir şekilde kutlu hedefler yol almaktadır.
Birçoklarımızın hayatında yeri doldurulamayan ve her zaman yüreğimizin başköşesinde oturan bir öğretmenimiz olmuştur.
Çevremizdeki insanlara bir dakikalığına gözlerini kapatıp, çok gerilere gitmesini istesek kim bilir ne anılar ve ne kadar güzel insanlar tanıdıklarını hatırlayacaklardır. Yüreğimize ve beynimize yerleşen bu güzellikler hep sevgiyle olmuştur.
Kendisini sevdiremeyen öğretmen aynen şuna benzer ”Tok insanı yemek sofrasında ağırlamak gibi, sizin yaptığınız yemek ne kadar güzel olursa olsun, o insanın karnı tok ise zorla oturtsanız dahi alacağı bir iki lokmadan fazlası olamaz.
Dersi sevdirmek Anne babanın değil öğretmenin işidir. Sevdiremediğiniz ve sevgi ile yaklaşarak kendinizi kabul ettiremediğiniz hiçbir öğrenciye dersi de sevdiremez ve o derste başarısız olurlar. Şayet haklı olarak kendimizi sorgularsak, sizce başarısızlık dersten mi? öğrenciden mi? yoksa öğretmenden mi? kaynaklanmaktadır?
İşini çok mükemmel yapan Öğretmen ve Eğitimcilerimizin varlığı
eleştirdiklerimizin sayısından yüzlerce kat fazladır. Ama hep olumsuz ve kötü
olanlar ön plana çıktığından, eleştiri genellemeye yapılmaktadır, buda yanlışın
beklide en kötüsüdür.
Öğretmenlerimiz derse girince: “ Merhaba sevgili öğrencilerim. Şu an sizinle işleyeceğimiz ders sizin ileriki hayattaki başarılarınızın şifreli bir anahtarı mahiyetindedir. Konuyu hakkıyla dinler ve mantığını çözerseniz eminin hepiniz çok başarılı ve mutlu olacak ve ileriki hayatınız dünyanız ve istikbaliniz çok daha iyi olacağı kanısındayım demeli.
Bunun tersini düşünürsek; bir başka öğretmeniz derse girince: “ asık suratlı. Tebessümünü esirgeyen, kaşları çatık, korku salan bir sesle öğrencilere seslense;
-Şu an işleyeceğimiz dersi dinlemeyen benden sıfırı alır, siz bu kafayla hiçbir yere varamazsınız gibi onur kırıcı bir ifade kullanırsa öğrenciler ile arasına aşılması çok yüksek bir duvar örmüştür. Bu yüksek duvarı aşıp ta başarıya ulaşmak hakikaten hayal gibi bir şey.
Öğretmen insan yetiştiren en büyük sanatkârlardan biri olduğundan, işlediği ders ne kadar zor olursa olsun, bir su içmek kadar kolay en sevdiği bir yemek kadar lezzetli olduğunu, en sevdiği bir kişi kadar insanı mutlu edeceğini anlatırsa, eminim o zaman “EVİMİZİ OKUL-OKULUMUZ EV “ yapmışız demektir. Eğitimde arzu ettiğimiz zirveye ulaşırız.
Öğretmen, öğrencilerle ve dersler arasında nefret köprüleri kuran değil sevgi köprüleri kuran, başarılı insanlar yetiştirebilen ve ülkemizi emin ellere teslim edebilme bahtiyarlığını bizlere yaşatan kutlu gönül sultanları olmalıdır.
Hayvanlar,
içgüdüleriyle doğduklarından, kısa sürede çevreye uyum sağlarlar. O yüzden de
eğitime çokta ihtiyaçları yoktur.
Fakat yeni
doğan insan yavrusu çok aciz, bakıma ve korunmaya muhtaçtır. Kendi başına
hayatını sürdürmesi, çevreye intibak etmesi imkânsızdır. Uzun süre ve hayat boyu
bakıma, yardıma ve eğitilmeye muhtaçtır. Aynı zamanda, insan yavrusu şaşılacak
kadar da öğrenme yeteneğine sahiptir.
İnsanoğlu bu
muhtaçlığı ve eğitilmeye meyilli olması, bilgi, beceri ve tutumlarla
donanmasını zorunlu kılmaktadır.
Ancak çağlar
boyu, insanın nasıl eğitilmesi gerektiği hususunda eğitim bilimcilerin farklı
düşünceleri ve geliştirdikleri ekolleri olmuştur.
Kendini yeni
bilgi ağına ve teknolojiye edepte edemeyen eğitimciler, davranışçılığı temel
alarak ödül ve ceza ile davranış değiştirmeyi kabul ederken, genç eğitimciler
insanın ihtiyaçlarından hareketle, benlik algısını bozmadan eğitilmesini
savunmuşlardır.
Modern çağın
gerektirdiği demokratikleşme anlayışı, eğitime yeni boyut ve sorumluluklar
yüklemiştir. “Daha çok demokrasi” gerekçesi ile otoriter yönetimlerden kaçış,
eğitime, “temel hak ve özgürlükler” kavramını taşımıştır.
Disiplin ve
cezanın yerini, sevgi, saygı, hoşgörü, özdenetim, katılımcılık, ekip ruhu gibi
kavramlar almıştır.
