Şişkin egolu kocaman bir soru işareti ile başladı yolculuğum: Kimdim ya da kimin nazarında neye tekabül ettiğim miydi önem sıralamasında ilk sıradaki?

 

Cevabı bulamazken, büyük bir heyecanın yaşattığı hezeyan ile anında vazgeçtim sorumdan zira eşlik eden o merak duygusu yerini hezimete terk etmişti ve sayısız ünlem nezdinde sadece duraksadım ve sabitledim yörüngemi.

 

İnsanlar vardı yakınımda uzağımda ve bakışlar merak dolu.

 

İnsanlar yoktu aslında etrafımda sarıp sarmalayan ama eşlik eden bir hüzün yumağı vardı yüreğime kilit koymuş. Sevmekten alıkoyamazdım kendimi değil vazgeçmek düşünmek bile abesle iştigal idi.

 

Yoksa görmek istediğim insanlar mıydı çat orda çat burada ya da haz etmediklerim mi ellerinde bir matkap söküyorlardı temeli belki de ellerinde bir kazma ve iri bir kürek, toprak atmak için ölü düşlerime saf tutarken en ön sırada.

 

Sıralama yapmam gereken maddelerle baş başa kalmıştım: Ya şimdi ya asla…

 

Ya şüphe kazanacaktı ya güven.

 

Ya nefrete rağbet edip benzeyecektim ya da kendime inanıp şartsız koşulsuz sevmeyi ilke edinecektim.

 

Hükümler mi hükmedilen özgürlük mü?

 

Sona gelmek ki yoksa her gün yeniden başlamak mı?

 

Sevmek mi sonuna kadar ya da nefret duygusun o köreltici yadsımazlığında hapsolup çürümek mi günden güne?

 

Yeltenmediğimi asla iddia edemem ne de vazgeçtiğime nasıl kani olacağımı durup da sorgulamak belki de… Üstelik tereddüt dahi etmeden.

 

Nefret en yoz ve yıkıcı olan ve köreltici bir o kadar acınası bir mefhum üstelik insanlıkla alakası dahi olmayan.

 

Şüphe belki de en ağır darbe şeytanın size sunduğu bir vesvese adeta. Bu da demek değil ki körü körüne ve sorup sorgulamadan inanın ve kanın tüm yalan söylemlere. Lakin iç ses bir şekilde tayin etmekte yöneleceğiniz istikameti. Tek ayrıntı ise o iç sese güvenip odaklanmak.

 

Belki de en kötüsü sunulan yalanlara kanıp hakkınızda üretilenlere karşı geliştirdiğiniz o savunma mekanizması. Nasıl mı? Sadece yörüngeden çıkmadan ve rotayı kaydırmadan öngörüleriniz sayesinde bildiğiniz yolda asla ve asla taviz vermeden adımlamak hatta yeri geldi nefesiniz tıkanana kadar koşmak üstelik arkanıza dahi bakmadan. Evet, asla bakmayın arkanıza zira geride olanlar ne derece önem taşıyabilir ki? Belki arkanızdan sayıp sövenler bir o kadar kendi gölgelerinden korkup sizin gölgenizi taşlamaya kalkanlar.

 

Yalnızlığın getirdiği bir özgüven eksikliği mi yoksa kalabalık yalnızlığın getirdiği o uğultu mu?

 

Sarmalında dünyanın ve kopuk zihniyetlerin ve odağında bahşedilen güzelliklerin yine seçim yapmak payınıza düşen. Terk edilmişliğin hezeyanı iken yüreğe ağır gelen vicdanınızın sesi ve tüm öğretiler asaletin simgesi. Sonlanmadan hikâyeler isterseniz koyun noktayı karşınızdaki soru işaretleri ile gelmeden ve sorup sorgulamadan ve çürütmeden varlığınızı kin kokan nefesi ile.

 

Zihniyetlerin taşıdığını istediğiniz kadar yadsıyın inanın ki insanları değiştirmek nasıl mümkün değilse bir o kadar kolay akıma kapılıp varlığınızı yitirmeniz.

 

Yettiğiniz ölçüde yine de kendinize yetememek.

 

Sevdiğinizden daha da fazla ve daha yoğun tüm olumsuz edimlere rağmen ve inatla kopmamak zincirden kaybetmemek ise aslolan ve riayet etmek ise düzene yine kurallarınızı koruyup odaklanmak hedefe. Ne bir oyun ne bir varsayım sadece size ait dünyanın değişmez varisi iken benliğiniz ve o eşsiz yürek sesi.

 

 

( Dünyanın Değişmez Varisi İken Benliğiniz... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 27.07.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.