Çiğdem gözlerini Selçuk’tan ayırmıyordu. Bedeni alevin raksı gibi kıvrılıyordu. Otururken bacaklarının görünen bölümüne özellikle dikkat çekecek hareketler yapmıştı. Selçuk, yakaran bakışıyla “Avuçlarının arasına al beni!” diyen bir kuş görüyordu karşısında adeta.
 
Selçuk kendini hiç bu kadar aptal ve çaresiz hissetmemişti. Çiğdem’e dokunamazdı. O’na, “Sen benim namusumsun. Bana aitsin.” diye sarılan bir kocası vardı. Tıpkı kendisinin de eşine sarıldığı gibi… Üstelik Aydın kendisinin de samimi arkadaşıydı. Şu an o iki masum insan yataklarında yatarken, Selçuk ve Çiğdem şeytanın insan kılığına bürünmüş halleri miydi?  
 
Derin bir “Off!” çekti içinden. İzin vermemeliydi bu durumun daha da ilerlemesine. Yerinden kalktı birden…
 
-Pardon! Lavaboya gitmem lazım.
 
Kaçmak istiyordu odadan. Nasıl karşı koyabilirdi ki bu güzelliğe? Bedeni kaskatıydı. Acıyla arzunun savaşını yaşıyordu genç adam. Çeşmedeki su yüzünü, düşünceleri de beynini yıkıyordu adeta. Şu an burada olması da çözüm değildi. Kapıyı açtığında bir an önce tenine sahip olmak istediği kadın karşısında olacaktı. O da son noktayı koymak için sabırsızlıkla bekliyordu. Bir an önce sabahın olmasını ve bu odadan çıkmayı düşledi adam. Böylece masum insanlara ihanet etmemiş olacklardı.
 
Kadının alevle dansı devam ediyordu sandalye üzerinde. Selçuk’un lavaboyla sandalye arasındaki üç adımlık alanı geçmesi ağır çekim gibiydi. Vücudu kıvrılarak, “Hoş geldin…” dedi arzuladığı bedene.
 
Çiğdem ayağa kalktı, eliyle Selçuk’un yanağına dokundu.
 
-Seni arzuluyorum ve istiyorum Selçuk!
 
Kadının ağzı gibi tüm bedeni de konuşuyordu. Hareket ettikçe bir kadın kokusu yayılıyordu odaya. Donuk bir sesle cevap verdi Selçuk:
 
-Hayır Çiğdem! Bunu yapamam. Bize inanan iki güzel insan var. Zaten onlara yalan söyleyerek bir hata yaptık. Bu hatayı arttırıp uçuruma sürükleyemem. Kocan da arkadaşımmış. Yapamam Çiğdem! Yapamam. Hiç karşılaşmadık sayalım.
 
Son kelimeler yalvaran bir ses tonuyla çıkmıştı ağzından.
 
Çiğdem olduğu yerden kalkarken, ateşini dişilliğiyle tüm odaya yaydı. Kıvrılarak Selçuk’un yanına oturdu ve ellerindeki alevi Selçuk’un bedeninde söndürmek istercesine dolaştırmaya başladı. Selçuk göğsünün ucundan bir yıldırım girmiş gibi irkilerek sıçradı. Yeniliyordu kadına. Canını teslim eder gibiydi şu an. Azrail’in içinde dolaştığını hissediyor, canını alması için yalvarıyordu.
 
Olanca gücünü topladı ve Çiğdem’i iteleyerek doğrulmaya çalıştı. Çiğdem, bir kadından beklenmeyen güç ve davranış sergiliyordu. Saçlarını bir yana toplayarak, elleriyle Selçuk’un ellerini kavramıştı. Artık solukları bile birbirine değiyordu.
 
Selçuk, genç kadının saçlarından kavrayarak kendine çekmemek için kendisiyle savaşıyordu. Vicdan azabından sıyrılıp beynini ve bedenini rahatlatması an meselesiydi. Bunu fark ediyordu. Kadının teni zehirli sarmaşık gibiydi.
 
Selçuk bir anda gözlerinin önüne, Çiğdem’in kocası Aydın’ı getirdi. O adam inanmış, Çiğdem’i yollamıştı. Kendi karısı da öyleydi… Bu acı ihaneti bölüşen adam olmak istemiyordu. Tüm gücünü toplayarak elleriyle kavradı ve yana tarafa oturttu Çiğdem’i. Canını yakmamaya özen gösteriyordu. O Aydın’ın karısıydı ve canını acıtmamalıydı. Doğruldu, eliyle saçlarını düzeltti. Başını iki yana salladı…
 
-Yapamam Çiğdem! Yapamam! Yapamam! Anla beni artık! İki masum insana bunu yapmaya hakkımız yok. Onlar bize inanıp bizi bekliyorlar. Yapamam! Sen kocanı sevmiyor musun? İçin sızlamıyor mu? Neden bu arayış içindesin? Hadi… Gece güne kavuşacak. Sabahın dördü! Vazgeç! Zorlama! Beni çok zor durumda bırakıyorsun; yapma lütfen!
 
Kadın Selçuk’un sözleri karşısında, kendini kamçılanan at gibi hissetmiş, daha hırçın hale gelmişti. Elleriyle tekrar kavradı adamın ellerini. Acayip bir güç oluşmuştu. Selçuk’un mücadelesine karşı koyuyor, ısrar ediyordu hareketleriyle. Adam karşılık vermeden acılar içinde tepkisini sürdürmeye çalışıyordu. Kendini tecavüze uğruyormuş gibi hissetti bir an. Anlatsa kimse inanmazdı.
 
Çiğdem iyice azgın bir kadın hüviyetine bürünmüştü. Burnundan sık nefes alıp veriyordu.
 
Selçuk düşüncelerinden sıyrılıp içindeki arzuyu dinlemeye başlamıştı. Kontrolünü dengede tutamıyor, beyni acı çekiyordu. Ne güzel sevişilirdi şu an… Bu arzu, bu ihtiras belki bir ömür bir daha kapısını çalmayacaktı. Olmalıydı, kadına uymalıydı artık.
 
Selçuk bir an dudaklarını ve bedenini hissetmediğini fark etti. Uyuşmuş muydu yoksa artık vücudu pes mi etmişti?
 
Çiğdem Selçuk’un karısına olan bağlılığını kıskanmıştı aslında. Bu gece birlikte olursa kendisine de sahip çıkardı bundan böyle. Üstüne düşerdi ve en önemlisi kıskanan bir erkeği olurdu. Tek eşli olmak saçmalığı da neydi? Madem istiyorlardı birbirlerini, ne vardı bunda ki? Aykırı değildi Çiğdem’e göre. Kurallar olmamalıydı. Düşünceler özgürdü.


9. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK... 
( Bir Mektubun Satır Aralarında - 9 başlıklı yazı MELEK KIRICI tarafından 2.08.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.