Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-7

...

“Evrenlerin yaratıcısı, bilinmek istediği için biz insanları yarattı. Yaratılan ilk insan ise tüm insanların ilk babası olan Adem (as)’dır. Âdem (as) hem ilk insan ve yaratıcının yeryüzündeki ilk peygamberidir. Daha sonra birçok peygamber ve birçok kitap gelmiştir. En son gelen kitap ise Kuran’dır. Bilgilerim ilahi bir kaynak olan Kuran’a dayanır.” 

 

“Biraz önce sevgi diyordum. Sevgi konusundaki cümlemi burada tamamlamak istiyorum. Bilmeliyiz ki, sevgi; evreni yaratanın, yarattığı biz kullarına bir ikramıdır. O her şeyi sarabilen ve her şeyden üstün bir kudrettir. Evrenin sahibinin varlığına bir delil, bir nişanedir. Sevgiyi bir tarife sığdırmak zordur. Onu daha çok yaşayarak görür ve hissederiz.”

 

“Nasıl ki, yeme ve içme olmadan beden kuruyor ise ruhunu aç ve susuz bırakanlar da fazla yaşayamazlar.  Bilmeliyiz ki, nefis şer ve kötülük ile beslenir. Bu ise kalbi yaralar, vicdanı rahatsız eder ve huzuru kaçırır. Huzursuzlukla bu fasit daire artarak devam eder. Bu çemberi aşamayanlar, nefislerini besledikçe kalp ve vicdanlarında ki huzur melekelerini kaybederler. Çare olarak da yeniden nefsinin tatmininde ararlar.”

 

“Nefis cimriliği sever. Para biriktirdikçe mesut olacağını zanneder. Hâlbuki kalp ve vicdan fakirleri doyurmaktan zevk alır. Nefis kibir ve gurura âşıktır, büyüklenmekten hoşlanır. Hatta Japoncada da bildiğim kadarıyla bunu anlatmaya yarayan bir atasözünüz vardı. “Adam mevki sahibi olmaya görsün, köpeği bile mağrur eda takınır” diye…

 

Kalp ise tevazudan… Nefis oyun ve eğlenceye düşkündür. Kalp ve akıl ise çalışma ve gayreti emreder ve onunla rahat bulur. Beka ve ebediyete yani sonsuzluğa âşıktır.”

 

“Nefis ise fani ve geçici şeylere vurgundur. Nefsinin her arzusunu yapan, huzur yerine serap kovalar. İnsan; nefsin istekleri ile değil, kalbin tatmin edilmesi ile saadet bulur. Kalp ise ancak evrenleri yaratana kulluk yapmakla tatmin olur.”

 

“Belki de ben kalp deyince, insanın sol göğsü içindeki küçük bir et parçası olarak anlamayın. O kalp sadece bir et parçasıdır. Maddi kalp sadece bedenin her yerine kan ulaştıran, dakikada ortalama beş kilogram kadar kan pompalayan bir cihazdan ibarettir. Ki bu maddi kalbin bedendeki rolü ne kadar önemli ise, manevi kalbinde insanın ruhi hayatındaki rolü çok büyüktür.”

 

Ai “Doktor Amca, peki o manevi kalp ne ile tatmin olur?”

 

“Nasıl ki; göz görmekle, kulak işitmekle, dil tatmakla tatmin oluyor ise kalpte ancak tüm evrenlerin yaratıcısına iman etmek, onu zikredip anmakla tatmin olur.”

 

“Dönüp kendi kendimize soralım. Bizi kim yarattı? Şu âlem kimin mülkü? Biz kimin misafiriyiz? Özellikle ben bu gün veya birkaç gün sizin misafirinizim. Ya siz?”

 

“Milyarlarca yıllık bir ömre sahip dünyada, yetmiş ve seksen yıllık bir ömre sahip olan insan da dünyanın misafiri değil mi? Dünya size yeme, içme, giyinme ve barınma için izzet ve ikramda bulundu ise, bu sizin de dünyada belirli bir süreliğine misafir olarak kaldığınızı göstermez mi?”

 

“Bizi bu dünya denilen küçücük bir kara parçasında bizi belirli bir süreliğine yaşatan ve misafir eden zat kimdir? Sormayalım mı?”

 

“Diğer bitki ve hayvanat âlemi bu kâinatın maddesine ihtiyacı varken, insan bu âlemleri yaratanı tanımaya ve bilmeye muhtaçtır. Yani ona iman ve itaat etmeye ihtiyacı vardır.”

