Asılsız tüm söylence,

İnanmaksa,

Beyhude…

Devinip durmakta zaman,

Sıradan bir ömrün son imgesi

Kadar yeknesak

Mola verdiğim,

Kim bilir, kaçıncı durak…

 

Külliyatın son yaprağının, son satırının başındaki imgede saklı olan o harf. Harfin sağ yanındaki o ünlem işareti… Belki cevapsız yarınların dünde kalmış yarımları kadar beyhude hatta kılıfına sığmayan kaç milyonuncu yalan.

 

Resimlerde saklı o fon rengi ve yüreğin devinimi eşleşirken anbean.

 

Saklı yüzlerin kaçıncı teşhiri kim bilir. O yeknesak düzenin hangi isimsiz kahramanı belki benden önce belki bana eşdeğer…

 

Ruhtan sızan ne çok tasvir.

 

Sessiz öfkeler, sessiz notalar konuşma yetisini yitirmiş. Görmekten aciz miyim nedir yoksa gözümü mü aldı da ışık heyecanımı bastıramazken yerle yeksan olmuş şu devran.

 

Mihenk taşı belli ki seyrinden hicap ettiğim o suretler bir yanı balçıkla sıvanmış kemikli eller ölümün çağrısındaki o tını mı yoksa aklımı başımdan alan ya da eksenim mi kaydı da savrulup durmaktayım bunca zaman.

 

Vakti geldi de geçip gitmekte.

Nazı niyazı şu gönlün,

Ah, tekdüzeyim işte:

Olması gerekenden ne eksik ne fazla

Sıraya girdi gireli eşref-i mahlûkat

Vakur bildiğim o saf yanım nerede,

Bunca işi layıkıyla yapmaktan aciz

Ne çok insan.

Durmak mı…

Külliyen yalan

Ermedik ki henüz nihayete…

 

Karanlık bastırdı bastıralı o heyula varlığı kaderin de boynunu büktü. Sıradan bildiğim hangi gün ki kıymete bindi gittiğinden beri.

 

Miladım miladına yetişemezken evrenin, kaçıncı yenilgi tasavvur etme yetimim eksiltili bir bağnazlıkla ket vurduğu.

 

Kaçıncı evresi ömrün nihayet bildiğim…

 

Mademki gelmedim henüz sona, hangi süzgün yetim gitti de elden, ellerim boş kaldı madem… Yoksa bu da mı reva görülen hem de ta ezelden…

 

‘’Her gün bir yerden dönmek ne iyi

Her gün bir yere konmak ne güzel

Bulanmadan, donmadan akmak ne ala

Dünle beraber gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım’’

(Mevlana Celaleddin)



Vakit vakte sağır

Zamanın seyri ne yavaş ne ağır.

 

Çalıntı hayallerimin çalıntı ruhlardaki saklı varlığı mı beni benden eden yoksa… Yoksa verdiğim o kayıplar mı her geçen gün daha da büyüyen o küçük kartopu çığa erişip de aklımın saklı o buzdağında hepten takılı kalmış pejmürde yanılgıları mı ifşa edilesi.

 

Yeni dünyaların yeni ahalisi hazır mısınız…

 

Eski dünyamın ölü cinnetleri yetmedi mi…

 

Tüm ölüler kalın her nerede saklıysanız ve düşün yakamdan. Düşünmekten hicap ettiğim tüm o yalanlarınız kar kalsın ölgün yetileriniz ile mağlup olmuşken saklı hatıratında mizacın ve düşünmeye dahi kıyamadığım o yârin emsalsiz seyrine hüküm giymişken bir kere…

 

Cancağızım, ne bir yanılgı ne de yenilgi bizimki.

Asla var olmamış bir bütünün iki saklı yarısı

Birbirinden ayrı düşmüş ilk günden beri.

Soğuk coğrafyaların ölü iklimleri

Edilgen ruhların yansız kimlikleri…

 

Cancağızım, hadi durma ve kaybol gözden asla var olmamış bir imgesin altı üstü.

 

Cancağızım, hadi git sen de.

Geç ya da erken

Biz kaybettik hem de ilk günden…

 

 

Yeni günlerin yeni yanılgıları sıraya girin teker teker.

 

Kaçıncı mağlubiyet olursa olsun kaçmak düşmez payıma, hür bildiğim varlığımın vadesi dolmadı henüz.

 

Günlerden yetisiz, anlardan kayıp ve gölgelerin en vakuru saklandığım…

 

( Cancağızım... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 1.07.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.