Gorgoras'lı İskender (Yerel hikaye)

 

 

Bir kere niyet etti her şeye rağmen gider

Bildiği tek bir şey var yol yürümekle biter

 

Aslında gitmesini gerektiren şey yoktu

Ama bu İskender’dir ilgi arzusu çoktu

 

Vakit geç’miş fark etmez ya da hava kararmış

İskender yola çıkmış bir macera ararmış

 

Belki de biraz köyde biraz da Çaykara’da

Gezip dolaşacaktı kalacaktı orada

 

Yakında dönecekti çok işleri var idi

Acele etmeliydi çünkü vakit dar idi

 

Yayladan hareketle köye gitmek istedi

Anası oğlum gitme vakit çok geçtir dedi

 

O çoktan hazır imiş lastikler ayağında

Güneş kızıla dönmüş gülümser afakında

 

Bir yandan annesine tebessümle bakarak

Bırak da gideyim der yüreğini yakarak

 

Annesi de mesajı almakta gecikmemiş

Hazırlığa başladı daha karşı çıkmamış

 

Bir şeker çuvalına koydu süzme yoğurdu

Oğlunu çok severdi ne hevesle doğurdu

 

Her şeyden birer parça azığını sağladı

Çuvalın ağzını da sıkı, sıkı bağladı

 

Köye boş gidilmezdi şartların gereğiydi

Anasının kuzusu hem evin direğiydi

 

Sırtında siyah montu artık yola çıkmıştı

Çuvalı bir sopayla omzuna takmıştı

 

Çok severdi İskender yaylanın havasını

Hele sabah vaktinde muhlama tavasını

 

Her taşı, toprağında mutlak vardı anısı

Bir yayla ormanında doğurmuştu anası

 

Sancıları tutmuştu geri dönüş yolunda

Böyle eve dönmüştü İskenderi kolunda

 

Şimdi büyümüş artık yaşı oldu onyedi

Koca bir adam oldu nice çuval un yedi

 

Tüm hayatı boyunca hep köyünde kalmıştı

Her yaz dönemlerinde yaylasına gelmişti

 

Hayatından memnundu son derece mutluydu

Geleceğe yönelik iyimser, umutluydu

 

Devamlı çalışarak yapıyordu her işi

Neşeli delikanlı becerikli bir kişi

 

Arkadaşları çoktu yarenliği severdi

Hem olgun hem dolgundu herkes onu överdi

 

Çok kez dostları için belâda idi başı

Gözü kara biriydi genç olsa bile yaşı

 

Çaykara’ya inince er geç olay olurdu

Hemen arkadaşları onu gelip bulurdu

 

Başka köylü gençlerle takışıp dururlardı

Beraber kavga eder beraber vururlardı

 

Ağır yük omuzunda geldi “Mangan’a” kadar

Sık ormana girecek yüreği küt küt atar

 

Buradaki ağaçlar ona aşina idi

Ürpertisi gereksiz boşu boşuna idi

 

Belirli ağaçlarda adı kazılı idi

Uzaktan görünürdü kalın yazılı idi

 

Mangan’ı bir solukta bitirmek istiyordu

Acele etmeliyim sıklaştı sis diyordu

 

Ayaklar çimenlerde çoktan ıslanmış idi

Geriye dönüp baktı biraz hislenmiş idi

 

Artık kom evlerini bile zor görüyordu

Hiç aldırış etmeden ileri yürüyordu

 

Yükü gittikçe sanki daha ağırlaşmıştı

Yorulmaya başladı vakit ilerlemişti

 

Daha öncede geçmiş buraları ve lâkin

Arkadaşı olurdu değildi böyle sâkin

 

Ama hâl-i hazırda hiç bir sorunu yoktu

Yalnızlık değil ezen, omzundaki yüktü

 

Yol daracık patika zor ile seçiliyor

Bu yollardan geçerken hep tek tek geçiliyor

 

