Vaktin  birinde Çaydaçıra Çayevi'nde oturup tavşan kanı çayımı yudumlarken hayali bir mecnun geldi oturdu yanıma. "Çay söyler misin bana?" dedi.

            - Tabi ki söylerim ne münasebet 'Usta bir çay ver buraya hem de onbaşı olsun.' dedim. Ekledi hemen.

            - Sade dem olsun. dedi. "Ömür beni de demledi artık tadımı buldum. Bu hem acı bir tat hem de gayet tatlı... Ve çok yorgunum sevmeye, özlemeye... Hem de çok yorgunum. Dünyanın en ağır işinde çalışmış gibiyim. Sevmekten daha ağır bir iş düşünemiyorum."

            -Bu cümleler ne kadar da yorgun bir aşığa ait. dedim. 'Ne kadar da sevmiş ama sevdiğiyle kalmış bir yüreğe...

            Çaylar geldi ve yudumladık hemen.

            Kimdi neydi bilmiyordum.

            Ama konuşmak istiyordu, anlatmak...

            Ve neden muhatabı bendim onu da anlamıyordum.

            Bir işaret miydi bu?

            Neyse!

            - Kalbim yavaş atıyor artık çünkü ona çok çalıştı, onun için çok attı. Bir oku atarsınız, ilk başta çok süratli yol alır gider ve tam da hedefe isabet edeceği yerde yani düşeceği yerde yavaşlar ve sonunda düşer. İşte kalbim de o kadar yol aldı ki varacağı yeri ıskalamış ve yere düşmüştür bugün. Sevgilinin kalbi hedef tahtamdı. İsabet edemedim, ıska geçtim." Hayatı ıskalayanlar hiçbir şeyden korkmaz daha, çünkü kaybetmeyi öğrenmişlerdir ve kaybedecek hiçbir şeyleri kalmamıştır. Ya sevdiği kalbi ıskalayanlar? Yani aşkı... O konuşuyor ben dinliyordum. Çay üstüne çay içiyorduk. Demleniyorduk aşka, sevmeye kaşık sallıyorduk.

            - Konuşacak o kadar şeyim var ki! İnsanların ağzı çuval değil büzesin. Herkes konuşuyor oysa! Bilip bilmeden, ahkam kesiyorlar aşk üzerine, beni yargılıyorlar kalbimi bilmeden. Derdim bana kafi, dert istemem gayri. Başka kalplere gitmem, bozuk bir saat gibi günde yirmi iki saati yanlış göstermem. Hem kalbim başka kalplere ait değil, emanet de değil! Sadece onu sevmek istiyorum doyasıya. Düşünün bir dağa tırmanıyorsunuz ve o kadar susamışsınız ki! Dağın  en sert ve yüksek yerinde kayalıkları delip çıkan bir su kaynağı var. Oraya vardığınız zaman ağzınızı dayıyorsunuz o kaynağın içine. Üstünüz başınız ıslana ıslana,  kana kana, tada tada içiyorsunuz suyu. İşte bende sevgilinin teşbihi bu! Sanki beni anlatıyordu mecnun. Garip bir benzerlik buluyordum onda kendimle.Ve konuşsun istiyordum. Cevap olsun diye de şunu söyledim "Ben de çok sevdim hâlâ da seviyorum. Galiba ölene kadar da seveceğim onu. Biliyor musun ben ona Papatya derdim hep! Ölürsem toprak olurum ona ve onun bende açmasını beklerim yine. Yani bitimsiz bir aşk benimkisi!"

            Gözlerime dikti gözlerini.

            Yüreğime değdi bakışları, titredim.

            - Mücadele var onu severken, eziyet var, çile... Ah ah, bülbülün takati olsa da gelse dile! Ne kadar yalvardığını anlatsa güle. Yorgunum aşka... Başkada bir derdim yok! Bana müsaade Kaptan, dedi. 'Sen sevmene bak, bazen kaderini kendisi yazar insan!' Geldiği gibi de gitti hayali mecnun.

            Şaştım kaldım bu işe. Dilimde ise onun son cümlesi kaldı bir sakız  gibi "Bazen kaderini kendisi yazar insan!" diye.

            Sehpada iki bardak vardı sahiden, hayal değildi yani. Adımı nereden biliyordu diye düşündüm bir an. Neyse dedim, ben bu kadar severken Papatya'yı, başkasını düşünecek halde değilim.  Aklım almadı fazlasını, sorgulamadım da gelip gideni... İşime koyuldum yine, onu sevmeye, özlemeye... Bir insan yüreğini bu kadar doldurabilir mi başka bir yürekle. Ağzına kadar dolmuş bir kalpte her zaman için bir Papatya'ya yer vardır. Bardak dopdolu, üzerinde bir Papatya... Düşünsenize... Onu seviyorsunuz ağzınıza kadar ve bu tıka basa sevmişliğiniz üzerine yine onu temsilen bir Papatya koyuyorsunuz kalbinize. Yer var yani ona. Sevmek işte yer açabilmektir sevgiliye. Şartlar ne olursa olsun, onu kayıtsız şartsız ve itirazsız kabul edebilmektir.

            - Çaycı, dedim 'Al bakalım çay parasını, üstü kalsın. Ben gidiyorum' sonra da bu cümlenin sıcaklığı geçmeden bağladım aşka hemen "Papatya, sen de al bakalım bendeki aşkının karşılığını, üstü kalsın." diye... Bu kadar da sevilir mi bir insan diye düşündüm. İşte seviliyormuş  naparsın?

 

 

 

 

 

( Yorgunum Sevmeye başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 2.09.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.