Çocukluğunun sallantılı
ve kayıp dünyasından çıktı yola. Yol bildiği o patavatsız sarmalın tek izlek
olduğu randımanı düşük bir hayalin pençelerini geçirdiği karanlık gece… Gizemin
buğusu, aşkın yok oluşu, öfkenin edimindeki son bir kare belki de aslolanın bir
yanılsamadan ibaret olduğu.
Karanlıktı sarnıcı ve
yitik düşleri idi kayboluşunun var oluşa odaklandığı o nirengi noktası.
Bir kadın yüreğinin
nazenin çırpınışı adamın görmekten hicap edip de uzağında duramadığı.
Ve bir erkeğin
dirayetsizliği kadının yüreğine pelesenk ettiği.
Kıvrımlarında bu iki
farklı mizacın tek düze yankısıydı aslında yakınlığı uzak kılan, uzakları ağır
çekimde ayaklarının dibine seren.
Bir marifetmişçesine
yaftalamaksa aşkı kör kütük âşık belledikleri o mizansenin gizemindeki tüm tutarsızlık
kadar sıra dışıydı birbirlerine yaşattıkları: Ne kaçan vardı ne kovalanan. Ne
kayıp vardı ne de yitik bir sıradanlık. Tam aksine asla var olmamış bir kıvamdı
bir türlü tutturulamayan.
Hayalindeki okuldu
öğretmenlik mesleğinin dönüm noktasında tüm ömrünü adayacağı. Hayalindeki o
devinim idi işte karşısında hazır olda bekleyen. Bir terk edişin ardında sunumu
idi özlemin sona erdiği.
Bir umudun yeşerip
kıvançla doldururken yüreği bir kesintinin asla sekte vurma ihtimalinin
olmadığı. Bir tümsek, bir yokuş belki sonun başlangıcı belki de başı olmayan
bir hikâyenin o gizli kahramanı. Bir çantanın asılı olduğu sırtında ve taşıdığı
o yükü görmezden gelme telaşı ile düşmekti yola aslında onu yaşatan. Gitmek
sadece gitmek ve sadece menzile odaklanıp gözünü karatıp hayalini gerçek
kılmak.
Mekân, kurgulanmış
senaryonun tozunu attığı tek gerçekti. Zamandı şansını zorlayan ve koşullardı
gidişatı tetikleyen öğretmen kimliği ile boy göstermişti bir kez ve tüm asaleti
sadece yürekte saklı kalmayıp sözlerine de yansıyordu. Bakışlarındaki şefkatti
belki de onu diğerlerinden ayıran.
Bir kısraktı kader her
an tökezleme tehdidinin ihtimal dâhilinde olduğu. Koşulların nüktedanlığı kadar
şakacı olmasaydı keşke duygular.
Kadının gözlerindeki
hüzün esir alsa da adamı bunu kendine dahi itiraf edemiyordu. Ama itiraf ettiği
tek bir şey vardı: Hayalindeki imge idi karşısında duran üstelik tüm gerçekliği
ile. İlk kez aşkın var oluşunu sorgulamıyordu ve bırakmıştı kendini duyguları
ile zihni ilk kez uyum içerisindeyken.
Sunumu ne laçkaydı ne
sıra dışı bilakis o olağanüstülük ezik bir iyi niyetle kadının ayaklarının
altında ahenkli bir şarkı gibi süzülüyordu.
Bir şekilde ifa
etmeliydi ama ifşa etmeden teslimiyetini. Belki bir ilkti onun için belli ki
son da olacaktı. İsmi olmayan bir hikâye iken iki kişilik bir dünyaya giden bir
teslimiyet miydi de yoksa gerçeğin ilk kez çarpıtılmayacağı.
Aceleci oldukça fevri
hatta tahakkümperver…
Sıfatlarına eklediği
tüm bu nitelik erbabı yetileri ile göze aldı reddedilme olasılığını.
İhtimalleri hep yok saymış biri için bu da yine bir ilkti. Nesi yanlıştı da
geri duracaktı. Öyle ya, tanıdığı tüm kadınlar hep hürmet etmişti bu para
babasına. Koskoca bir servetin tek varisi, hatırı sayılır bir meblağının tek
maliki.
Sürecin işleyişi adama
göre normal olsa da tanımsız bir duygunun kefaretini ödemek hiç mi hiç ona göre
değildi.
