Alarm çalmadan açtı
gözlerini. Gecenin bir yarısı yatsa bile öylesine kanıksamıştı ki erkenden
uyanmayı. Doğruca mutfağa yöneldi.Kendine gelmesi için acilen kafeine ihtiyacı
vardı. Sert bir kahve görürdü işini. Ocağa su koyup bu sefer banyoya girdi.
Başı öylesine ağrıyordu ki… Ayağına takılan bir bez parçasıyla son anda
kurtardı kendini yere kapaklanmaktan. Uzanıp dokundu yerdeki bez parçasına.
Saten bir gecelikti ayağına dolanan.
‘’Yine mi?’’ diye
geçirdi içinden. Raftaki parfüm şişesine ilişti gözü bu sefer. Usulca kokladı
bu tahrik edici kadın kokusunu. Başındaki ağrı daha da şiddetlendi. Bu sefer
yerdeki lekelere takıldı gözü. Üç beş damla kurumuş kan lekesi. ‘’Kahretsin!’’
dedi.
Belli ki malum
gecelerden birini daha yaşamıştı. Kim bilir hangi idüğü belirsiz konuktu evine
misafir olan. İyi de ne konuktan ses vardı ne de yerdeki kan lekelerinin kime
ait olduğu hakkında bir fikri. Gayri ihtiyari üstünü başını yokladı. Ne bir
kesiğe rast geldi ne de bir yaraya…
Mutfaktan gelen sesi
duyup tekrar mutfağa yöneldi. Kahve suyu hazırdı bile. Mutfak setinin
üzerindeki ilaç kutusundan üç draje alıp bir hamlede yuttu.
Bir haftadır uyguladığı
ilaç tedavisinin son evresiydi bu gün. Normalde bir draje alması gereken
ilaçtan üç tane alsa bile her hangi bir yan etki hissetmiyordu.
‘’Yeni bir reçeteye
ihtiyacım var.’’ diye geçirdi aklından. Allah’tan çalıştığı özel hastanede
yoğun bir denetim yoktu da istediği ilacı kolayca tedarik edebiliyordu.
Mesleğinin ilk
yıllarında bir kaç kere uyarı almıştı şikayet üzerine ama ilaç bağımlılığını
üstesinden gelememişti bir türlü.
‘’Depremde göçük
altında kaldığımdan beri…’’bahanesi sığındığı en bariz gerekçeydi. Uyuma
güçlüğü çekmesi bir yana zaman zaman gelen ataklar hayatını yeteri kadar zora
sokmuştu. Yalanlarına ve bağımlılığına geçirdiği bu kılıf sayesinde insanlar
ona sempati ve acıma duyguları ile yaklaşıyor ve fazlasıyla hoşgörü
gösteriyorlardı. Bu sayede işi kolaylaşıyordu büyük oranda.
Avuç avuç aldığı
ilaçların yanı sıra inanılmaz kafein tüketimi fazlasıyla araz yaratsa da
vücudunda ve beyninde, memnundu halinden. Uyuması gereken sürenin üçte biri
yetiyordu uykudan aldığı gıdaya. Bir o kadar allak bullaktı gerek kafası gerek
hayatı.
Geceye takıldı aklı
yeniden. Kim bilir kim ile beraber olmuştu. Hatırlamadığı kaçıncı geceydi son
zamanlarda canını fazlasıyla sıkan. Geceliğin ve banyodaki kan izlerinin kime
ait olduğu yine meçhul ve gizemli bir ayrıntı idi cevabını bulmakta zorlandığı.
İlaç ve kafein etkisini
göstermeye başlamış ve baş ağrısı aynı oranda hafiflemişti.
Yine yoğun bir gün onu
bekliyordu. Kim bilir hangi aklı evvel hasta yine ne dert yanacaktı o uzun
terapi saatleri boyunca. Dinler gibi gözükse de danışanı konuşurken zihni başka
boyutta ve başka bir düzlemde olurdu. Tanıyı koyar, uygun ilacı yazar ve yollardı
hastasını işini yapmanın verdiği o emsalsiz özgüven ve vicdan rahatlığı ile.
