Bir gölgenin miğferiydi
O usturuplu sancı,
Densiz tedirginliğimin öfkesi
Usul yetilerimin ucundaki
Kör düşler kadar
Yalıtılmış, yaftalanmış.
Ne enlem ne boylam,
Ne girişken ne edilgen,
Varla yok arası asil bir imge:
Asal bir sayının bedbinliği
Gizil, sakil hatta
Radikal bir rotanın
Eğreti kıvrımları.
Kırık bir gökyüzü
Yarısı var yarısı yok
Ve gölgesi Tanrı’nın
Düşen üstüme.
Teğet geçen her duygu
Yük iken,
Uyumsuz ruhun tek korkusu
Uyanmamak yeni güne.
Sorgularken Tanrı
İmzaladığım o itirafname:
İçinde varsıl bir kaygı
Keşke ah keşke söylediklerimin
olsaydı
Aslı astarı.
Sıradan bir külliyat olsa keşke
İsimsiz kralların hükümranlığında
Geçerken zaman;
Kopuk andan, mekândan hatta
Kopuk bir zincirin son halkası kadar
kaygan
Boynuna geçirdiği.
Rivayet o ki;
Sonlanmaz bu masal
Dirayeti emsalsiz ne de olsa
Adı insan konan her varlık iken
Tahakkümü görev bilen
Sıradan bir dünyanın
Sıra dışı varlıkları
Ölmezden önce
Söylediği son hece:
Çok geç.
Muhalif yergilerin,
Tanımsız sitemlerin
Ya neden, karaya boyadığın
Pembe düşlerim…
Tanımlanmamış bir coğrafyanın
Sessiz ahalisi
Kendini çok uzak kılmışken
Devinimden devranın
Çok uzağında evrimin,
Büyüteci koskoca bir yürek
Uçurumun en derini.
Cüce boyutuyla mekân
İzafi üç beş yönerge
Çıkmış birilerinin elinden;
Ayrı düştüğü kadar keyfe keder olsa
keşke
Adlandıramadığı korkuları.
Bir kuru dalım altı üstü
Ne gönlün tek çiçeği
Ne de ses bildiğim bülbülün dili.
Ne kâfir ne beynamaz
Bir garip yolcu geçmekte olan
Keşfetmeye meyletmiş bir kez
İçindeki saklı semavi özü.