Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-12

...

Dr. Safa “Özür dilerim. Size kendimi tanıtmayı unuttum. Adım Doktor Safa, işte bu da kartvizitim. Tokyo Üniversite Hastanesinde doktorum,”  dedi.

 

Kadın biraz endişeli, biraz kaygılı gibi “Hitomi’nin başında bir şey mi var? Ona bir şey mi oldu?” diye merakla sordu. Genç Adam “Hayır, hayır endişe edecek hiçbir şey yok… Bu biraz uzun hikâye… Size bunu anlatmam zaman alacak… Bilmiyorum biraz zamanınızı alabilir miyim?”

 

Kadın “Demek doktorsunuz! Peki, sizi kim gönderdi?” dedi merakla sorgular gibi. Genç Adam “Ben kendim geldim. Kimse de göndermedi,” derken merakla kadının tavır ve davranışlarını inceliyor. Neden böyle bir sorgudan geçtiğini de anlamaya çalışıyordu.

 

Kadın haksız değildi. Aradan yıllar geçtikten sonra, yabancı biri kapıyı çalarak “Hitomi” diye birini aradığını söylüyordu. Kadının duyguları çok kırılganlaşmış, hatta felçli annesinin bakımını üstlenmek zorunda kaldığı o günlerden sonra hassaslığın çok ötesine geçmişti. Yabancı adamın yüzünden “zararlı mı, yoksa zararsız biri mi” diye tanımaya çalışıyordu. 

 

Babası öleli yıllar olmuştu. Annesinin emekli maaşı geçinmelerine kıt kanaat yetiyordu. Tüm yorgunluğu ve aksilikleri üzerinde olmasına rağmen; “Öyle bedava bilgi yok yabancı...”dedi.

 

Genç Adam elini cebine soktu ve bir miktar para çıkardı “Peki, para istiyorsanız, buyurun alabilirsiniz,” dedi.

 

Kadın “Hayır, para istemiyorum sizden. Madem doktor olduğunuzu söylüyorsunuz. Yatalak annemi muayene etmenizi istiyorum. Ondan sonra konuşalım ne konuşacaksak…” diyen kadının net ve kararlı tavrı karşısında diyecek bir söz bulamadı.

 

Dr. Safa “Peki efendim. İzniniz olursa… Özür dilerim, şu da ufak bir hediyem” dedi ve elindeki kahve kutusunu ona uzattı. Rui-San “Ben tanımadığım yabancı birinden hediye kabul edemem” dedi ve uzatılan hediyeyi reddetti. Genç Adam istemeyerek paket bulunun elini geri çekti. İşi oluruna bırakmaya karar verdi.

 

Ve o arada Suzume-San “Kızım Rui, kimmiş gelen?” diyen hasta ve yaşlı sesi geldi dışarıya kadar… Kadın sesini yükselterek “Anne, doktor diye sızlanıp duruyordun ya! İşte, doktor kendiliğinden ayağına gelmiş…” dedi ve kadın önde, Dr. Safa da ardından içeriye geçti.  

 

Yaşı seksenlere dayanmış, saçları beyazlaşmış Suzume-San yer yatağında yatıyordu. Ellerinde ve yüzünde yılların izleri vardı. Üzerinde bir ince çarşaf vardı. “Anne aha sana taptazesinden bir doktor” deyince… Yaşlı Kadın “Yavrum tazeler tecrübesiz olur,” sözüne…

 

Kadın “Anne ben ne yapayım, az önce yüce Buda’ya yalvarıp duruyordun ya! İşte Yüce Buda sana en genç ve en bilgili olan doktorun birini yollamış. Bakma sen, şimdiki gençler hem yaşlılara taş çıkartıyorlar… Hem de bilgileri taze olur, hem onlar bayatlamış balık gibi olmazlar…” dedi belli belirsiz tebessüm içinde…

 

Dr. Safa anne-kız arasındaki konuşmaları dinliyor, bir yerde sadelikleri hoşuna gidiyordu. Yaşlı Kadın “ Kızım bu doktor muymuş?” Kadın “Evet, anne kartvizitinde öyle yazıyor… Hem de bir köy veya kasaba doktoru değil bu, hem de ta Tokyo Üniversitesinden gelmiş… Anne sen biliyor musun? Tokyo Üniversitesine her önüne geleni almıyorlar… Yüce Buda seni çok sevmiş ki, doktorun en taze ve bilgilisini yollamış…” dedi.

