Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-40
...
Dr. Safa taksicinin ücretini ödeyerek, Yumi’nin inmesine yardım
etti. Kapıya geldiklerinde Hitomi Hanım kapıyı açtı. Yumi ile Safa sırılsıklam
ıslanmışlardı. Yumi’nin Safa’nın koluna yaslanmasına bir anlam vermeye
çalışıyordu.
“Bu kadar kısa bir zamanda bu kadar yakınlaşma olabilir miydi?”
Merak ve endişe içindeyken gözleri Yumi’nin ayaklarına kaydı. Merakla “Bir şey
mi oldu?” diye sordu.
Yumi “Koşarken ayağım burkuldu,” dedi. Üstüne üstlük bir de
yağmura yakalandık. Hitomi Hanım Yumi’nin koluna girerek, onu içeriye taşıdı. Safa
“Eğer buz torbanız varsa, ayağına buz torbası koymak gerekir,” dedi.
Hitomi Hanım “Bulabilirsem olacaktı aslında…” dedi ve buz
torbası için muhtemel bulabileceği yerlere baktı. “Buldum” dedi. Safa Yumi’ye “Biraz
buz iyi gelecek, sizi rahatlatacaktır. Eğer acınız fazlaysa ağrı kesici de
alabilirsiniz,” dedi.
Hitomi Hanım Safa’ya dönerek “Yavrum, ter sizi hasta edebilir.
Duşunuzu alın, öyle oturun. Duş hazır… ” Safa Hitomi Hanımın sözleri üzerine,
duşa geçerek, duşunu aldı ve üzerini değişerek içeriye geldi.
“Yumi Hanım siz de duşunuzu alın ondan sonra dinlenirsiniz”
dedi.
Hitomi Hanım kızına yardım ederek onu duşa kadar taşıdı. “Bir
yardıma ihtiyacın olursa seslen” dedi. Yumi
duşa geçince, Hitomi Hanım da sofrayı açarak, kahvaltılıkları taşımaya başladı.
Safa “Taşımanıza yardım edeyim” diyerek peşinden mutfağa girdi.
“Siz yoruldunuz. Ne gerek vardı yavrum…” dedi ise de, Safa bir el çabukluğu
içinde sofranın dizilmesine yardım etti.
Yumi duşunu almış, saçlarını kurulamış ve başına da havlu sarılı
olarak, bir ayağını uzatarak sofraya oturmuştu. Kahvaltıdaki çay
yorgunluklarını almış gibiydi. Safa “Yumi’nin ayağını varsa zeytinyağıyla iyice
ovunuz. Böylelikle daha çabuk ayağa kalkmasını sağlamış olursunuz,” dediğinde,
Hitomi Hanım az bir zeytinyağı getirerek kızının ayaklarını ovması
için Dr. Safa’ya ricada bulundu. “Siz doktorsunuz hangi kas ve damarlar üzerine
masaj yapılacağını benden daha iyi bilirsiniz,” diyerek, çay tabağında
getirdiği zeytinyağını Safa’nın önüne bıraktı.
Bu teklifi Yumi’de yapmak istemiş ama annesinin yanında
çekindiği için sessiz kalmayı tercih etmişti. Herhangi bir şişlik ve morluk
oluşmamıştı. Safa eline sürdüğü zeytinyağını Yumi’nin ayak tarakları üzerinde
bastırarak yedirmeye çalışıyordu. Arada bir Safa’nın parmakları acıyan bölgenin
üzerine geldiğinde, Yumi’nin yüzündeki ifadeler değişiyor, ses çıkarmamak için
ise dudaklarını ısırıyordu.
Yanı başlarında oturan Hitomi Hanım kızıyla ilgilenen konuğuna
bakıyor, farklı hayallere dalıyordu. İçinden “Ben tertemiz gencin babası ile
evlenemedim ama kızımın evlenmesini ne engelleyebilir?” diye düşünüyordu kendi
kendine… Onların birbirine ne kadar benzediklerine bakıyor, onların birbirine
uyumlu bir çift olup olamayacağını kafasında tartmaya çalışıyordu. Bu tartma için
de, bir türlü net bir karara varamıyordu.