Şimdi bir canavarla karşılaşırsa eğer

Mutlaka her ikisi biri birine değer

 

Böyle bir düşünceyle ürpermeye başladı

Bir korku sardı onu yüreğine işledi

 

Hayvan uğultuları hayaliyle ürkmüştü

Ağaçları yaratık sanıp öyle korkmuştu

 

Akşam çoktan olmuştu hava da kararmıştı

Korkudan beti benzi iyice sararmıştı

 

“Oksodi’ye” varınca yağmur çok hızlanmıştı

Bin pişman olmuş artık vah edip sızlanmıştı

 

Korunma şansı yoktu devam etmeli idi

Yağmur çamur demeden artık gitmeli idi

 

“Caluka’ya” varınca göz gözü görmez oldu

Artık aklı durmuştu bir yere ermez oldu

 

Bir dostu varmış onun elfeneri var idi

Düğmesine basınca bir güzel yanar idi

 

Ah dedi ne olurdu el fenerim olsaydı

Ona babası almış, benimki de alsaydı

 

Bir hayvan hırlaması bu esnada duymuştu

Hani yolu görmeyen, öyle hızlı koşmuştu

 

Bu duyduğu hırlama ayının sesi idi

Ya da çok korktuğundan kendi nefesi idi

 

En yakın eve varıp kapısını yokladı

Acaba anahtarı bunlar nerde sakladı

 

Bulmayınca yokladı kapısını ahırın

Bunlar tezahürüdür korku denen kahırın

 

Can havliyle kapıyı tekme vurarak açtı

Ayı var korkusuyla hemen içeri kaçtı

 

Artık içeri girmiş ıslaktı her tarafı

Bir kibrit bulmak için yoklamıştı etrafı

 

Hem tir, tir titriyordu hem de çok acıkmıştı

Kibriti bulur bulmaz büyük ateş yakmıştı

 

Kemali afiyetle azığından yemişti

Anam ne büyük insan ne akıllı demişti

 

Yatma vakti gelmişti döşeği serip yattı

Ama en önemlisi rahata erip yattı

 

Artık keyfi yerinde sırtüstü uzanmıştı

Neydi bu acelesi bu gün ne kazanmıştı?

 

Yarını anımsayıp düşüncelere dalmış

Bu gün ne düşünmüştü bu gece nerde kalmış

 

Oyalanmadan hemen eve gitmeli idi

Üstü başı kirlenmiş banyo etmeli idi

 

Sabahtan kalkar kalmaz eve ulaşmalıydı

Güzel kıyafetleri giyip dolaşmalıydı

 

Düşündükleri bunlar ne mümkün uyuyacak

Ayakkabıları da bir güzel boyayacak

 

Yaylada bir dostundan bir haber duymuş idi

Gençlik başında duman aklına uymuş idi

 

Raife’ler geldiler demesiyle beraber

Anında değiştirdi dünyasını bu haber

 

Hemen eve giderek annesine söyledi

Böylece akşam üstü yolculuğu eyledi

 

 

^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^

 

Bunları düşünürken daldı derin uykuya

Rüya alemindedir yer kalmadı kaygıya

 

Sabahtan uyanmıştı insan sesleri ile

Dinlemeye koyuldu garip hisleri ile

 

Küçük patika yolu oradan geçiyordu

Geçenler birbirine derdini açıyordu

 

-Tarlaya ben giderum, ahıra ben giderum,

Çecuklere bakarum, yemekleri ederum

 

Gene da yaranamam ne biçim insandurler

Anlayamadum gitti bana mi düşmandurler?

 

-Kız kocan ne yapayur, anasindan yana mi?

Hacan bişey deyecek onami der sana mi?

 

-Yok yook onda da iş yok, ne yapacağum bilmem..

Gider isem bobama belki da daha gelmem.

 

Sesler uzaklaşmıştı artık duyulmaz olmuş

Sabaha merhabalar içi heyecan dolmuş

 

Bacadan içeriye ışık süzülüyordu

Hava çok iyi diye buna üzülüyordu

 

Çayır kesme zamanı dönse mi dönmesemi

Köy dersen onu bekler inse mi inmesemi?

