Evlilik hayatım boyunca hiçbir çapkınlığım olmadı. Bunu hanımın korkusuyla yazdığımı filan düşünmeyin, bekarlığımda bolca yapmış olduğum çapkınlığın tokluğu ile evliliğime ömrüm boyunca sadık kalmaya karar vermiştim.

Eşimle bir birimize aşık olarak evlenmiştik. Evlendikten sonra askerliğimi yapmadığım gerekçesiyle iş bulamayınca (müzisyenlik de bir işti neticede, ama öğretmen olan eşimin gündüzleri, benim ise geceleri çalışıyor olmamız nedeniyle bir gündüz işinde çalışmak istiyordum), askere gittim.

Çorlu Orduevine bas gitarist olarak görev yapıyordum. Genelde akşam yemeklerinde yemek müziği yapıp, içkiyle kafayı bulup eğlenmek isteyenlere de oyun havası, ya da dans müziği çalıp iniyorduk sahneden. Bazen de özel gecelerde (balolarda) ve/veya subay düğünlerinde çalıyorduk. Bu düğünlerden birisinde davetliler arasındaki genç bir kızın, bana ilgi gösterdiğini fark etmiştim.

Kız, ara verdiğimiz anda, peşinden gitmemi işaret ederek, orduevinin arka bahçesine çıkmıştı.

Ben de, epeyi tereddüt ederek çıkmıştım.

Kız, büyük bir açık yüreklilikle, benden hoşlandığını ve benimle arkadaş olmak istediğini söylemişti. Kızların erkeklere arkadaşlık teklif etmesi hiç de alışık olduğumuz bir şey değildi o zamanlar; gururum okşandı, görüşmeyi kabul ettim. Orkestra sahne almak üzere olduğundan, bahçede uzun boylu görüşemedik. Hemen ertesi günü, Çorlu’nun merkezindeki bir pastanede buluşmak üzere sözleştik.

O geceyi bu tanışıklığın muhakemesini yaparak huzursuz bir şekilde geçirdim.

Ertesi gün, randevu saati geldiğinde, eşime bu şekilde dahi ihanet etmeyi içime sindiremediğimden, randevuya gitmedim.

Orkestrada iki İstanbullu vardı; birinin sivilliğinde bir ara Moğolların davulculuğunu yaptığı için burnu kaf dağındaydı. Öteki de onun gölgesinde havasını basıyordu. Rütbe olarak bu ikiliden üstte olduğum için (biri onbaşı, diğeri düz erdi ve ben çavuştum) havaları bana sökmüyordu, ama ilan edilmemiş bir düşmanlık da yaşamaktaydık. 

Randevumun olduğu gün, orduevinin ön girişindeki vestiyerde orkestramızın davulcusu olan er nöbetteydi.

Randevuya gitmemem üzerine kız, orduevine gelerek, resepsiyonda görevli bizim bateriste, beni çağırıvermesini rica etmiş. Bizim er ise, beni çağırıvermek yerine, kıza, o evli, Eskişehir’de hamile karısı var diyerek beni ihbar etmiş.

Bunu, yolda karşılaştığımızda, ayak üstü,

“randevumuza niçin gelmedin?” diye sorması üzerine,

“çok sevdiğim bir eşim var benim; ona ihanet etmek istemedim, randevuya onun için gelmedim,” diyerek, kendisinden özür dilerken kız anlatmıştı.

Davulcunun bu ihbarcılığı, onun kıza duyduğu merhametten kaynaklanmış, masum bir kıza kötülük yapmamı önlemiş; niçin müzevirledin, diye sorduğumda bana böyle söylemişti. Orduevinde yatıp kalkan bir yarbayın isterik karısıyla ilişkisini bire on katarak sağda solda anlatan o değildi sanki; ben de ona, “yarbaya karısının onu seninle boynuzladığını söyleyeceğim, tabii ki, merhametten kaynaklanacak bu müzevirciliğim,  masum bir subayımıza kötülük yapmanı önleyeceğim,” dedim.

