Ahmet AYAZ

Gaziantep Güneş Gazetesi 13 Mayıs 2015

………………………………………………………….

 

       Yaşım 68. Şair-gazeteci-yazarım. Eli kalem tutanların bir çoğu beni Türk Dünyasında bilir ve tanırlar.  1980 öncesi gördüklerimi ve yaşadıklarımı kaleme almaz, geleceğin genç kuşaklarına duyurmaz isem, kendimi Türk Halkının karşısında, suçlu ve vebal altında kalacağımı düşünerek, bilgisayarımı önüme aldım. 

       01 Şubat 1978 tarihinde Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğünde açılan memur sınavını birincilik ile kazandım ve Gaziantep Devlet Hastanesinde, Hasta Kabul  Memuru olarak göreve başladım. Bir gün nöbetçi memrluğum sırasında Gaziantep Eğitim Enstitüsünde öğretim görevlisi Yanılmıyorsam Mehmet İhsan İSLAMOĞLU idi.  kimliği belirsiz kişiler tarafından kurşunlanmış, hastaneye ölü olarak getirildi, ama hastanede büyük bir insan topluluğu bekliyor. Bu sırada, nöbetçi memur odasında telefonum çaldı. Telefonumu  açtığımda bir bayan sesi “Ben İslamoğlunun eşiyim, durum nasıl, İslamoğlu ölmüş mü? “diyor. Ben ölmedi dedim ve  telefona Kilisli birisini çağırdım. O İslamoğlu iyidir, şimdi geliyoruz, bekle yenge dedi ama, çok sürmedi karnı  burnunda gebe bir genç hanımefendi bir taksiden indi.  Eşi, İslamoğlunun öldüğünü fak edince, Şerefsiz Demirel, Namussuz Ecevit, İt Türkeş, Alllah belanızı vere Erbakan,  diye feryatlar eden hanımefendinin sesi senelerdir kulaklarımdan gitmedi. Gitmez de.

       O yıllarda rahmetli kardeşim, eniştem ve ben devletin memuruyduk. Hiçbir kimse ile alıp veremediğimiz bir şey yok iken,  daireye giiderken ve gelirken, her  gün değişik yollardan gidip gelirdik. Hastanede akşam olunca, yanımdaki  arkadaşa “Çok şükür bugün ölü ve yaralı gelmedi derken, bir baktığımda iki ve ya üç tane, kimliği bilinmeyen kişilerce öldürülmüş insanlar gelirdi. Kimlerin, kimler tarafından, ne  zaman ve   nasıl öldürüleceği belli değildi. Sokaklarda yürüken önümüzde insanlar kurşunlanıyordu. Polisler korkularından gördüm diyenleri dövüyorlardı. Buna şahidim.Şuan sayacak olsam, sayısını söylemek elbette mümkün değil. Rahmetli Dr. Orhan ÖZBAY, Sağlık Müdürü Bercis SEDEN, Av. Mehmet Ali ÇELİK,  Dr. Rauf YILMAZER,  Av. Mehmet ÇAPAR, Cemal DEMİR, Mehmet ŞAHİNOĞLU, gibi çok değerli insanlar sadece gaziantepten. Ülke geneline gözatacak olursak, Bahriye ÜÇOK, Gün SAZAK, Prf.Muammer AKSOY gibi nicelerini kimliği bilinmeyen kişilerin  kurşunları ile kaybetmişiz. Sadece Gaziantepte yazdıklarım, olanların binde birisi bile değildir, bunu da bilmenizi istiyorum.