 

“Biliyoruz ki, beden ruhun meskenidir, kâinatta onun şehridir. Kalp hem meskenini, hem de şehrini sever. Bilir ki ikisi de kendinin mülkü değildir. Mutlak irade ve gücün sahibi olan yaratıcıya döner. Dileyeceğini ondan diler. İşte bu iman ve bu marifet ile tatmin olur.”

 

“Ai Hanım Kızımızın sırtını giydirebiliyor ve karnını doyurabiliyorsunuz. Peki, onun ruhunun istediklerini karşılayabiliyor musunuz? Yeteri kadar karşılayabilseydiniz bu günkü olumsuz harekette bulunmayacak, böyle üzücü bir olayla karşılaşmayacaktınız. Ai Kızımız sizlere sesini duyuramadığı için bu hareketi ile gerektiğinde ölümü bile tercih edebilecek kadar bir risk ile dikkatinizi çekmeye çalıştı.”  

 

“Ev, araba, elbise, telefon, bilgisayar ve benzerleri sadece bu dünya ile alakalı şeyler. Peki, onu yeteri kadar dinleyebiliyor musunuz? Kafasındaki sorulara cevap verebiliyor musunuz? Onun ruhunu ve gönlünü yeteri kadar aydınlatabiliyor musunuz?”

 

Bay Hakura “Yediği önünde, yemediği arkasında… Daha ne isteyebilir ki?” dedi.

 

Dr. Safa “Efendim, madde olarak tamam, hiçbir eksiği yok. Peki, onun istediği kadar ilgi ve sevgiyi verebiliyor musunuz?”

 

Bay Hakura sustu. “İtiraf etmeliyim ki, Veremiyorum,” dedi.

 

“Bu Hanım kız sizden çok şey istemiyor, onun çocukluktan gençliğe doğru yöneldiği bu devrede, daha yakın ilgi ve daha çok sevgi istemesi kadar doğal ne olabilir? Onu ihmal etmemelisiniz.”

 

“Hâlbuki Bay Hakura ve siz Hayâ-San Hanım iki farklı ailelerde dünyaya gelmiş, ayrı bir kişilik ve kimlik taşıyordunuz. Takdir edersiniz ki bu yönde yani birliktelik yönünde arzu ettiniz ve bir yuva kurdunuz. Bu birlikteliğin meyvesi Ai kızımızdır. Hâlbuki ayrı ayrı tek başınıza iken böyle bir eseri meydana getirmeye güç yetiremiyordunuz.”

 

“Birçok insan çok arzu ettikleri halde çocuk sahibi olamıyorlar. Hâlbuki yaratıcı bu emaneti size kolayca verdi. Belki yeteri kadar bunun farkına bile varmadınız. Aslında bu kendiliğinden olan değil, bizlere emanet edilen bu eseri muhafaza etmek zorundasınız. Gerekli olgunluğa gelinceye kadar üzerine titremek ve günü geldiğinde onu bu yuvadan uçurarak kendi eşini ve yuvasını kurmasına yardım etmelisiniz.”

 

“Bu vazifenizden kaçınma gibi bir lüksünüz yoktur. Olmamalıdır da… Öylesi bir durum sizi çok yaralar ve yorar…” dedi. Bu arada Dr. Safa’nın cep telefonundan akşam ezanı okunmaya başladı. Bütün bakışlar telefon üzerinde toplandı.

 

Dr. Safa “isterseniz sonuna kadar bir dinleyelim, açıklama yapacağım,” dedi. İstiyordu ki bu güne kadar duymadıkları bir sesi, bir çağrıyı dinlesinler.

 

“Öncelikle özür diliyorum. Niyetim size nutuk çekmek veya konferans vermek değildir. Ama gördüğüm kadarıyla sizin gibi kültürlü insanlara, farklı bir bakış penceresi veya ufku aralamak, farklı bir açıdan seyretmenizi ve anlamanıza yardımcı olmaktı… Evrenlerin yaratıcısı benim aradığım ve bulmak istediğim bir ailenin bulunmasına sizin bana yardım etmenizi, benim de Ai kızımızın imdadına yetişmemi ve sizler ile tanışmamıza bir fırsat vermesi, bir araya getirmesi elbette onun eseridir. Bize ise rolümüzü hakkıyla oynayıp oynayamadığımızı görmek düşer.”

 ...

Devamı Var

...

Ant-150515

( Jap. Sevdiren Kadın-7 başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 23.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.