Mavi tonlarımın arasında siyah noktalarla sığdırdığım duvarlarda odamdayım. Pembe renkli puf koltukta oturuyorum, sağ yanımda sarı güneş desenli nevresimlerle kaplı yatağım sol yanımda ağaç kahvesi renginde tahta masam. Sırtıma gece karası balkonumun manzarasını almışım, önümde tam da dizlerimin üstünde mor renkli bir defter rahatına düşkün uzanıyor. Karşımda yeşil rengi bir kapı, her an açılmasını bekliyorum. Biri içeriye yani odama gelsin de, defterime yazacaklarımı engellesin diye. Neden böyle bir istekte bulunuyorum, bilemiyorum. 

Renklerimi barınak niyetine aldığım odayı geceye boğdum, içini karalttım. Işıksız bıraktım lambamı, ondan mı acaba? Ondan mı bu birilerini çağırma isteği? Karanlığı alsın mı diye?

Sahi bu karanlık, korkutur mu insanı? Boğar mı insanın boğazını? Nefesini keser mi yerli yerinden? Şah damarından hayatını soldurur mu? Yoksa gözlerini kör mü eder, o karanlık? Yazsam ne olur ki o karanlığı sanki? Çok mu korkunç o karanlık? Kahretsin! Bilmiyorum. Bilmiyorum ki. Bilmiyorum. Bilmiyorum.

Karanlık... Bilmiyorum onu. Belirsiz bir şey, korkutuyor beni. Sadece belirsizlik değil, beni korkutan.

Dişlerimi sıkıntımın gerginliğiyle sıkmaktan, sağ elimle defterin kapak kısmında yapışan tüylerini daha fazla yolmaktan, sol elimle saçlarımı yolmaktan korkuyorum. Yerlerde saçlarımın kılları uzanıyor, kırmızı rengi halıma ek bir renk olsun diye. Kırmızı, mavi, pembe yeşil, mor, siyah, sarı... Beyaz. Odamda bulunan bir takım renkler...

Ne tuhaf, diye düşünüyorum. Renkler barınıyor, etrafımda. Hayatımda eksik olabilecek bir ton düşünemiyorum ya da öyle sanıyorum. Renkli kişiliği olur sanır, bu odamı görenler. Yanılacaklarını biliyorum. Hayatım boş bir sayfa, sanki üzerinde kelimeler yok. Düşüncelerim odama çok tezat; içindeki rengi bembeyaz. Sanki rengi yok, ilerisi yok, boşlukta gibi... Aklıma gelen cümleleri defterime görünmez bir kalemle yazmışım sanki. Halbuki elime kalem almamışım. Yazı yazdığımı sanıyorum. Ne yazdığımı ben bile bilemiyorum, göremiyorum. Diyorum ya, gelsin biri içeriye beni yazmaktan alıkoysun. Saçlarımı mürekkep yerine koyup karalasam mı deftere? Ya da birini mi beklesem? Bir şeyler yapmam gerekiyor sanki. Bilmiyorum ama hissediyorum. Güçlü bir his bu. Yakında içinde bulunduğum odadan görünmez olma hissi bu. Belki bu geceden sonra bir daha odamda bedenim bulunmayacak.

Korkuyorum, mor rengi defterime yazacaklarımdan. Halbuki elime kalem almamışım, yazmaya cesaretim mi kayıp ne? Kayıp olsa kaç yazar, o delidolu his? Korkuyorum ben.

İleri geri sallandırıyorum bedenimi, çarpılmışım gibi bir titreme var içimde. Belki de 2000 woltluk elektrik yedim. Elektrik de karanlığı çağırır mı? Çığlık atıyorum odamda, saçlarımı yoluyorum. Korkuyorum, çıldırmaktan. 

 Korkuyorum. Korkuyorum. Korkuyorum. Kurtarmayın beni. Korkuyorum. Korkuyorum.

Duraksıyorum aniden. Saçlarımı yolmayı, defterimdeki mor rengi tüyleri yolmayı bırakıyorum. Ayağa kalkıyorum, defterim yere doğru düşüyor. Aldırmıyorum, ileri doğru yürüyorum. Yere bakamıyorum, karanlık denilen illet görmemi engelliyor. Hissediyorum, ayaklarıma tüy yumakları doluyor. Bir kedinin işi galiba diyorum. Sırıtıyorum. Arkamı aldığım geceden, her adımda daha fazla uzaklaşıyorum. Nereye gideceğimi biliyorum, el yordamına gerek kalmadan. Lambayı buluyor, ışığı açıyorum odamın. Işık, gözlerimi yakıyor; kör oldum sanıyorum. Gözlerimi kapatıyorum, kollarımı üzerine koyuyorum. Bırakıyorum kollarımı sonra, açıyorum gözlerimi. Odamda geziniyor, ifadesiz gözlerim. Renkler, irislerimi rahatsız ediyor. Tıss sesi çıkarıyorum, bir yılanı andırıyor. 

Dudaklarım ilk önce düz bir çizgiden yatay bir yarım ay biçimini alıyor. Ağzımın köşeleri yukarı doğru kıvrılıyor, bir gülümsemeyi gösteriyor yüzümde. Sonra ne mi oluyor? İçimden geldiği gibi kahkahayı basıyorum. Gülüyor, gülüyor, gülüyorum. 

Yerime doğru ilerliyorum, pembe rengi pufuma doğru. Ayaklarıma daha fazla tüy yumağı doluyor. Kedicik, fazla yaramaz galiba. Tomar, halılara tüylerini çok döküyor gene. Gülüyorum. 

Kırmızı halının üzerinde bıraktığım tüylü defteri alıyorum, tüylerin yarısı yolunmuş. Kardeşim Derin mi yaptı acaba bunu? 12 yaşında ama ergenliğini defterimden mi çıkarıyor? Öyleyse bunu ona ödetmeliyim diye düşünüyorum. Masamın üzerinden kalemi alıyorum, kurşun kısmını deftere döndürüyorum. Parmaklarımın arasından uçan kelimelerim defterimi dolduruyor.

İlk yazdığım cümle; "Merhaba, defter. Ben, Damla Tekin," oluyor. "Bugün, hayatımın son damlası. Tavanımdan yere doğru akarsa o damla, ben öleceğim. Öleceğim. Kimse yok burada. Odamda benden başka bir varlık yok. Ben varım, biri daha yok. Kimse beni buna engellemeyecek, anladım. Bilmediğim o karanlık, içime dolup beni benden alacak. Korkuyorum."


Kusuruma bakmayın, bu yazı çok psikopat gibi oldu. Ancak elimden çıkan ve klavyeme yansıyan yazılarıma engel olamadım. Yine de uygunsuz olursa kaldırabilirim.

( Hayatımın Son Damlası - Tanıtım başlıklı yazı LunaSecret tarafından 29.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.