 

Kadın kendi kendine söyleniyordu “Doktorun yerine, Buda’nın kendisi gelse de, bir mucize gerçekleşe, annem de kurtulsa, ben de…” diye yakınmışlığını ortaya döküverdi. 

 

Yaşlı Kadın “Kızım sor bakalım ne doktoruymuş?”  sorusuna Rui-San “Beyin doktoru, beyin…” dedi.

 

“Kızım benim beynimde bir şeyim yok… Ben beyin doktoru istemiyorum.   Benim ayaklarım tutmuyor ayaklarım…” diye söyleniyordu bitkinlik ve tükenmişliği içinde.

 

Dr. Safa ana-kız arasında geçen konuşmaları dinledikçe, bir anda kendini Anadolu köylerinden birinde zannetti. Aklı maziye dalarken, yüreğinde acı bir burkuldu. Kırsalda yaşamanın zorlukları ve hayatın gerçekleri karşısında insanlar şehirlilere göre daha civanmert, daha dürüst ve samimi oluyorlardı. Pek öyle eğip bükmeyi bilmiyorlar, gerçeği en yalın halinde aktarıyorlardı.

 

Dr. Safa “Özür dilerim, isminiz neydi?”  Kadın “Adım Rui… Suzume-San’ın kızıyım… ” Dr. Safa “Benim ki de, Dr. Safa… Memnun oldum… Size isminizle hitap edebilir miyim?” deyince kadın “Yavrum, ismimle değil de başka nasıl çağırabilirsiniz ki?”  diye sordu.

 

Dr. Safa “Efendim, Ben Türkiyeliyim ve Türküm. Biz de abla, teyze gibi yakınlık ifade eden terimleri de kullanılırız… Annenizin ayaklarının tutmayışı ayaklarındaki herhangi bir rahatsızlıktan dolayı değil, beyin damarlarında yaşadığı bir hasardan kaynaklanmaktadır.”

 

“Biliyorum yavrum. Ben de biliyorum. Sen annemin kusuruna bakma. O ne dediğini bilmiyor. Bazen kafası gidip geliyor.” Dr. Safa “Elbette, biz bu tür söylemlere alışkınız. Onu yadırgamıyorum. Beyin damarlarında hasar görmüş birçok insanda görülen hallerdir. Konumuza dönecek olursak, Suzume-San’ın yaşadıklarını kısaca bir özetleyiverir misiniz?”

 

Rui-San “Altı aydan daha fazla oldu. Durduk yerde birden ayaklarına inme indi. Ayakları tutmuyor. Doktor, film, tahlil her şey yapıldı ama bir netice alınamadı. Aslında doktorlar olanları yaşlılık hastalığı olarak ifade ediyorlar… Tedavisi devam etse de, hiçbir düzelme olmadı…”

 

Dr. Safa: “Siz de bilirsiniz ki, bütün çabalara rağmen bazı hastalıkların önüne geçilemiyor. İnme de denilen beynin beslendiği ve içerisinde bulunduğu damarlardan birinin işlev yapamaz hale gelmesi sebebi iledir. Felcin meydana gelmesi beyindeki ince yapılı damarların tıkanması ile oluyor. Beyin çok hassas bir organdır ki, ameliyatlar bile birçok şeyin çözümünde yetersiz ve aciz kalabiliyor.” dedi.

 

Rui-San “Kırsalda yaşayana damar mı dayanır? Can mı dayanır? İnsan zamanla eskiyor be evladım eskiyor. Bu makine değil ki, parçaları değiştirilebilsin…”

 

Dr. Safa “Elbette, her insan doğum, yaşam ve ölüm çizgisini takip etmek ve tamamlamak zorunda… Bu dünyadaki yaşam şekli, bunun dışına çıkamıyor.”

 

Dr. Safa çekilmiş filmlere ve kullanılan ilaçlara baktı. Yatan Suzume-San’la bir yandan sohbet etmeye, onun inandırmaya çalışırken bir yandan da muayene etti.

 

Devamı Var

...

Ant-150515

( Jap. Sevdiren Kadın-12 başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 28.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.