Hiçliğimi telaffuz dahi edemediğim, anlamlandıramadığım bir gecenin kıyısında peyda olmuş gölgelerin nazarında ve yosun tutmuş gönül ertesi o muğlâk yetersizlikleri ile nişan almışken gece yaratıkları o gizil kimliğim kaçıncı teferruatında saklı olduğunu dahi unuttuğum bir nakarat peyda olmuş iken dilimde ve işte o an sadece o an itibariyle kundaklanmış yalnızlığımın tortusu çöreklenmiş iken içimde tüm yalıtılmışlığım ile gizlendiğim sakil izbelerde sayfanın kıyısına düştüğüm bir not altı üstü ellerim titrek, sesim içli ve nazlı ben hepten kayıp belki gün ertesi belki mevsim dönümü belki zamansız bir dönence iken randevusuna gelmeyen bir dost terk edildiğimi hala ama hala kabullenemediğim daha doğrusu hazmedemediğim.

Yalın ama yalan değil.

Bil ki ilk ama son değil.

Ve saçma olduğunu bilsem de kendime itiraf edemediğim.

Ne bir plan ne bir mütareke ne bir sone sadece bir yılgı yaşanmışlıkların dalga dalga boğduğu, rotamı kaybettiğim belki tamamen yok olmayı göze aldığım.

Satırlar ıstırap içinde ben çözümleyememişken, kalem çok mahzun son zamanlarda belli ki fıtratında yok suskunluk ve zamanlama çok yanlış. Fi tarihinde ektiğim bir umut tohumu şimdi mi yeşerdi de benim de yüreğim yaşarıyor gözlerimi kaçırdığım, suskunluğuma sığındığım kısaca boğulduğum, ellerimle boğduğum belki dünden belki yarından pay taşıyan sayısız anlamsızlık yüklü detaydan muzdarip iken ömür.

Neyi bekliyor olabilirim ki ne de olsa esefle kınandığım ve esefle kınadığım neler yok ki listede üstelik dünyanın çivisinin çıktığı, hicranın başrolü üstlendiği bu sahnede hangi rol bana biçilmiş olabilir ki yetemediğim yetkinliklerimin köreldiği, suskunluğumun tavan yaptığı yine de konuşmaktan kendimi alamadığım kaç sıfat sığar ki cümleye.

Yanılan ya da yanıltan, mağlup gelse de kendini dünyanın hâkimi sanan. Ne çok saçmalık haddinden fazla zırvalık kısaca düzenin kaosa dönüştüğü.

İnsanların yetmezmiş gibi sübyanların hayatının bir hiç uğruna sonlandığı. Kolay mı şimdi ahkâm kesmek ya da söyle kolay mı paye vermek rağbet görmeyen her kim ise sırtını sıvazlayıp üç beş nefes çekmek mi ya da mizacının baştan çıkmışlığı mı çıkarılmışlığı mı yoksa…

Sorular çok anlamsız cevaplarını merak dahi etmez iken.

İnsanlar çok gereksiz hiçbir zaman uzanan elimi tutmadıkları tek gerçek.

Gerçekler de çok göreceli gidenlerin ardından.

Kalan sağlar bizimdir, deme şansım ise hiç yok çünkü ölülerin ardından artık gözyaşı dökmüyorum, kalan da olmadığına göre.

Hayır, hiçbir şeyin önemi yok artık. Ne sıfatların ne yetileri körelmiş vicdan mahkûmlarının ne de olasılıklar hiç mi hiç önem arz etmiyor.

Soyutladığımız vicdanlar ile mütereddit ruhlarımızı hepten kaybetmişken kalan bedenlerimiz mi kurtaracak geride kalanları yoksa cidden Tanrı bağışlayacak mı bunca günahı? Önemsiz artık detaylar da duygular da. Tek gerçek hayatların harcandığı, çocukların kaybolduğu ve ellerimizle öldürdüğümüz merhamet duygumuz ve tüm beşeri zaaflarımız.

Varlıklar her ne kadar somut deliller sunmasa da hiçlik de yoksunluğun bir nihayeti. Boş bir kümenin öz alt kümesinde sakladığı o yoksunluk yüreğe ağır gelse de yaşamaya mecbur kılındığım/ız. Zaruri ne varsa arkasında siper aldığımız belki de sonlanmış bir hikâyenin kaçıncı tekrarı fondaki müzik dahi değişmezken.

Sakın bakma sakın sorma sakın gelme.

Sakın gitme de hatta yok sayabilirsin beni.

Yoksam da yoksun değilim asla.

Çünkü içimde yaşattığım bir düşsün.

Her güne eklediğim, her satırda yaşattığım.

Hatta tozuttuğum devrik satırlarda yoldan çıkıp da,

Seni yol bildiğim.

Yine de korktuğum çok hem de.

Ve korkutulduğum bin bir imge.

Saklı adım, saklı niyazım.

Saklısın bende.

Ne bir kaide engel olur ne de son bulur ne de olsa bir başı yoktu. Belki ortasından dâhil olduğum rast gele bir hikâye. Bir ermiş ile bir yolsuzun birlikteliği. İki yürek tek seferde atmayı madem maharet bilmiş geride kalanlara da kutlamak düşer, demek olası olsa keşke.

Gökten üç melek inmiş. Biri mutluluk dağıtan güzeller güzeli.

İkincisi biraz sıkkın hatta pervasız.

Ve kala kala saflık peyda olmuş.

Bir aşk imiş üç meleğin birlikteliği, tertemiz bir aşk. Mutlu ama sıkılgan ve nasıl da pür-ü pak. Asla kirletilmemiş bir aşk hikâyesi ve asla yoldan çıkmamış ve dillere destan her ne kadar birleşemese de kız ile oğlan.

Yolların yol olmazdan öncesinde, gökyüzünün henüz yaratılmadığı seneler evvelinde ve günümüzün kiri, pası, çamuru henüz yerleşmemiş ve bulaşmamış iken yüreklere…

Gökten üç melek inmiş sadece üç melek ve dağıtmak üzere insanlara saflığı, mutluluğu ve aşkı.

Kirlenmiş bir dünyanın son mensubu, tüm yaratıların tek hâkimi hatta Tanrı dahi pişman iken insanın insana ettiği kötülükten son bir şimşek çakmış gökyüzünde geleceğe yol çizen umudun eşiğinde.

Ne benim ne senin ne de onun ne derdi biter ne de tasası ama sadece bize gereken asil ve onurlu bir vicdan: İçinde katıksız aşkın, merhametin, hakkaniyetin ve saflığın yaşadığı ve yaşatıldığı.

Tümlerken cümleyi eklediğim her bir kelime ve her bir hece acı içinde kıvransa da umudum hala saklı tüm pervasızlığımla umudu saklarken içimde ve beklerken geleceğini umarak ve dileyerek.

( Gökten Üç Melek İnmiş... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 3.09.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.