Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-6
“Babasından yeteri kadar beğeni ve takdir gören kızların dış dünya
ile olan güvenini o kadar sağlamlaştırır. Hatta bazen kız çocukları babalarını
annelerinden bile kıskanır olurlar. Bu geçici bir durumdur. Anlayışla
karşılamak gerekir.”
“Genç kızların azarlanması onları daha fazla içlerine kapanık yapar.
Çocuklar, anne-babaya evrenleri yaratanın bir emanetidir. Ona göre sahip
çıkmak, ona göre eğitmek gerekir…” dedi.
Haya-San kadar Ai’nin de bu yabancı genç doktora da ısınmış, canı
kaynamıştı. Onda insanı kendine çeken bir tılsım vardı sanki… Ne kadar çok şey
biliyordu bu adam. Kendinden o kadar emin görünüyor, o kadar doğal konuşuyordu
ki… Yapmacıktan uzak, insanı kendine çeken bir yapısı vardı. Dr. Safa’da her
insana ilgiyle yaklaşması aradaki buzları eritiyor, yabancılıkları kısa bir zamanda
silip atıyordu.
İnsanı sıkan, aşırıya kaçan hiçbir harekette bulunmuyordu. Sempatik,
cana yakın candan olması, sanki kırk yıllık dostlar gibi hareket etmesi kendini
daha çabuk kabul ettirmişti. Bu yabancının konuk olarak kalması, kocasının da
biraz daha eşine, evine ve kızına vakit ayırması için bir fırsat olabilirdi. Birkaç
saatlik hastane bekleyişinden sonra hep birlikte eve dönmüşlerdi. Ai yatmak
istememesine rağmen, Dr. Safa onu bir süre uyuyup dinlenmesi gerektiğine ikna
etti.
Başkan Hakura için ise artık mesai bitmek üzereydi. Sekreteri
arayarak önce kısa bir bilgi verdi. Ve sekreterden arayanlarla alakalı bilgi
aldı. Nüfus müdürlüğünden istemiş olduğu bilgi gelmemişti.
Sekretere “Müdür Beyi ara istemiş olduğum dökümü mail adresime göndersin?”
diyerek tekrar gitmeyi iptal etmiş olduğunu ilan ediyordu. Başkan “İster iseniz
akşam yemeğini hep birlikte dışarıda yiyelim,” dedi.
Dr. Safa bunun, Ai için uygun olmayacağını beyan etti. “Ama Hayâ-San’ı
yemek için yormak istemez iseniz yemekleri eve isteyebilirsiniz,” dedi.
Başkan Hakura “Bak bu iyi fikir, neden olmasın,” dedi. Bu Hayâ-San için
de bir değişiklik olurdu. Dr. Safa “Lavaboyu kullanabilir miyim?” dedi. Başkan
ona yol gösterdi. Hayâ-San da, mutfağa
geçmişti.
Dr. Safa abdestini aldı, bir köşe çantasından çıkardığı seccadesi
üzerinde ikindi namazını eda ediyordu. Dr. Safa’nın yaptıkları, açık olan kapı
aralığından Hayâ-San dikkatini çekti. “Bu genç adam, öyle ne yapıyordu?”
Daha önce böyle bir şey gördüğünü hatırlamıyordu. Diz çöküp gözleri
kapalı olarak oturmasına takılıp kaldı. Yaptıklarına bir anlam veremedi. Ama
rastgele, başıboş yapılan bir şey de olmadığına dair içinde bir kanaat uyandı.
Dr. Safa; Başkan Hakura’nın yanına dönmüş, sohbete dalmışlardı. Gün
batımına doğru balkonda güneşin batışını seyrediyorlardı. Hayâ-San kâselerde
Ocha/yeşil çay ikram ederek, yanı başlarına oturdu. Onlar konuşurken, Hayâ-San
daha çok Genç Doktorun her hareketini izlemeye almıştı. O arada Ai yanlarına
döndü.
Hayâ-San “Kızım dinlenmen gerekiyordu,” dedi. Ai “Boş versene anne,
daha sonra dinlenirim. Hem ben kendimi gayet iyi hissediyorum,” dedi ve
babasının yanına sokularak kollarını babasının beline dolayarak başını ona
yasladı.
Dr. Safa “Bu safhadan sonra Ai’yi yatmaya zorlamayın. O vücudunun
dinlenmesinden daha çok, ruhunu dinlendirmeye ihtiyacı var. Bizim ile
birlikteyken de dinlenmiş olacaktır.”
Doktorun sözleri üzerine Hayâ-San sesini çıkarmadı. Hayâ-San kendi
içinden konuşulanların daha çok aile, sevgi ve bağlılık gibi konuların üzerinde
olmasını arzuluyordu. Ai’nin yanlarına gelişi bu imkânı vermiş, Hayâ-San da
kendini daha fazla germek zorunda kalmamıştı.
Dr. Safa “Ruhun dinlendirilmesi bizim kültürümüzde olduğu kadar,
sizinde kültürünüzde de fazlasıyla vardır. Görüyorum Ai kızımız sevgi eksikliği
yaşamaktadır. Daha çok sevilmeye, daha çok ilgi ve alakaya ihtiyacı vardır.
Bunu da haklı olarak en yakınları olan sizlerden beklemektedir. Bundan daha
doğal ne olabilir?”
“Biz insanlar ki iki yönlü bir varlığız. Birincisi maddi boyut
dediğimiz vücut, beden ve onu kuşatan çevre ve mekânla ilintiliyiz. İkinci
boyutumuz ise, ruh ve mana yapımızdır.”
“Nasıl ki, yiyip-içip, giyinmekle maddi boyutun ihtiyaçlarını
karşılıyor isek, ruhun da kendine göre doyurulması ve giydirilmesi gerekir.
Belki o nasıl bir şey diyeceksiniz? Elbette siz de haklısınız.”
“İnsanın maddi boyutu bir damla su ile başlar ki, temel ve özünde bu
dünyaya ait maddi atomlardan müteşekkildir. Ama insanı insan yapan ise onun ruh
boyutudur. Ruh ise madde ile açıklanamayacak kadar çok farklı bir yapıya
sahiptir. İnsanlık âlemi bunu yeteri kadar çözebilmiş ve anlayabilmiş değildir.
Metafizik özellikler taşır ki, bu yapıyı analiz etmeye, fizikin veya fizik
kurallarının buna gücü yetmez.”
Hayâ-San “Ne kadar güzel şeyler anlatıyorsunuz. Ruhumuz konusunda
bizi aydınlatır mısınız?” dedi.
“Evrenler yarılmazdan çok önce, ruhlar yaratılmış ve yaratıcı
ruhlara sormuştu. Ben sizin rabbiniz/yaratıcınız değil miyim? Ruhlar da
yaratıcıya cevap vermişlerdi “Galu bela/evet rabbimizsiniz,” diye... Onun
içindir insan ruhlar âleminde verdiği bu söz yüzünden bir yaratıcıya bağlanmayı
ve ona ibadet etmeyi ister. İnsanın tapınma ihtiyacı bu yüzdendir.”
Başkan Hakura “Peki, ruhların evrenlerden çok önce yaratıldığını
söylüyorsunuz. Bu bilginin doğruluğu ve kaynağı neredendir?”
...
Devamı Var
...
Ant-150515