 

Köye gitmek üzere yola çıkmış bir kere

İkilem arasında yüreği pare pare

 

Köye inme arzusu ona galip gelmişti

Dünden beri bir haber kafasını çelmişti

 

Herkes yukarı doğru o aşağı giderdi

Gören mutlaka ona böyle nereye derdi

 

Sonunda köye indi, derin bir soluk aldı

Ne kadar da istese yayla aklında kaldı

 

Etrafta in cin yoktu herkes gitmiş çayıra

Şimdi köyde gezmeyi kimse yormaz hayıra

 

Bakkallar kapalıydı. bacalar tütmüyordu

Bir kaç ihtiyar kaldı elleri tutmuyordu

 

İnsanlar görür diye doğruca eve gitti

O anda gezmek değil çalışacak vakitti

 

Evin anahtarını olduğu yerden aldı

Bir yerden kaçar gibi hemen içeri daldı

 

Kendini o kadar çok iyi hissediyordu

Bu gün köy ne güzeldir hava nefis diyordu

 

İlk önce içerdeki sobayı yakmış idi

Sonra balkona çıkıp etrafa bakmış idi

 

Raifeler gelmişti çamaşır asmışlardı

Evlerinin önünü çevirip kesmişlerdi

 

Kalbinin daha hızlı çarptığını anladı

Hemen içeri girip gününü planladı

 

Kot pantolonu giydi saçlarını taradı

Evde yalnız oluşu işine çok yaradı

 

Artık dışarı çıkıp hazırlandığı anda

Ummadığı bir dostu geldi aynı zamanda

 

Ayakları sesinden onu tanıdı bildi

Kapıyı tokmakladı bu gelen İsmaildi

 

-Ooo İsmail, hoş geldin, nereden düştün böyle

Ne var ne yok nasılsın bana her şeyi söyle

 

-Hoş bulduk İskenderim, hayırdır bu ne şıklık

Bunun bir anlamı var ya sevda ya aşıklık

 

-Yooo dedi Çaykara’ya gitmeyi diliyorum

Bu sabah eve geldim yayladan geliyorum

 

-Bugün salı değil ki? Ne işin var orada

Herkes çayıra gitmiş kimse yok Çaykara’da

 

-Salı değil elbette, görülecek işim var

Çok da önemli değil ufak bir telaşım var

 

-Haa öyle mi! ..o halde ben de gelebilirim

Bu gün boşum, işim yok senle kalabilirim

 

Senile ister isen, biraz gezer geliriz

Bu gün benim işim yok, her şey yapabiliriz

 

-İşin yoksa gel tabi” diye cevaplamıştı

Halbuki biraz önce neyi hesaplamıştı

 

Bu zamansız misafir tüm işini bozmuştu

Sevinir gibi yaptı, içinden çok kızmıştı

 

Mecburen Çaykara’ya gidecekti boş yere

Derdini anlatamaz, kalmadı başka çare

 

Belki şimdi annesi yolunu gözlüyordu

Herkes çayır kesiyor çaresiz izliyordu

 

Böyle güzel havada köyde bulunuyordu

Hoş bir şey değil idi ayıp biliniyordu

 

Üstelik Çaykara’ya gidip de dönecekti!

