Selçuk ne kadar mücadele etse de, bir kadının ısrarlı ve kararlı haliyle ne isterse yapabileceğini öğrenecekti belki bu gecenin son saatlerinde. Gerçek olan bir şey vardı; odada ne şehvet ne de karşı duruş mücadelesi tadında değildi. Saatler geçtikçe, Çiğdem arzunun kendi tenine işlediği nakışları dokuyordu Selçuk’un tenine de.
 
Mücadele kızıştıkça şiddet de rol almaya başlamıştı. Çiğdem dayanamayıp Selçuk’un üstündekileri yırtarak çıkartmaya başladı. Genç adam şaşkındı olanlar karşısında. Üst bedeni tamamen açıkta ve tırnak izleriyle doluydu. Yer yer kan bile sızıyordu hafiften. Çiğdem ise tam bir dişi panterdi.
 
-Seninle sevişmek istiyorum. Hepsi bu! Neden karşı koyuyorsun Selçuk? Zevk alacaksın. Gör de bak, çok mutlu edeceğim seni.
 
-Ondan şüphem yok. Sadece bunu yapmak istemiyorum… Zevk almak da istemiyorum Çiğdem!
 
-Bir kadına ancak erkekliğinden şüphe duyan bir kişi bu kadar karşı durabilir. Ben senin erkekliğinde sorun olduğuna eminim artık. Gerçek bir erkek olsan çoktan bana sahip olmuştun!
 
Selçuk o an titremeye başladı. Bu söz yıkmıştı adamı. Gözünün önünden gitmeyen karısı, çocukları, Aydın siliniverdi. Artık sadece bu odayı ve odadaki kadını görüyordu. İspatlamalıydı kendini. Kadının poker oynar gibi yaptığı blöf tutmuştu. Vücudunun arzuya direnişi, verdiği mücadele o anda bitmişti. Şimdi sadece kendini ispatlamak, tüm hünerlerini göstermek istiyordu bu kadına. Çiğdem zafere adım adım yaklaşıyordu.
 
Her şeyin tadı kaçmıştı. Şu an bir hırs girmişti odaya, bir acı dolaşıyordu şehvetin kollarında.
 
Birliktelik neydi şu an? Birbirini seven iki yüreğin ruh ve tenlerini paylaşmak mı yoksa heyecan duyacağın yenilikleri bulup kaçamaklara saklanmak mı? Neydi? Vücudun acıkması mı? Erkeğe “Ben çok dişi bir kadınım” demek mi? Kadının silahı mı? Neden doğru insanlarla bir şölen şekline dönüştürmüyorlardı ki bu ilişkiyi?
 
Rimellerin yüzüne tül çektiği kadın, gecenin karasıyla da yüzüne boyamıştı. Selçuk da erkek olduğunu ispatlamıştı. Sabahın ilk ışıklarına “Günaydın” diyen iki kahramandılar artık. Bu kahramanlar; yenilginin kahramanı, şehvetin kurbanıydı…
 
Çiğdem banyoya girdi, suyu açtı. Öylece duruyordu. Duştan vücuda vuran binlerce su damlacığı altında arınmak mı, ayılmak mı, zafer sevinci yaşamak mıydı bu duruş? Kendisi de bilemiyordu. Kendi dünyasında kapalı bir kutuydu artık.
 
Annesi üvey babasıyla evlendikten sonra başlamıştı Çiğdem’de susmalar. Annesi ve üvey babasının odalarından gelen hoyratça sesler, kendisini evde yok sayıp serbest hareket edişleri bu sonucu yaratmıştı belki. Bu doyumsuzluğu ne idi? Sağlıksız bir düşünce hali olduğunu biliyordu ve su ayıltıyordu O’nu şu an.
 
Adam ise direnişini bir cümle karşısında terk etmişti. Mahcuptu. Kendine de, erkeklik gururuna da, sevdiklerine de ihanet etmişti.
 
Çiğdem Selçuk’un gömleğini yırttığı için resepsiyonu arayıp yardım istedi. Personele ait bir gömlek varsa satın almaya hazır olduğunu söyledi. Az sonra bedenine uygun, kullanılmamış bir gömlek geldi. Otel tarafından Selçuk’a hediye edilmişti. Bu kara gecenin ödülümüydü ki beyaz gömlek? Siyah anılar kalacaktı bu otel odasında.
 
Geldiklerinden çok farklı ayrılıyorlardı şimdi otelden. İkisi de durgun ve suskundu.
 
Dört hafta birbirlerine hiç mektup yazmadılar; iletişim kurmadılar. Bir ay kadar sonra, postacı okula gelen mektupları bırakırken, Çiğdem’den Selçuk’a gelen mektubu da uzatmıştı adama.
 
-Selçuk Bey, bu mektup aslında ev adresine yazılmıştı. İsminize olduğunu görünce okula, size teslim etmek istedim.
 
Selçuk telaşla mektubu aldı. Kimden geldiğini görünce, içinden “Oh! Allah’ım sana şükürler olsun. İyi ki buraya getirmiş.” diye geçirdi.
 
-Çok teşekkür ederim. İyi düşünmüşsünüz. Artık bana ait tüm mektup ve postaları okula getirin lütfen. Eve gitmenize gerek yok.
 
Koyu uçurumların en yüksek tepesinden bakar gibi bakıyordu okuduğu cümlelere Selçuk. Çiğdem mektubu kısa yazmıştı.
 
“Senden hamileyim Selçuk. Çocuğumuz olacak. Bir an önce buluşup konuşmamız lazım. Bebeğimi nerede dünyaya getireceğime, nasıl etrafımıza söyleyeceğimize birlikte karar vermeliyiz. En yakın zamanda cevabını bekliyorum. Çiğdem”


10. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK...
( Bir Mektubun Satır Aralarında - 10 başlıklı yazı MELEK KIRICI tarafından 4.08.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.