Hangi minvalde olursa
olsun imgelem gücü, yazarın eriştiği o doruk noktasının ruhtan kaleme
yansıttığı bir izdüşümüdür zihninin derinliklerinden etrafa kıvılcımlar
sıçratan…
Akabinde yarattığı
kahramanlar birer ikişer dile gelir öykünürken hayatın akışına her ne kadar ket
vurulsa da edilgen bir muafiyet ile muzdarip olduğu tüm o ikilemlerin zorunlu
bir yansıması olarak.
Cervantes Don Kişot’u
yazarken ve yazın sürecinde o yazma eylemi ile yol aldıkça kahramanının
kişiliğini değiştirmek konusunda asla sıkıntıya düşmemiştir.
‘’Rabelais, Cervantes,
Diderot ve Sterne’ün başımızı döndürdüğü özgürlük, yaratılan doğaçlama ile
adeta senli benliydi. Karmaşık ve katı yazma sanatı, ancak XIX. yüzyılın ilk
yarısında buyurgan zorunluluk oldu.’’(Alıntı)
Yazın türü aynı zamanda
kalemin sahibinin ve detaycı zihninin bir sunumudur bir yandan iç dünyaları
irdeleyen bir yandan roman(hikâye) kahramanlarının kendi özerk öykülerinde bir
noktada kesişirken.
Dostoyevski ve
‘’Cinler’’ için yazdığı notlara göz atmak gerekirse, görünen odur ki; yapı
mekanizmasını daha iyi düzenlediği ölçüde yaratılan kahramanlar daha gerçekçi
ve bir o kadar doğaldır.
Eski roman ustalarının
sanatları ile çağımızın romancısı karşılaştırıldığında günümüz yazarı XIX.
yüzyıl romancısının büyük deneyiminin üzerinden asla atlayıp geçemez.
Yazınsal eleştiri
getirilen her türlü çağrışımıyla estetik varoluşun temeli ve deneyimin
koşullanmış bir yansımasıdır. Zira bir yazar için eleştirilmek adeta bir kâbustur
yazın sürecini baltalayan ve değer görmemesine ilişkin bir öngörü.
Yazınsal eleştiri
şartların, konumun, toplumun ve basının evriminin etkisi ve zoruyla farklı
açılardan yaratılan eseri aydınlatan bir ışıktır. Bir yandan yolu açan ve
istikametin gittiği yönün tersine ya da paralel seyretmesine de imkân
yaratmaktadır.
Bütün romanlar özünde
tek tip bir soruya yanıt arama telaşı içindedir:
‘’Nedir bir birey?
Kimliği nasıl oluşur?
Nereden kaynaklanır?
Kendini tanımlama
sürecinde geliştirdiği tüm o öngörü ve birey kendini ne ile tanımlar ya da ne ile
oluşur?
Gizil estetiği nerede
tümlenir…
Dünya görüşü ve
düşünceleri vb.’’
Thomas Mann bu bitimsiz
araştırmaya oldukça önemli bir katkıda bulunmuştur:
‘’Davranmayı
düşünüyoruz, düşünmeyi düşünüyoruz ama bizim varlığımızda düşünen ve davranan
bir başkasıdır ya da başkalarıdır.’’
Ve yine Mann’ın
sorguladığı gibi:
‘’Büyük bir çekici gücü
sahip olan ve bizi geçmişin kuyusundan, uzaktan yöneten, bir kuşaktan ötekine
geçmiş o çok eski alışkanlıkların ilk örnekleridir bunlar!’’
Yazarın esin kaynağı
tüm o veriler bir yandan zamanın süzgecinden geçip okuyucuya yönelen uzantısı
ile gerek tarihe gerekse ana ışık tutmaktadır. Yazınsal eleştiri zamanın izafi
edilgenliğinde anı dünden bugüne taşıyan, seneler hatta asırlar evvel
yaratılmış yapıtları eleştirisel yetisiyle kavramayı ve kavratmayı sağlayan bir
perspektif sunmaktadır gerek okuyucuya gerekse yazın dünyasındaki tüm o yapı
taşlarına…
Eşlik eden böylesi bir
düşünce değil midir tarihin ve edebiyatın tozlu sayfalarından günümüze uzanan
tüm o değerleri tanıyıp bilmemize vesile olan ve tüm o kıymetli yapıtları keyfi
yargılara teslim etmeden bölünmez bir bütünlükte sunan.