Sahipsiz ruhların uyanışında örseleniyor
gizemli bir ezginin fısıltısı
Belli belirsiz bir ışık tayfında
büküyorum boynumu bir kaç günlük ayrılığa.
Yabancılaşıyorum kendime
hayal ettiğim güller yılkılanıyor kırlarda. Yalnızlığımın üstünde yatıyor
Boğuk yankısı hissediyorum
bana ulaşan adımlarının.
Dileniyorum dopdolu kucağından
geceyi sessizce ısıran kelebeğimi. İliştiriyorum sonsuzluğa
Azat ediyorum ışıkları lambalardan
içimde yüzüyor yüzünün aksi
güneşin parlıyor camdan...
Seninle bir düşün içinde
gömülüyorum toprağa.
Çatlıyor gece bakışlarında doyuyorum hasretine tıka basa.
Issız bir orman biçiyor dudaklarımı
kalın halatlar bağlanıyor kollarımıza...
Dirençli değilim belki zamana hep hazır buldum yıkılmış duvarları.
Sayfalar dolusu içinde dolaştım durdum bel ki de dizelerimin çatladığı yaralarda...
ömürlük kahvaltımızı yapalım Çınar Altında.
Sokak köpeklerine kedilerine sataşalım muzipçe
az ama öz dostlar olsun ellerimizde... Tanınmamış geçmiş olmasın aramızda
Sen yine kıskan beni kendi caddelerinde
hatta başka şeyleri bahane ederek kız bana yine. Sevginden olsun suskunluğum karşında.
Denizlerimiz, yollarımız,hasretimiz,şarkılarımız olsun
kendimize ait yazılarımız şiirlerimiz okunsun Bazen dilmaç olalım dillere
Mevsim ne olursa olsun karlar yağsa da bazı günlerimize..
Yasla başını göğsüme saçların sırnaşsın yüreğime
Tanımlı ol yürü başımın üstünde İstanbul’um gibi Tarihinin önünde el sallarken bulayım kendimi.
Gözlerim düşse de uzaklara
ayaklarım öpsün sokaklarını... Bak demir almış yan yatıyor sevda adlı bir gemi
hadi koşalım ıslıklarına şimdi
Ben sana erken geldim Sen bana geç kalma emi...
Gözlerindedir arpa boylu ömrümün sevinci...
Ferda Özsoy