Kadına göre ise;
tablodaki tek çizim hayalindeki mesleğin içindeki aşk’ı tetikleyen çağrısıydı. Lakin
bilindik beşeri bir aşk değildi bu. İzafi olsa da tüm bulgular tek aşk’ı öğretmenliğini
idame ettireceği bir boyuttu ki zamanı ve mekânı olmayan bu boyutta tek edilgen
dürtü ancak mutlak bir önyargı olabilirdi: Asla engellenmediği ve mesleğini
icra edeceği. Aşk’ı sadece öğretme arzusuydu zira öğrencilerine sunacağı bir
bileşke vardı içinde saklı: Tüm donanımı ve ruhu ile hazırdı mesleği uğruna
dünyaları görmezden gelip ideallerini gerçek kılacağı. Dünyası tekildi ve
basite indirgenmeyecek bir mahiyette kariyerine odaklı bir izdüşümü idi tüm
arayışı.
Çok denemişti şansını
çok da zorlamıştı şartları. Ürkek bir ceylanın avcılardan kaçtığı gibi hayatın
tüm acımasızlıklarına siper etmişti ideallerini. Aşk’ın tınısı sadece
şarkıların girizgâhında haykırıyordu o muğlak tınıyı. Tek kişiye duyacağı aşkın
çok ötesinde bir aşk iken hücrelerini çoğaltan ne çaldırdı ne de kendi
elleriyle çalardı düşlerini. Tek kişiye duyacağı aşk yetersi kalırdı içindeki
hazineyi bir ganimet bilmişçesine. Bu yüzden adamın pervasızlığı hatta
patavatsızlığı sırıtmıştı gözüne. Şartların o izafi varoluşu aslında yokuşa
sürmekteydi kadını. Arayışını hep sorgulamıştı ve sorgulanmıştı da bu yüzden
böylesine düşkündü bağımsızlığına.
Adama göre her şey
normaldi ve olması gerektiği gibi idi:’’Zengindi, güçlü, yakışıklı ve tek
eksiği…’’
Hicap edilesi bir
kırgınlık belki öfke belki anlaşılamama kaygısı esir almışken genç öğretmeni
biliyordu ki adamın varlığı onun için bir tehditti hatta bir tehlike her ne
kadar yanıldığını seneler sonra anlayacak olsa da.
Ortada tek yanlış yoktu
ama zamanlama idi tek yanlış olan. Ne aşk’ın sırasıydı ne de bir birlikteliğin
üstelik mesleğine ihanet olurdu. Yolun çok başındaydı ve yürüyeceği bu yolda
ikinci bir kişiye asla yer yoktu.
Biri aşk’ın malikini
arıyordu diğeri kayıp benliğini.
Biri sahiplenmek
istiyordu diğeri sevgisini çoğaltmak.
Biri sadece bireydi
diğeri sahipsiz bir ruh.
Biri aşk’a bağımlıydı
diğeri mesleğine aşk ile bağlı.
Farklı coğrafyaların
aykırı birlikteliklerinin ne zamanıydı ne de yeri. Kendi hayatına dahi sahip
çıkamazken bir diğerinin hayatını darmaduman edemezdi ki etmemeliydi de. Ve etmedi.
Mademki yetkili merci
idi kurum sahibi adam tek bir sözü yeterdi genç öğretmenin görevine başlamadan
iş akdini sonlandırmak için. İstemsiz olsa da mecbur kılındığı bu iki kişilik
dünya için henüz hazır değildi hele ki henüz kendi düzenini oturtamamışken.
Zaten geriye bakıp
oldukça zaman kaybetmişti hele ki şeytana pabucunu ters giydirecek bir yapıya
da sahip değildi bu yüzden oyalamak ya da oyalanmak harcı değildi asla.
Usulca bıraktı istifa
dilekçesini adamın önüne yüzüne dahi bakmadan. Hiçbir sebep de sunmamıştı
gidişine dair. Ve kapattı kapıyı ardından. Ne adam tek bir soru sordu ne de
veda ettiler birbirlerine.
Tanışıklığı olmayan iki
yabancıymışçasına son noktayı koymuştu sadece ve bir kez dahi sorgulamadı
kendini her ne kadar zaman zaman aklına düşüp içi acısa da.