Paçalar tutuştu. İlişkili olduğu kadın, rica minnet  öyle bir şey yapmamam için peşime düştü. Zaten öyle bir ihbar yapmayacaktım, kadına, bu ilişkiyi bitirirsen çenemi tutarım, diyerek güvence verdim. İlişkileri bitti.

Bir akşam, davulcu, “Ulan ne var kıskanacak, bırak da dalgamızı geçelim işte! Senin gibi arkadaş düşman başına!” diye söylenerek sitem etmeye başladı. Güler misin, ağlar mısın?

Orkestrada birlikte olduğumuz için sahte bir ilişki içinde, aynı kuliste vakit geçirirdik. Can sıkıntısı bir birimize birçok hikayemizi anlatırdık.

Ben de bir gün, Bursa Fuar Gazinosunda program orkestrasında çalışırken, İstanbul Gelişim Orkestrasında da emaneten bir geceliğine bas gitar çaldım, diyerek, bir hatıramı anlatmıştım. Gazinoda bu orkestranın eşliğinde Erkin Koray da sahne alıyordu.

Orkestranın basçısı, adı hatırladığım kadarıyla Süheyl’di, bir acil işi için İstanbul’a gitmişti ve ben de her akşam dinlediğim için az çok repertuarlarına hakim olduğumdan bir geceliğine Süheyl’in yerine bas gitarı benden çalmamı istemişlerdi.

Ne var bunda? Bir anormallik var mı? Yok… Ama bu iki İstanbullu serseri buna inanmadı ve beni ti’ye almaya başladı. Moğolların davulculuğunu yapmış olana bir gün Cem Karaca ziyarete geldi. Beni, işte bizim bascı büyük bascıdır, İstanbul Gelişimle bile çalışmıştır, falan filan diyerek, Cem Karaca’nın yanında da küçültmek isteyince, yukarıdaki bir gecelik Erkin Koray’a eşlik etme macerasını Cem Karaca’ya anlatarak, abi Allah rızası için sen söyle, bunda abartılacak bir şey var mı, diye sordum. Cem Karaca, davulcusunu bozarak, bizim davulcu kardeşimiz böyle abartıları, nedense pek sever, dedi. 

Daha sonra taktiri ilahi, İstanbul Gelişim Orkestrasının tromboncusu Elvan’da, dağıtımında Çorlu Orduevine gelmesin mi? Elvan, evet, Bursa Fuar Gazinosunda bizimle emaneten çaldı, deyince bu ikilinin aptalca takılmalarından da kurtulmuş oldum.

Bu iki İstanbul’lu bir tarafa, orduevindeki diğer tüm erat bir tarafa... Bu ikili o kibirleri ile, askerlikten sonra selamlaşabilecekleri bir tek asker arkadaşları bile olmadan defolup giderlerken, intikamımı öyle bir aldım ki, hayatları boyunca unutamamışlardır.

Orduevi eratının çavuşu olarak, erattan, bu ikiliyi toplu olarak uğurlamalarını istedim. Tabii ki, istisnasız herkes itiraz etti. Asıl planımı anlattığımda ise bu iki zat-ı muhteremi uğurlamaya herkes razı oldu.

İki İstanbulluya, erat sizi kapıdan uğurlamak istiyor dediğimde, onu bile kibirlilikle, lütfen kabul ettiler. Neyse…

Erat, bu ikiliyi uğurlamak için kapı yanında dizildi. İkili, ellerinde valizleri ile eratın önünden geçmeye başladı. Sanıyorlardı ki, erat alkışlarla uğurlayacak; ama, herkes ellerine birer teneke/konserve kutusu ile dal parçası aldı, başladı teneke çalmaya. Orduevinden öyle bir çıkışları vardı ki, o teneke tıngırtıları eşliğinde…

Allah kimseyi arkasından teneke çalınacak kadar sevgisiz bırakmasın!

( Askerlik Aşkı... başlıklı yazı AliKemal tarafından 1.09.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.