Eğitim, bireyleri
bir yandan topluma rahat ve mutlu şekilde uyacak davranışlar kazandırmaya, bir
yandan da yarınların toplumuna hazır esneklikte düşünme gücü ve becerisine
sahip davranışlar kazandırmaya yarayan planlı ve kasıtlı öğretim faaliyetlerinin
tümünü içeren bir süreçtir.
Bireyin,
insan onuruna yakışır davranışlar kazanması, kendisini değerli, güçlü ve
sevilen biri olarak görmesi, olumlu duyguların etkili olduğu ortamlarda bilgi
ve sevgi ile donatılması ile mümkündür.
Bunu
sağlayacak olan eğitim ortamı, Öğretmen ve Ailedir. Mutlu ve olumlu Aile
ortamlarında yetişen bireylerin daha başarılı ve sağlıklı oldukları bir
gerçektir. Öğretmenlerin öğrencileri çağdaş anlayışla ve sevgi çemberi
çerçevesinde yetiştirmeleri beklenmektedir.
Geleceğimizin
teminatı olan çocuklarımızın beyinlerini gereksiz bir yığın bilgi depolamak
yerine Hayatın her evresinde yanında, yakınında ve arzu edilen hedeflere
taşıyacak modern bilgiler ile donatmak öğrencilerin kendilerine öz güvenini
arttıracaktır.
Bilgiyi sevmeyi,
bilgiye ulaşmayı ve bilgiyi paylaşmayı öğretebilirsek, bireyin birçok hayati
ihtiyaçları kendi kendine öğrenebileceğini unutmamalıyız.
Yapılan
araştırmalar göstermiştir, çalışanlara değer verildiğinde, güvenildiğinde ve
temel hakları gözetildiğinde, güdülendiklerini, mutlu olduklarını, iş veriminin
yükseldiğini göstermektedir. Öğrencide aynıdır. Sevildiğinde, taltif
edildiğinde, onurlandırıldığında çok daha başarılı oldukları gözlenmektedir.
Böylelikle,
çocukların doğuştan getirdikleri saflık, temizlik duyguları korunmaya çalışılmakta,
cezanın yerine. Sevgi, hoşgörü ve önemsenildiği bilincinin kazandırılması
önemsenmektedir.
Yanlış Ana-Baba
ve öğretmen tutumları, yeni neslin kişilik gelişimini olumsuz yönde etkilemekte
ve ruh sağlığını tehdit etmektedir.
Bu bağlamda
çocukların öğrenmekten ve okula gitmekten nefret etmelerine yol açan
yanlışlarını düzeltmek üzere “Okul, Öğretmen, Veli ve RAM” iş birlikteliği harekete geçirilmelidir.
Çocuklarımızın
sevgi ortamlarında, bilimsel bilgi ile donanmaları, kendilerini
gerçekleştirmenin anahtarı, insanlaşmalarının ön koşuludur.
Sevgiye ümit
eklendiğinde, insanı harekete geçirir ve yaşama sevincini artırır. Sevgiyle
ümit beraber olduğunda motivasyon güçlülüğü ortaya çıkar.
Öğretim
yolunun en başı öğrenciyi sevmektir. Bir insanın başka bir insanı sevmesi için
öncelikle kendini sevmesi gerekir. Kendisini sevmeyen bir insan başkalarını da
sevemez.
İnsanlık
aleminde sevgi yoluyla girilebilen gönül kapısını öğrencilerine kapatan
öğretmenin onlara öğretmeye çalıştığı bilgiler taşın üzerine ekilmiş tohumlara
benzerler. Böylesi tohumlar asla çimlenemezler.
Kin, nefret,
öfke ve şiddetin olduğu yerde sevgisizlik ve korku hâkimdir. İnsan sevmediği ve
korktuğu yerden öğrenmek bir yana hızla kaçar. İçinde sevgi olmayan okula
öğrenci isteksiz ve zoraki gider.
Eğitimin vitamini
sevgidir. Sevgiye dayalı Eğitim veren okulda öğrenci sudaki balık gibidir.
Bulunduğu ortamı terk etmek istemez. Sevgiden yoksun öğrenci ise kafesteki kuş
gibidir. Kulağı çıkış zilindedir.
Sevginin olduğu
alanlarda yenilikler, güzellikler ve başarılar gelir. Ümidimizi, yaşama
sevincimizi, güçlülüğümüzü sevgilerden elde ederiz.
Duyguların
en yücesi, bahçemizin en güzeli, en anlamlısı sevgidir. Dünyamızın hızla
döndüğü ve kabuk değiştirdiği günümüzde değişmeyen, kalıcı değerlerimizden biri
sevgidir. Bizim yaşayabilmemiz için sevgiyi tüm olumsuzluklara rağmen
yaşatmamız gerekir.
Niçin ve
nasılları bir kenara bırakarak, insanları, ağaçları, hayvanları, toprağı, suyu
kısaca tüm canlıları Sevgi,kardeşlik ve hoşgörü tadında sevmeli, sevgi dolu
kalplerle yaşamayı bilmeliyiz.
Bu yüzden Eğitimin
ana hedeflerinden birisi de sevgiyi öğretmek olmalıdır.
Bütün güzelliklerin sizlerle, sevgi dolu yüreklerimizle; “BİR OLALIM,HÜR OLALIM,DİRİ OLALIM”.
Sağlıcakla kalınız.
İbrahim BEKLER
ANKARA