Önce aptal bi sırıtışla başlar herşey. Bir bakmışsın ki içinde kelebekler uçuşuyor. Bu öyle hezeyan bir yıkım değildir. Sadece ufak bir başlangıçtır. Sorgulama dönemidir. Evrenseldir. Pir-ü pak edersin herşeyi. Ilık bir akıntının berraklığı gibi herşey temiz  ve saftır. Bundan önce yitirdiklerini geçmiş'e kaldırırsın. Geçmiş'e  el değmez. Ancak ve ancak geleceğe dokunabilirsin parmak uçlarınla, bir sonraki gün geleceği için. O gün'de geçmişte kalacağı için. Gelecek hem el değmiş, hemde dokunabildiğin kadar olayların içinde bulursun kendini.
Karşıdan gelen bir bakış, bir söz'e nazar edersin. Bir sözle başlar herşey. Aslında söz de değil. Bir bakıştır. Sözsüz bir iletişimdir bu. Bedenin ne diğer uvuzları,  ne de senin kaskatı durmuş bedenindir. Gözlerdir birbirine ayna  olan. Ben senim, sende bensin. Beni kırarsan kendini kırmış olursun. İki bedenin tek vücut olmasıdır. Burada kader başlar. Kalın bir çizgidir. yaşamı o kalın çizgiye hapsedersin.  Sonrasında işler değişir. O çizgi giderek incelmeye başlar. Kişilikler ön plana konulur. Karakterini terbiye edebildiğin yere kadar gider. Veya karakterini  sınırlandırdığın vakit tek uçlu yönden başka bir yol ayrımı çıkar ki, bu yıkımdır. Vücudun içinden artık bir ben değil. Sen ve ben olarak ayrımlar çıkar. Ayrımlar ayrımları doğurur. Artık ben senim sende bensin. Beni kırarsan, kendini kırmış olursun evresi değildir. O yontulan taştan geriye kalan ,kaya tozlarıdır ki, bir rüzgarla hepsi ayrı coğrafyaya savrulur. İlişkilerde bir seven bir de sevilen vardır. Seven taraftır ölerek yaşayan. Bu ilki veya bir sonraki ne fark eder? Bu çember giderek büyür. Ne başlangıcı ne sonu bellidir.Çember büyüdükçe içinde ki boşluk da giderek açılır. Yıllar yaşları, yaşlar yılları köreltir. Artık yeni aldığınız kalem, ayakları üzerinde uzun boylu değildir. Kullanıla kullanıla sürekli açma ihtiyacı duyarsınız aslında bu bir tür ihtiyaçtır. Gereksiniminizi karşılar. İlişkilerde böyle böyle çoğalır aslında, ya ihtiyaçtır, ya araçtır, ya da çıkardır. Hangisini karakterinize uygun görüyorsanız. O sizsinizdir.  Çember açıla açıla, diliniz de iyice sivrilir, ama o uzun boyunuzdan eser kalmaz. Bükülür, incelir, ya da tam orta yerden kırılırsınız. Yaş dayandımı otuza geçen giden o güzel günlerin meyvesini veren kadınları ya da erkekleri düşünürsünüz.  İlk heyecanınızdan eser kalmaz, ilk sevişinizden, ilk öpüşünüzden ve elbet ilk sevişmenizden. Kullanıla kullanıla o da eskir geçer.
 Parmaklarınızı  ahşap panaller üzerinde gezdirip boşluğa düşen parmak uçlarınıza bakınız. Ne görüyorsunuz? Üstü gri toz lekeleriyle kaplanmış koskaca bir geçmiş. Evet, koskoca bir geçmiş. O toz kadar yuva yapmışsınızdır. Sonra dilinizde kekremsi bir tatla oyanalırsınız. Dudağınızın arasından bir hışımla çekip aldığınız sigara izmaritini kaldırım köşesine atıp. Tüm gücünüzle okkalı bir tükürük savurup üstüne dahi basıp geçmezsiniz. Hep bir sonraki adımdır öfkenizi dindirecek olan.  Bir önceki yahut bir sonraki ne fark ediyor diye soracak olursanız bir önceki adımdır öfkeniz. Bir sonraki ise sizi dinginliğe götürecek olandır. Ya da öyle düşünürüz. Beş adım.. on adım ... ve en nihayetinde kaç adım atmışsanız kat be kat eski halinize dönersiniz. Çember bu ya başı ve sonu belli değildir.
Koskoca asfalta bulaşan egzoz dumanlarının, araba frenlerinin sesine kulak tırmalayıp, yanıp sönen levhaların arasından nasıl sıyrılacağınızı hesaba katarak , plan yaparsınız. Hayat bu ya,   yağmurun tıkırtısını özlediğiniz döneme denk düşmüştür belki de, hemen sağ tarafınızda, saçları omuzlarına değen, tam ortasından dökülmeye başlamış, sarı tutamların arasında kol gibi gezinen beyazların yuva yapan saç diplerine kadar yerleşen kırılganlığa dikkat etmeyip, yılların değiştiremediği iki çift göz'e takılıp kalırsınız. Evet tanıyorsunuzdur o bakışı, göz altına yerşelmiş olan torbaların, burun hizasından çene bitime kadar ince çizgilerle büzüşmüş olan  tende gezinir bakışlarınız. Sonra tekrar gözlerine takılı kalırsınız.Çünkü bir tek orası değişmemiştir eski günlerin hatırasını yad eder. Film şeridi gibi gezinip durur yaşantılar. Cama tıklatılan bir çift ele takılı kalırsınız. Avuç içine kadar ezbere bildiğiniz, parmak boğumlarına kadar dudaklarınızı değdirip öpüp kokladığınız el, o el değildir. Yılların münzeviliğini taşır.  Camı ardına kadar açıp, titreyen ellerinizle parmak uçlarına dokunup aşağı yukarı hareket ettirip kısa bir tokalaşmayla sona erdirirsiniz.  Nasılsın sorusuna verilebilecek yüzlerce cevabınızdan siz sadece "iyiyim" kelimesini telafuz etmek zorunda kalırsınız.  Bu herşeyin tam tersidir. O an içinizde bulunduğunuz durumunda, karşılıklı hissiyatlarında, durduğunuz  yön bile birbine terstir.  Sadece gözlerdir aynı yöne bakan,
sonrasında ses tonunu  çok iyi bildiğiniz ince kıvrımlarından taşıp kabına sığmayan bir malzeme olduğunu, giderek belirsizleşen ve kalınlaşan mutlak sonsuzluktur.
Ya kaldığınız yerden devam edersiniz, ya da bir başlangıca yön verirsiniz. En acı olanıdır ki çok iyi bildiğiniz zevkleri, tatları ,çok çok iyi bildiğiniz bedenin ölçümleri artık değişmiş olan ve sizin tüm bunlardan yoksun oluşunuzdur.  Hayat bu ya, planlarla kurduklarımızı ya yeniden inşa ediyoruz ya da başka bir sürprizle karşılaşıyoruz.Bu da bir kader ya,  ya oluşumudur ya da oluşumundan sıyrılıp başka toprakta filizlenmesidir. Gün gelip çok sulanırsa şayet kurur tohumları toprağa karışır. Geldiği yöne doğru savrulursa ya bu senin şansındır. Ya da hayatın sana kurduğu şansızlığı idrak edebilecek aklı seviyesinde düşünürsen gördüğünle yetinirsin. Ve görünmeyene sevdalanırsın.


 




( Hayatın İçinden başlıklı yazı Eylüll tarafından 20.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.