          Ne yazık ki, Cumhuriyetimizi korumak va kollamak amacı ile, bu gidişe dur diyen, Kenan EVREN PAŞA, Cumhuuriyetimizi ortadan kaldırmakla suçlanarak, yargılandı. Halbu ki, istese cumhurbaşkanı olarak göreve devam ederdi, kendisine hiçbir kimsenin müdahale etme şansı yoktu. Ben durumu düzelttim, demokrasiye geçilmesi gerekir diyerek geriye  çekildi. Maddi ve manevi olarak hiçbir şey  düşünmeden, kendini cumhuriyetimizin korunması ve kollanması için ömrünü tüketen Kenan EVREN PAŞANIN cenazesine bugün kimse sahip çıkmıyor. Yazıklar olsun. Kenan PAŞA bu Türk Halkına, acaba hakkını helal  etti mi diyeceksiniz. Ama yanılgısı şu oldu. Eğer o  günün siyasilerinin ipe çekilmesini de oylamaya koysaydı. Hiçbir kimse hayır demezdi. Farz et ki, bir sağdan, bir soldan dedi. Bu sağdan ve soldan asılanlar, camiden mi, getirilip asıldılar. Elbette ülkede kan döken, can telef eden kişilerdir, bunlar. Biz 7. Cumhurbaşkanı Kenan EVREN PAŞAYI  12 Mayıs 2015 günü Hakka yolcu  ettik. Sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Biz dünümüzü çok çabuk unutan, kiymet bilmez ve nankör insanlarız. Kan gölü olan bir ülkeyi, cennete çeviren zat’ı muhteremin MEKANI CENNET OLSUN. NUR İÇİNDE YATSIN Derken, aşağıya Bir şiirimi alıyorum.

 

EYLÜLDE  GÜZ GÜLLERİ AÇTI

Yıl 1980 Eylülün On iki si. 
 
Kan gölüne çevrilmiş bir ülkede,
 
Bir can pazarındaki canlar;
 
Bir kurşuna kurban giderken,
 
Hızır gibi yetişti Kenan Evren.
 
 
Eylülde güz gülleri açtı,
 
Ufukta güneş batarken.
 
Ve satılmış yerli düşmanlar,
 
Kalleşçe pusuda yatarken;
 
Güz gülleri açtı.
 
 
Yıl 1975
 
Terör azıyor
 
Ve bütün gazeteler yazıyordu
 
Günde 8-10 kişinin öldüğünü
 
 
Yetkililer domuz gibi bakarken
 
Ve bütün siyasiler kulak tıkarken
 
Kurşuna kurban gidiyordu,
 
Suçsuz, günahsız insanlar.
 
 
Kör olma da, tarihe bir bak;
 
Niçin öldürüldü Bercis Seden,
 
Niçin öldürüldü Gün Sazak.
 
Ve daha niceleri.
 
 
Hani nerede Mehmet Çapar,
 
Nerede Mehmet Ali Çelik?
 
Diyeceğim çok,
 
Anlayan olursa eğer.
 
 
Eğer bir araya toplansa,
 
Sel olur akardı dökülen kanlar.
 
 
Mehmet Demirel Babacanoğlu yazmış.
 
650.000 kişi gözaltına alınıp,
 
48 kişinin asıldığını,
 
Ve suçluların yurt dışına kaçtığını.
 
 
Yazmamış bunların niçin kaçtıklarını.
 
Başımıza ne belalar açtıklarını.
 
Ve her gün ölüm korkusu saçtıklarını,
 
Yazmamış.
 
 
Söylemem gerekir,
 
Eylülde güz güllerinin açtığını,
 
Ve hürriyetin eylülde ışık saçtığını.
 
 
Düşman yoktu;
 
Düşman çoktu karanlık sokaklarda.
 
 
Kimin düşmanı kimdi bilinmez
 
Yollarda yürünmez
 
Bir kan gölü idi Anadolu.
 
 
Yazsam,
 
Sayfalara sığmazdı öldürülenlerin ismi.
 
 
Ağlayan analar,
 
Yavuklusuna hasret kalan genç kızlar,
 
Caddelerde vurulup öldürülen devlet adamları;
 
 
Eylülde bir güneş doğdu.
 
Ve Eylülde güz çiçekleri açtı renk renk.
 
 
Can pazarında canlar,
 
Bir kurşuna kurban giderken;
 
Hızır gibi yetişti Kenan Evren Paşa,
 
Eylülde güz çiçekleri açtı, özgürce.

 

Ahmet AYAZ (Sihirli Mektuplar))

( Boynumda Vebal Kalmasın başlıklı yazı Ahmet AYAZ tarafından 13.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.