Suçlu addedilmek nasıl bir külfetse bir parçam oldu kendimi bildim bileli. Yadsınamayacak kadar ağır ve yorucu bir miras atalarımdan.

 

Belki günün bitiminde belki ömrün kıyısında.

 

Belki gerçek belki yalan nice söylence içinde saklı iken ismim tıkış tıkış bir bavul darmadağının bir ömrün ilk ve son yolculuğu.

 

Yükümlülük kadar yorucu olsa da göremediğim yüzü üzüncün her nasılsa takılı bir maske yapışık ve sırıtık bir ifade ile rolümü çalan belki de hayattan aldığım intikam o somurtuk yanım.

 

Dinginliğini ömrün neye değişebilirim ki ya da ruhun eş güdümlü istikrarsızlığını ve suskunluğunu hatta suskunluğuma yol yordam bilmez iken kimi ne ile suçlayabilirim hele ki yakıştırılan sıfatlar ve mecazi onla anlatı ile saf tutmuşken en önde belki de tek mefta seneler evvel gömdüğüm ama her nasılsa dirilmeyi marifet sanan hayatla olan flörtüne aralıksız devam eden.

 

Korunaklı bir imge yığını şu çalıntı hayatlarımız.

 

Çalıntı sevinçler ve öfkeler ve o belirsizlik sureti kati anlam vermekte ve anlam bulmakta zorlandığım. Zorlandığım ne varsa vagonlar dizili peşim sıra bazen lokomotifin önderliğinde bazen yolda kalmış bir araba kadar zavallı ve çok yorgun.

 

Sığıntı bir tutarsızlık belki de düşen payıma korkunun kokusu kadar yakıcı ve acıtıcı acımamak ise canımın yanması belki de en sıradan.

 

Belirgin bir belirsizlik kadar dondurucu buzun üstünde yürümek kadar kırılgan ise hele ki o buz tutan kitle tam da gölün üzerinde oysaki ne güzeldi taş sektirmek kış öncesi. Kışı gönlün bitimsiz, hüznü biteviye ama yeniden kesişti mi yolum mutlak sevinçlerle hâsıl olan o güzellik boydan boya rengini değiştiriyor hatta ki odamın duvarları bile bulanıyor alacalı bulacalı renklere.

 

Ne var ki bunda… Çok şey var hem de izah edemeyeceğim kadar. Bir o kadar anlam yüklü bulmaya çalışırken yolumu. İşin kötüsü elinde fırça karaya çalıyor şu mavi gökyüzü. Durduk yerde çaldılar düşlerimi dememek olası değilken bu sefer evet, bu sefer yine bürünüyorum sessizliğime. Ola ki ses edeyim yok çaresi alamadığım cevapların küfü bulaşmışken yırtık yarınlara.

 

Dünlerin acısı yetmezmiş gibi çalınma ihtimaline karşın yarınlarımı da alıyorum kanatlarımın altına anaç bir tavuk gibi. Oysaki daha yeni çıktı yumurtadan o kuluçkadaki düşlerim. Gerçi içlerinde bin yaşında olan da var ama o yeni yetme hayallerim yok mu ne çok izlek taşımakta çalıntı mazimden. Geçmiş gitmiş bir sürü de üzünç bırakmış yetmezmiş gibi çala-kalem yazdığım bir şiirin mısralarına takılıyor gözüm. Benden düne uzanan ve koca bir boşlukla yol vermiş sevdiklerine kim varsa sırada…

 

 

 

Benden ya da bizden

Kılıfını yitirmiş tüm düşler

İhtimal dâhilinde ne çok üzünç

Kifayetsiz ve ramak kala sona.

 

Barınan heyula bir üzünç akabinde adımlarken yeni umutları.

 

Yordanası bir tutarsızlık çoğunda gözlenen aşka dair ya da dosta ve dostluğa.

 

Ne vardı şimdi ölecek

Daha dünkü çocuk

Bak biriktirdiğim cebimde nice kırıntı

Avaz avaz tutunmuşken o kırmızı topa

Aman ha sakın izin vermeyin

Annem bilir, kırmızıyı çok severim.

 

Çocuksu bir gülüş mü yoksa şuh dolu bir kahkaha mı cazip gelen ve sadece itiraf edin gerçekten kimsiniz…

 

( Kimsiniz Gerçekten... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 29.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.