İşte, dedim işte hele
ki portmantodaki paltoyu gördüğümde. Biçilmiş kaftandı bir önceki sahibine.
Nasıl olmasın. Bedeni kesinlikle bire bir tutuyordu hele ki rengi ve o pötikare
deseni.
Bir tek rozeti eksikti
eh, onu da odamdaki kutudan tedarik eder iliştiriverirdim yakasına. A, evet bir
de paltoya uyumlu bir şapka. Kolaydı yapmam gereken ama en zoru sona kalmıştı.
Kapattım gözlerimi
garson çayımı servis etmeden evvel dakikalarca hem de. Birazdan içim ısınacaktı
ya gerisi hiç mi hiç önemli değildi.
Boştu karşımdaki
sandalye ama doluydu kalbim.
Boş boş etrafını süzen
iri kıyım bir kadına rast geldim ve hafif bir reveransla selam verdim hangi
akla hizmetse. Demeye kalmadı ki yanıma geldi koşar adımlarla:
‘’Sorry, do I know you?(pardon,
sizi tanıyor muyum)’’ demesine kalmadı ki anladım ki şapa oturmuşum.
Derken izah etmeye
başladım. Kadın nerden bilecekti bir düş avcısı olduğumu. Allem ettim kallem
ettim meramımı anlattım kadına ve iyi dileklerimle yolcu ettim.
Sandalye hala boştu
sahiplenmeyi bekleyen o gölgesiyle resmen rest çekmişti bana. Yine aklıma düştü
portmantodaki palto. Sahibi var mıydı acaba, dememe kalmadı ki az evvel yolcu
ettiğim meraklı turist ilişti bir kez yanıma:
‘’This is for you.(bu
sizin için)’’Elinde tuttuğuna baktım. Minik bir biblo. İtiraz etmeme izin
vermeden elimin üzerine koydu elini ve hiçbir soru sormama fırsat vermeden
dönüp gitti.
Son sözü çınlıyordu
kulağımda:’’Be happy.(mutluluk dilerim)’’
Cidden bu kadar mı
belli oluyordu huzursuz ve mutsuzluğum.
‘’Hatıra sandığıma
ekleyeceğim yeni bir obje’’ deyip koydum çantama.
Garson belli ki ya uyuya
kalmış ya da beni adam yerine koyup getirmeye tenezzül etmiyordu soğumuş
çayımı. Ellerim o kadar soğuk ve uyuşuktu ki.
Allah vere de ben
gidene kadar palto hala asılı kalırdı yerinde.
Her şey çok yerli
yerindeymiş gibi neyi dert ediyordum. Eminim ki bunu birine anlatsam oldukça
dalga geçerdi. Sandalye hala sahiplenmeyi beklerken ben beklememeye karar verip
bir hışımla kalktım yerimden. En azından bir de garsonla restleşip bir kavgaya
mahal vermemek adına üstüne üstük paltoya sahiplenmek maksadıyla harekete
koyulmalıydım. Turist kadının biblosunu da çantama koyduğum gibi hızla
ilerledim amacıma. Kimseler görmeden ele geçirmeliydim. ‘’Umarım kamera yoktur
girişte’’ düşüncesi tam esir almışken umarsızca küfrettim içimden. En kötü ne
olabilirdi ki, düşüncesi bile tesir etmemişti ve hangi akla hizmetse kapıverdim
paltoyu. Allah’tan sahibi yoktu görünürlerde ve gümbürtüye gitmemiştim.
Sonra ne mi oldu…
Sadece koştum bir ganimet bulmuşçasına bir yandan da paltoyu okşuyordum.
Hafiften yağan yağmura aldırmadan otobüs durağına kadar koştum. Öylesine
tıkanmıştım ki yine de dert etmiyordum hiçbir şeyi ta ki biri koluma yapışana
kadar. İçime doğan gelmişti başıma. Durduk yerde başıma iş almıştım.
‘’Kızım sen şaşırdın
mı?’’
‘’Kötü bir niyetim
yoktu inanın ki hem ne ise cezam çekmeye razıyım. Bakın memur bey, o kadar o
kadar…’’
‘’Çıkar ağzındaki
baklayı. Neden çaldın paltoyu?’’
‘’Çalmadım. O zaten
bize ait. Ona ait.’’
‘’Tanımadığın bir
adamın paltosu nasıl sana ait oluyor üstelik o dediğin de kim?’’
‘’O benim babamın
paltosu.’’
‘’Nasıl bunu iddia
edebiliyorsun? Ya baban nerede ve nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?’’
‘’Babam bizi terk
ettiğinde üzerindeki paltoydu çünkü.’’
‘’Ne zaman oldu bu
üstelik sen ne dediğinin farkında mısın?’’
‘’O gittiğinde ki ben
henüz on yaşındaydım.’’
‘’Ne yani, sen o
paltonun babanın olduğunu mu iddia ediyorsun?’’
‘’Bakın, paltoyu
buldum. Eminim ki peşi sıra babamı da bulacağım.’’
‘’Sen benimle dalga mı
geçiyorsun yoksa cidden kafayı mı sıyırdın?’’
‘’Hatta hep taktığı
rozeti de iliştirdim mi yakasına…’’
‘’Dua et ki senden şikâyetçi
değil hiç kimse. Hadi çek git kaybol gözümden. Aklını başına devşir de bir daha
düşme buralara.’’
‘’Nerede?’’
‘’Kim nerede?’’
‘’Paltonun sahibi?’’
‘’Çoktan çıktı gitti
bile.’’
‘’Ya, ismini söyledi mi
size?’’
‘’Sence?’’
‘’Yakup muydu ismi
söyleyin bana?’’
‘’Yaptıkların yetmezmiş
gibi bir de kulak misafiri mi oldun?’’
‘’Lütfen, söyleyin ismi
Yakup muydu?’’
‘’Ne olmuş ki Yakup
ise. Milyonlarca aynı ismi taşıyan insan var memlekette.’’
‘’Söyleyin çok oldu mu
gideli? Ya adresi var mı sizde lütfen yardım edin bana.’’
‘’Az evvel çıktı.
Allah’ım aklıma mukayyet ol neler diyorum ben.’’
‘’Memur bey, inanın ki
bu o bu babam. Çok teşekkür ederim size çok hem de.’’
‘’Daha görmeden nasıl
emin olabiliyorsun bu kadar?’’
‘’Çünkü annem babamın
adını yakasının içine işlemişti. Bu o evet, bu o.O palto babamın ve o adam
benim babam sadece benim babam.’’