Bir çığlık ve ardından bir ağıtla başlar yaşam… Hemen her insan bu
dünyaya gelirken ağlar. Düşünüyorum da çekeceğimiz çileler bizlere malum mu
oluyor da doğarken ağlıyoruz? Ölürken insanın bütün yaşamı bir film şeridi gibi
gözünün önünden geçermiş derler ya ben de acaba doğarken yaşayacaklarımız mı
gözümüzün önünden geçiyor da hayata ağlayarak başlıyoruz diye düşünüyorum.
Öğretilere
göre doğmadan yazılmıştır kaderimiz… İster istemez önceden ilahi güç tarafından
belirlenen alın yazımızla dünyaya gözlerimizi açıyoruz. Bence gayretimizle
yazgımızı değiştirmek mümkündür. Çalışıp çabalarsak; bize bahşedilen
yeteneklerimizin, becerilerimizin farkına varırsak; üstelik bunları geliştirmeyi
başarabilirsek kendi kaderimizi yeniden yazabiliriz. Hatta aklımızı kullanarak
olumsuz gibi görünen olayları bile olumlu hale dönüştürebiliriz.
Yaşadığımız
sürece başımıza gelenler, pişmiş tavuğun başına gelenleri aratmayacak nitelikte
olabilir. Çeşitli entrikalar, ayak oyunları yaşamımızı alt üst edebilir.
Yakınlarımızı, sevdiklerimizi kaybedebiliriz. Amansız hastalıklara yakalanarak çaresizlik
içinde çeşitli acılar çekebiliriz. Yoksulluğun acısını çok derinden
hissedebiliriz. Açlık bir yılan gibi kıvrım kıvrım kıvrandırabilir. Savaşlar,
kavgalar, esaret, işsizlik, adaletsizlik bizleri canımızdan bezdirebilir. Yine
de her koşulda yaşama sıkı sıkıya sarılmalıyız. Sürprizlerle doludur yaşam…
“Bıçak kemiğe dayandı arık kurtuluşum yok. Bittim.” dediğiniz anda öyle güzel
bir sayfa açılır ki hayatınızda şaşar kalırsınız.
Öğretmenlerimizden duyduğumuz övgü sözleri, okuldaki ve sonrasında iş
hayatındaki başarılarımız mutluluğu yaşatır hepimize… Âşık oluruz, ayaklarımız
yerden kesilir. Evleniriz. Anne- baba oluruz. Dudaklarımızın kenarına yerleşir
gülümseme ve kalbimiz evlat sevgisiyle dolar taşar. Bir gülücük kanatlandırır,
göklere çıkartır bizi… Bazen de bir acı söz ciğerimize saplanır ve ölene kadar
çıkmaz oradan… Kanar durur mütemadiyen…
Ah bazen severek, bazen nefret ederek, bazen ağlayıp hıçkırarak bazen de
kahkahalarla gülerek yaşadığımız hayat… Bize onu sevdirenler olduğu kadar
yaşadığımıza bin pişman edenler de çıkıyor karşımıza… Her günümüz güllük
gülistanlık yaşanmıyor elbette… Hayat bu, acısıyla tatlısıyla her şeye rağmen
yaşanmaya değer…
Tekrarı
yok ki yaşamın… Düşen düştüğü yerde kalır mı? Kalmaz elbette, hem kalmamalı da…
Her acıdan, her darbeden sonra üzerinizi silkeleyip yolunuza umutla devam
etmelisiniz. “Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.” İnadına çoğalarak, güçlenerek
yaşayacağız.
Merhaba
hayat... Yine ve yeniden... Merhaba hayat, seni çok seviyorum!
HARİKA UFUK
ADANA
7 ŞUBAT 2015
Saat: 15.30