Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım,

Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.

                                                              Yunus Emre

 

Sevginin tanımını yapmak oldukça zor, elle tutmak ya da gözle görmek imkânsızdır.  Sevgi somut bir obje olmadığından, duygu olarak yaşandığında, ya da jest mimik ve davranış anlamında gösterildiğinde ipuçlarını görebiliriz.

 

Bilim insanları, eğitimciler, uzmanlar, düşünürler, şair ve yazarlar sevgiyi, farklı şekilde açıklamışlardır.

 

Bu tanımlar tek başına “sevgi” sözcüğünü yeterince açıklar nitelikte değildir elbette. Sevgi öylesine engin, sınırsız ve çok yönlü bir mutluluk duygusudur ki tek bir tanımla kapsamını daraltıp, birçok yönünü ifadede ihmal etmiş oluruz.

 

Sevginin tam olarak tanımı yapılamaz aslında. Sevgi ancak tadılır. Tadan kişi de sevginin ne olduğunu yeterince anlatamaz. Aynı zamanda sevgi evrensel bir duygudur. Seveni sevilene bağlayan bir bağdır ve sevgi sevenin var oluşudur.

 

Sevgi, kayıtsız şartsız saygıdeğer bulunmaktır. Sevgi fark edilmedir. Sevgi hoş görülmedir. Sevgi paylaşmadır. Sevgi tanınma, bir insanın olabileceğinin en iyisi olmasına, gelişmesine imkân sağlamaya çalışmadır. Sevgi, şeffaf olmadır, sevgi ihtiyaçtır.

 

Sevgi, sosyal bir varlık olarak, insan olmanın gerektirdiği doğal bir ihtiyaçtır. Moslow'un sıraladığı hiyerarşik insanın gereksinimleri üçgeninde sevgi, temel olarak belirlenen “fizyolojik” ve “güven” ihtiyacından sonra gelmektedir.

Bununla beraber, sevginin, temel ihtiyaçların ilk sırasında yer alacak kadar güçlü olduğunu gösterir sayısız örnek vardır.

 

Erich Fromm’a göre; “Sevgi, kişinin kendi bütünlüğünü, bireyselliğini koruyarak gerçekleştirdiği bir birliktir. Sevgi, insana özgü dünyadan bir şeyler vermektir. Bunlar ilgi, sorumluluk, saygı ve bilgidir.”

 

Spinoza ise sevgiyi; Sevgi, zorlama olmadan, yalnız özgür olduğunda yaşanabilen, insan gücünü somutlayan bir eylem” olarak ele almaktadır.

 

Sevgi, kolların her zaman açık oluşudur. Sevgi için kollarınızı kaparsanız, kendinizin dışında tutacak hiçbir şey kalmadığını görürsünüz.

 

Atalay Yörükoğlu sevgiyi; “İnsanları birbirine yaklaştıran olumlu ve iyi duyguların tümü” olarak tanımlar. “İnsan, sevme yeteneğini sevilerek kazanır. Sevmeden önce sevilmeyi öğrenir.” Sevecenlik, ilgi, anlayış, hoşgörü, acıma, bağlılık ve beğenme de bu duygunun ürünleridir.

 

Bir kadın, kapıdan dışarı çıktığında, bembeyaz sakallı üç ihtiyarın kendi evinin önünde oturduklarını görür.

“Ben sizi hiç tanımıyorum” der. “Ama aç ve susuz olmalısınız. Lütfen içeriye gelin de sizlere bir şeyler ikram edeyim.” 

 “Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz.” Der yaşlı adamlar.

Kadın öğrenmek ister: “Niye giremezsiniz?”

İhtiyarlardan biri açıklar: “Onun adı ZENGİN” der bir arkadaşını göstererek.” Diğeri BAŞARI. Ben ise SEVGİ.”  Sonra ekler; Hangimizi evinizde istersiniz?”

Kadın içeri girip söylenenleri kocasına anlatır. Adam duyduklarıyla neşelenerek: “Ne güzel, madem öyle, Zengin'i içeri çağıralım ve evimizi zenginlikle doldursun.” Der.

Karısı itiraz eder: “Canım, niçin Başarıyı çağırmıyoruz?”

Bu sırada, evin gelini koşarak gelir ve kendi fikrini söyler; “Sevgi'yi çağırsak daha iyi olmaz mı? Evimiz sevgiyle dolar!”

“Gelinimizin teklifini dikkate alalım” der adam karısına. “Dışarı çık ve bizim misafirimiz olması için Sevgi'yi davet et.”

Kadın dışarı çıkar ve yaşlı adamlara sorar: “Hanginiz Sevgi idi? Lütfen içeri gel ve misafirimiz ol.”

Sevgi ayağa kalkar ve eve doğru yürümeye başlar. Fakat diğer iki yaşlı adam da onu takip ederler. Kadın şaşırmış bir halde Zengin ve Başarı'ya sorar: “Ben sadece Sevgi'yi davet ettim, siz niye geliyorsunuz?'”

Zengin ve Başarı bir ağızdan cevap verirler: “Eğer Zengin'i ya da Başarıyı davet etmiş olsaydın diğer ikisi dışarıda kalırdı. Ama sen Sevgi'yi davet ettin... O nereye giderse biz de ardından oraya gideriz. Çünkü nerede Sevgi varsa, orada Başarı ve Zenginlik de vardır”

 

Sevgi birleştirir, kin ve düşmanlık ise ayırır. Mevlâna'nın dediği gibi; “sevgi acıyı tatlıya, toprağı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, dönüştürür.”

 

Değerli eğitimci Veysel Sönmez sevgi için; “Onda çıkar, korku, yalan, küçülme, saygısızlık yoktur. Tersine geniş bir hoşgörü vardır. Tutarlı ve bilinçli bir düşüncenin üstüne kurulmuş baskın ve yoğun bir özveri vardır. Anlayış, yüceltme, koruma, savunma, saygı ve acıyı, sıkıntıyı, üzüntüyü, erdemi, sevinci yani mutluluğu paylaşma vardır.” Der.

Sevgi, tutku gibi zehirlisi olmayan, herkesin yetiştiremediği sıradan bir çiçektir.

 

Sevgi denizinin yontmayacağı sert taş, hafifletmeyeceği acı yoktur. Sevginin bütün eksiklikleri tamamlayacağı asla unutulmamalıdır.

 

 

Sevgiyle kalın…

 

( Mutluluğu Paylaşmanın Adı başlıklı yazı KARAM-41 tarafından 3.08.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.