Hastalarının büyük
çoğunluğu kadındı ve hepsinden nefret ediyordu. Kendindeki eksikliği ve içine
düştüğü saplantıyı bile bile seçmişti bu mesleği ve bir o kadar hayattan intikam
almak adına.
Adı gibi erdemli bir
insan olmayı çok isterdi doğrusu her ne kadar etrafındaki insanlar onun
fazlasıyla erdemli bir doktor ve insan olduğuna dair bir düşünce geliştirmiş
olsalar da.
Onun gözünde
çevresindeki pek çok insan görünenin ötesinde akılsızdı ve gereksiz işlerle
iştigal ediyorlardı. Kimse halinden memnun değildi üstelik ve bir o kadar
şükürsüz.
Bursla okumuştu tıp
fakültesini, bir yandan gecesini gündüze katıp çalışmış bir yandan da parlak
bir dereceyle mezun olmuştu. Ki bu planının ilk aşamasıydı.
Tek idolü olmuştu ömür
boyu: Ünlü kuramcı Freud. Haricinde de örnek aldığı tek kişi dahi yoktu Erdem
Beyin. Gerçi fazlasıyla överdi çalışma arkadaşlarını ama içinden de lanetler
yağdırırdı.
Doğuştan sağ bacağı
sola oranla oldukça kısaydı. Azmini ve başarı hırsını kamçılayan önemli bir
etken olmuştu bu doğrusu. Ne zaman ki zorlansabu özelliğini aklına getirir ve
gözünü hırs bürürdü. Diğer insanlardan eksiğideğil fazlası vardı görünenin
ötesinde. Onun sahip olduğu zekanın yarısına bile sahip değillerdi. Ve bu onun
en büyük artısı ve de övünç kaynağıydı.
İkinci fincan kahveyi
doldurmak için tam ayağa kalkmıştı ki cep telefonuna gelen bir mesaj çekti
dikkatini. Sabahın bu erken saatinde kimden mesaj gelebilirdi ki. Telefonu
eline alıp bir çırpıda okudu gelen mesajı:
‘’Bu gece aynı yerde ve
aynı saatte.’’
Gönderen numarayı
tanımıyordu. Ne de nerede hangi saatte olması gerektiği hakkında bir fikre
sahipti.
Okkalı bir küfür
savurdu yüksek sesle. Sırası değildi şimdi bunları düşünmenin.Mesai başlamadan
hastanede olmalı ve hasta dosyalarına göz atmalıydı. On beş gündür düzenli
terapiye gelen kadını düşündü. Bir para babasının genç ve güzel karısı ve bir o
kadar mutsuz. Ne çok sebep vardı kadınlardan nefret etmesi için. Bir kere hepsi
yapay ve çirkindi ve bir o kadar aptal. Hiç bir şeyden memnun olmayan bir
ordunun askerleri adeta. Sadece ve sadece zevklerinin ve ihtiraslarının peşinde
olan tanımsız ve vasıfsız ne kadar kadın varsa üstelik.
Kadın dendi mi aklına
üvey anası gelirdi ilk etapta. Annesinin ölümünden sonra hayatına müdahil olan
ve hayatını biçimlendiren aynı oranda cehenneme döndüren o sarı cadı. Az
dayağını yememiş az hakaretine maruz kalmamıştı doğrusu. Ayağı her aksadığında
demir bir çubuklaacımasızca vururdu kısa ayağına.
‘’Aksamamalısın aptal
çocuk.’’diye sıraladığı hakaretler daha dün gibi aklındaydı. Allah’tan
kazandığı burs sayesinde evinden uzaklaşmış ve yatılı okumaya başlamıştı.
‘’Evet, aksıyorum ama
dünyanın en akıllı insanıyım.’’ diye hep avutmuştu kendini.
Yarım saate kadar
hastanede olmalıydı.
devam edecek.