Bu havada oraya fuzuli inecekti

 

Artık iki arkadaş el ele vermişlerdi

Istikamet Çaykara ve yola girmişlerdi

 

İlkokulu beraber okumuştu ikisi

Bir birine çok idi saygısı ve sevgisi

 

İsmail konuşuyor kah köyden kah kazadan

Kah okul kah Trabzonspor kah zulüm kah ezadan

 

İskender de bir yandan düşünüp duruyordu

Kafasının içinde planlar kuruyordu

 

Şimdi ne yapacaktı İsmaile ne derdi

Bu havada Çaykara terkedilmiş bir yerdi

 

Çay haneye uğrarız bir şeyler uydururum

O çayını içerken ben işimi görürüm

 

Nitekim öyle oldu kalkıp okula gitti

Müdürü gidip buldu onunla sohbet etti

 

Çay ocağına doğru giderken bir an durdu

Bir dükkanın önünde Raife’leri gördü

 

Demek onlar da bu gün Çaykara’ya gelmişler

İhtiyaçlar var diye yollara dökülmüşler

 

Hemen oradan dönüp bir caddeye girmişti

Üstü başı dağınık ona düzen vermişti

 

Raifeler yapmıştı alış verişlerini

Artık bitirmişlerdi orada işlerini

 

Babası arabanın kapısını açmıştı

Ailece her birey arabaya geçmişti

 

İskender otarafa doğru baktı gizlice

Raife gördü onu güldü nazlı nazlıca

 

Sonra araba köye doğru hareket etti

İskender mahzun mahzun çay ocağına gitti

 

İsmail görür görmez hemen lafa girmişti:

-Raife’lyi gördün mi diye ona sormuştu

 

İskender gördüm dedi gayet sakin bir sesle

Köye gidelim dedi istekle ve hevesle

 

Çaykara’da durmanın bir anlamı yoktu ki

Hem yapacağı işler o kadar da çoktu ki

 

****************************************************

 

Sabah erkenden kalkmış, çantasını alarak

Yayla yolunu tutmuş, heyecanlı olarak

 

Hava da çok güzeldi acele etmeliydi

biran önce yaylaya çayıra gitmeliydi

 

Sabahın serininde iyi yol almış idi

Aynı tempoyla devam, zaten az kalmış idi

 

Yaylaya vardığında ilk önce eve gitmiş

Çayıra gitmek için hazırlığını etmiş

 

Tahmin ettiği gibi annesi evde yoktu

Çünkü hava iyiyiydi yapacağı iş çoktu

 

Malzemeleri alıp çayır yolunu tuttu

Bir heyecan sarmıştı yorgunluğu unuttu

 

Annesi çayırdaydı, selâm vermişti ona

Hemen işe koyuldu buluştu oğul, ana

 

Annesi çok sevindi İskender’ i görünce

Yine de naz eyledi oğlu selâm verince

 

Neredeydin uşağum dün beni çok beklettin

Evin bütün yükünü annene mi yüklettin

 

-Ana, şimdi keserum bitururum çayiri,

Ha şimdi iş zamani yok kavganun hayiri

 

Annesi İskender’in severdi bu yönünü

Tatlıya bağlar idi her kavganın sonunu

 

Zaten düşünülemez anasına küsmesi

Yayladan başlamıştı artık çayır kesmesi

 

Kese kese inecek köye varana kadar

Gençtir İskender keser tozu dumana katar

 

Havaya güvenilmez acele etmeliydi

Bir çayıra başlansa aynı gün bitmeliydi

 

Her tarafı kesmişti ikindiye varmadan

Bu işi de halletti hiç kendini yormadan

 

Hemen kestiklerinden annesi bir yük sardı

Karanlık bastırmadan ikisi eve vardı

 

İnekler otlamaktan çoktan geri dönmüştü

Ocakta ekmek vardı ateş yeni sönmüştü

 

İskender aceleden peynir ekmek yiyerek

Çayıra gidiyorum annesine diyerek

 

Gündüz kestiklerini bir araya topladı

Sırtına bir yük sarıp yarını hesapladı

 

İskender kendini çok yorgun hissediyordu

Bu hayat şartlarına artık pes ediyordu

 

Çok yorucu bir gündü köyden yaylaya çıkmış

Bir dakika dinlenmedi bu hayat ne gıcıkmış

 

 

Mikdat Bal

 

 

( Gorgoras'lı İskender (Yerel Hikaye) başlıklı yazı Mikdadi tarafından 6.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.