Tüm şarkılar öksüz.
Şiirler hicap yüklü. Edimler çok sıradan ve düşler kırılgan.
Yaftalanmış benlikler
peyda oldukça şeytanın haznesinde saklı o kırıntılar her daim muktedir olmaya
devam edecek ve derken öbek öbek kıyımlar.
Notalar da kayıp
hayatlar kadar asılsız hatta yeknesak. Tekerrür ederken o nizam yüklü ve
eşkâlsiz aşklar hepten yitip gitti kadın kokan mutfaklar.
Ellerinde bir heybe,
kırılgan yürekler nasıl da çığlık çığlığa.
Siper etmiş iken
kendini asılsız ve kâfir söylence sağanağına ve kerelerce ölmekte üstelik. Ve
aynı devinim tüm kurallar hepten yok sayılmış. Ruha pelesenk olsa da gözyaşları
yordanacak hiçbir şey kalmadı artık. Ne tek bir açıklaması var ne de lüzumu.
Denemekse kaçıncı seyri aynı hikâyenin.
Hikâyede hep aynı kurgu
ve aynı tını: Sevgi her daim galip ve mutlu son.
Önce hüzün balçığı,
kırılgan bir sevda ve mağlup gelen kötülük.
Bu yüzden belki de
avutuyoruz kendimizi ait olmadığımız hikâye kahramanları ile. Çizilen tabloyu
uyarlıyoruz gerçek hayata. Kötü hep kötü kalmaya mahkûm ve hayat senaryosunda
kaçak göçek yaşıyoruz elimizde bir kalem defalarca resmediyoruz: Bacası tüten
bir ev, sayısız çocuk ve kalabalık, mutlu aileler. Dünyanın kuralı besbelli:
Sev ve sorma da.
Sus ve itaat et.
Sadece emek harca bil
ki…
Kurgulamak ne kolay
oysa hatta görmezden gelip aynı teraneye ortak olmak. Ola ki bir farkınız var ya
da aykırı bir hayaliniz mahkûmsunuz örselenmeye ve didiklerken insanlar o
asılsız söylencelerle bir o kadar ahkâm keserken.
Yap, işlet ve devret.
Ne kolay değil mi gerçek hayata uyarlamak tüm o kuralları. Ne de olsa kurallar
yeknesak ve bir bir itaat etmek durumundasınız. Sevmeden sevdiğine
inandırıldığınız kadınlar ve adamlar hatta üçüncü cinsiyeti ile ahkâm kesen
insan ötesi varlıklar.
Sevip sevdiğine
açılamayan sefil âşıklar. Sevse bile gizledikleri o asil duygu ne de olsa
yoldan çıkmış bir kez. Ne mi? Ne değil ki yoldan çıkmayan.
Detayların
boğuculuğunda hesap verdiğiniz her kim ise ne de olsa herkes kendini yetkili
merci sanmakta.
Neden, diye sormayı
bırakmanın zamanı geldi de geçiyor. Hadi, siz de oynayın oyunu kurallarına
bağlı kalıp ve sadece sallayın başınızı.
Nüktedan iken tüm o
ıssızlık ve yadigâr iken miras öğretiler sadece tutsaksınız belki de tek galip
görünenin çok ötesinde.
Çıldırmış hikâye
adamları nasıl da nazenin varlıkları ile sırnaşan aşk’ı var iken yok kılmakta.
Sevginin çöreklendiği
yürekler tüm edilgenliği ile saf tutmakta hayat denen sahnenin tam da ortasında
oysaki açığa çıkmadı henüz gecenin karanlığı. Her karanlık aslında bir kurtuluş
ki her kurtuluş iken yeniden doğduğumuzu müjdeleyen neden o zaman bunca
tedirginlik hele ki o bitimsiz öfke ile birbirini çimdikleyen ruhlar ve
haykırmakta iken avaz avaz:’’Sadece ben ve sadece bana.’’
Neyi ne için
paylaşamıyor da bu denli kirlendik. Damıtılan hislerimizde kalburüstü sevdalar
saklıyoruz aslında. Aslında tek bir detayda gizli içsel yolculuğumuz ve sadece
tek bir edimde. Açtığımız kucakta kucaklanmayı bekleyen sevgi mağdurları kadar
yüreğe dokunan ne olabilir ki…
Bu kadar kolay aslında karayı
pembe yapmak ve karanlığı yok kılmak sevgiyi var ederken. Gizemi aşkın ve
frekansı yüreğin hatta tek bir sözcük belki sıradan bir var oluş kadar tınısı
nasıl da ahenkli biz duyumsamayı reddederken.
Uyurgezer sevdalar
aslında o çalıntı hayatların miracı. Bir edim belki de o yeknesak aşklar bizler
vara yoğa gülüp geçerken. Çiçekler hepten solgun yürekler zaten yitik ve tek
bir hecede gizli evrenin aslı. Yalnızlığı yok kılan, güne hürmeten tüm
yaftalanmaya direnen ve asaleti ruhta gizli.