Yumi ise ilk defa bu kadar yakın olduğu bir erkeğe, içinde bir
ilgi ve alaka uyanıyordu. Daha önce okulda arkadaşlık kurduğu, hatta
ilgilendiği gençler olmuş ise de, araya hep mesafe koymasını bilmişti. Aile ve
toplum baskısı onu hep birkaç adım geride yaşamasına sebep olmuştu.
Safa “Şimdi nasıl?” diye sorduğunda, Yumi yüzünde doğal ve şükran
ifadesi içinde “Teşekkür ederim daha iyiyim,” dedi. Safa kalktı ve lavaboda ellerini
yıkayarak, havlu peçete ile kurulayarak geri döndü.
Hitomi Hanımın gözleri Genç Adam üzerinde dolandı. “Ellerine
sağlık yavrum, Yumi biraz dinlenince bir şeyciği kalmaz… Durduk yerde seni de
yorduk,” dedi.
Safa “Yumi Hanım her şeye layık bir kızdır. Çok daha fazlasını
hak ediyor. Ani bir talihsizlik ona bu kadar acı verdi,” deyişini bir iltifat
ve övgü olarak algıladılar. Anlaşılan Genç Adam da Yumi’yi güzel buluyordu. Hitomi
Hanım ve Yumi ümitvar olmak için bir ışık gibi gördüler. Hitomi Hanımın yüzüne
tebessüm yayılırken, Yumi’nin ise gözleri parladı.
Hitomi Hanım Safa’ya yönelerek; “Kyoto’nun bir zamanlar ‘huzur
kenti’ olarak adlandırıldığını biliyor muydun?” diye sordu.
Safa “Hayır ilk defa duyuyorum ama Kyoto bunu fazlasıyla hak
ettiğine inanıyorum. Tokyo’nun baş döndüren kalabalığı ve hızı karşında, Kyoto
huzurlu kent olmayı hak ettiğine, fazlasıyla inanıyorum,” dedi.
Hitomi Hanım kalktı, çok gecikmeden geri döndü. Elinde; üstünde
çiçek desenleri olan bir metal kutu vardı. Açtı en üste güzelce katlanmış kırka
altmış ebadında bir Türk bayrağı duruyordu. Onu iki kenarından tutarak açtı. Ay yıldızlı
bayrak ortaya serilivermişti.
Hitomi Hanım “Babanızın bana gönderdiklerinden biri bu Türk bayrağıydı.
Ben de ona bir Japon bayrağı göndermiştim,” dedi ve tepki ve davranışlarını
ölçmek üzere gözlerini Safa’nın üzerinde gezdirdi.
Safa “Hala geldiği günkü tazeliği içinde bayrağı saklıyorsunuz,”
sözüne Hitomi Hanım “o, babanızın bir kutsal emaneti olarak saklıyorum. Siz de
bilirsiniz ki, bayrak; taşıdığı soyut anlamalar itibarıyla bütün devletler için
kutsaldır. Bayrak bir milletin onurudur. Özgürlüğün, huzur ve barışın simgesidir,”
dedi.
Safa “Sizin gönderdiğiniz Japon bayrağını da babam çerçeveletmiş
kendi odasında Türk bayrağı ile yan yana asmıştı. Güneş, Ay ve yıldız yan
yanaydı… Demek ki o Japon bayrağını siz gönderdiniz, Şimdi daha iyi anlıyorum…”
Hitomi Hanım “Evet ben gönderdim,” demiş ve kutudan bir miktar
madeni ve kâğıt Türk parası çıkarmıştı. Diğer yanda bir adette Türk posta
pullarından oluşan bir pul koleksiyonu vardı. En altta ise yer yer yaprakları
sararmış birkaç Türkçe gazete duruyordu… Safa otuz yıl öncesine ait olan
gazete, para ve pullara baktı.
...
Devamı var
...
Ant-150515